01/06/2010 | Yazar: Yasemin Öz

Gazze’ye insani yardım götüren ve aslında Gazze şeridindeki ablukayı barışçıl bir şekilde yarmayı hedefleyen gemilere İsrail ordusu tarafından yapılan operasyon sırası

Gazze’ye insani yardım götüren ve aslında Gazze şeridindeki ablukayı barışçıl bir şekilde yarmayı hedefleyen gemilere İsrail ordusu tarafından yapılan operasyon sırasında sivillerin öldürülmesi tüm dünyada tepki uyandırdı. Yardım gemisi üzerine tartışmalar da sürüyor. Olan biteni en iyi ifade edenlerden biri gazeteci Ayşe Karabat oldu; "Gazze yalnızca bir açık hava hapishanesi değil bir açık hava tımarhanesine dönüştü". Gazze’de yıllardır bir abluka uygulanıyor. Abluka altında yaşamak nasıl bir deneyimdir, bunu hiç birimiz bilmiyoruz. Ben bunun bir insanda olumlu bütün duyguları ve umudu tüketeceğini sanıyorum.
 
Ama bu ablukayı en sert boyutlarıyla Gazze'dekiler yaşasa da, gerçekte bu ablukayı bütün Ortadoğu ülkelerinin, İsrail'in, Filistin'in, Lübnan'ın, İran'ın vs de yasadığını düşünüyorum. İsrail devleti 2. Dünya Savaşı deneyiminden sonra bunun tekrarından kaçınmak ve korkmak üzerine dış politika yürütüyor. Çevresi de varlığını tehdit altına aldığını düşündüğü Arap devletleriyle kaplı. Bütün Arap devletleri Filistin meselesinden dolayı İsrail ile her an savaşa hazır. Zaten de Ortadoğu’da sürekli bir savaş sürüyor. Bu da başka bir abluka ve kıstırılmışlık psikolojisi aslında ve İsrail halkını bu korkuyla beslemek çok kolay. Diğer devletler açısından da İsrail devletinin varlığı aynı kıstırılmışlık duygusu yaratıyor.
 
Savaşın kimler arasında olduğu bir anlamda anlamsızlaşıyor. Sürekli savaşa maruz kalan ve savaş tehdidi altında olan geniş bir coğrafya. Burada yaşamak nasıl bir şeydir? Kendini korumanın tek yolunun çevredeki düşmanları yok etmek olduğu bir yerde yaşamak. Başka çözüm üretilmeyen, önerilmeyen, çabalanmayan bir yerde yaşamak? Ortadoğunun istisnasız tüm halkları içinde elbette barış aktivistleri var ama tüm Ortadoğu devletleri dış politikalarını düşmanlık, nefret, savaş, korku üzerine kuruyor. Ve bu hisler gerçek hayatta karşılığını da buluyor çünkü gerçekten de savaş hiç bitmiyor.
 
Bu anlamda dünyadaki savaş karşıtlarının Ortadoğu konusunda sokağa çıkıp slogan atmak ve kınama metinleri yayınlamak dışında aktif ve örgütlü bir politik tutum yürütüp yürütmedikleri de benim için soru işareti. Tek yol bu mudur, yapılacaklar bundan mı ibarettir, ne yaparsak yapalım bu savaş bitmeyecek mi, denemeye değmez mi?
 
Sivillere ateş açmanın tartışılır bir yanı yok. Ateş açmadan da yardım gemilerini durdurabilirdi İsrail ordusu, amaç ablukayı sürdürmekse. Tek başına buna karşı elbette tavır alınması gerekir.
 
Sivillerin de yalnızca insani yardım değil ablukayı yarmak konusunda politik tutum aldıkları da benim için açık. Ki belki de bu politik tutum çoktan alınmalıydı. Ama "insani yardım" adı altında değil barış girişimi seklinde alınmalıydı belki de. Ve bu barış girişimi İsrail ve Hamas'a ortak çağrı yapmalıydı barışın tesisinde samimi olmak için. Tarafların itiraz ve gerekçelerini ortadan kaldırmak konusunda adım atmalıydı. Meselenin Filistin meselesinin de üzerinde barış meselesi olduğuna dair politik tutum yürütülmeliydi bence. Ben olan biten her şeyin barışı tesis etmek için yeterli olmadığını düşünüyorum. İyi niyetli de olsa eksik kalıyor çabalar.
 
Sivillerin katledilmesine yönelik sokağa dökülen insanlardan yükselen nefret ve öfke söyleminin bu sorunu daha da büyüteceğine inanıyorum. Tepki vermenin dozu İsrail ile savaşa kadar yükselebilir. Filistin-İsrail savaşından bir sonuç alınmadı, Türkiye de dâhil olsa daha iyi bir sonuç alınmaz. Benim politik tutumum savaşın sona ermesine yönelik olur. Bunun için nefret ve öfke söyleminin dışına çıkan bir politik tutumun inşası için çaba harcamak isterim.
 
Sivillerin katledilmesinden sonra sokağa dökülen binlerce kişi İsrail karşıtı sloganlar atmak yerine, keşke yas tutar gibi sessizce oturup insan olarak insanlığa yapılan tum zulümler için canımızın yandığını ifade edebilseydik. Böyle bir eyleme katılmak isterdim. Bence feministlerin ve savaş karşıtlarının da bu tip bir eylemliliği örmesi gerekir. Bu yası birlikte tutabilmek öfkeden daha etkili bir ifade yöntemi olabilir.
 
Kuşkusuz orada ölen insanlar için öfke duyuldu, bu çok anlaşılır ve insani bir durum. Ama insani nefret ve öfkemiz kendimiz dâhil herkesi yakıyor. Bence söylenmesi gereken söz "Tek bir sivilin, tek bir Filistinli gerillanın, tek bir İsrailli askerin dahi ölmesini istemiyoruz artık, savaşları durdurun”.


Etiketler: insan hakları, askerlik
İstihdam