25/03/2011 | Yazar: Zeynep Akkuş

20 Mart 2011 tarihli Habertürk’te Helin Avşar’ın Nihat Doğan’la yaptığı bir söyleşi yayımlandı1.

20 Mart 2011 tarihli Habertürk’te Helin Avşar’ın Nihat Doğan’la yaptığı bir söyleşi yayımlandı1. Her ne kadar baştaki minicik tevazu kırıntıları insanı şaşırtsa ve bu kez makul şeyler okuyacağı fikri uyandırsa da, birkaç satır aşağı inildiğinde, belki de kendini daha fazla tutamayıp özüne geri döndüğü görülüyordu Nihat Doğan’ın. Mesela “İnsanlar sizi seviyorlar mı” şeklindeki bir soruya, “Tabii ki. Sevmeseler neden hakkımda konuşsunlar. Konuşulduğun sürece varsındır. Birileri hakkında konuşmuyor, küfür etmiyorsa, düşüneceksin. Adını anmıyorlar, küfür etmiyorlarsa, sevilmiyorsundur” diyerek cevap vermişti. Bir sevgi belirtisi olarak küfür… Sanki biraz mazoşistçe bir düşünce mi ne? Neyse, vardır elbet bir bildiği. Kendisini taklit edenlerle ilgili olarak verdiği cevap da, okuyanları uzun uzun düşündürecek cinsten: “Ben bu insanlara ‘Nihat Doğan felsefesini bulamazsınız’ demedim, ‘Beni bulamazsınız’ dedim. Mesele, felsefesini değil Nihat Doğan’ı bulmaktır. Bunları söyleyenler sözlük yazarları. Bunlar beni göremez, duyamaz. Ben bu kişilere ‘Cevabül, ahmakül, sükut’ diyorum. Sadece susuyorum. İçi boş olanın sesi çok çıkar.
 
Böyle incilerle sürüp giden bir söyleşi…
 
Ama…
 
Şarkıcının, çam devirmenin de ötesinde, gencecik fidanlara bile acımadan koskoca bir ormanı yerle yeksan ettiği kısımlar da var. Yukarıda alıntılanan alıntılanmayan onca cümle, kendisinden duymaya alışık olduğumuz, günümüzü şenlendiren, okuduğumuzda bizi güldüren sözler. Fakat sonlara doğru söyledikleriyle, nefret ve bilgisizliğin doruklarında geziniyor.
 
Helin Avşar, “Bir kadında ne ararsınız” diye sorduğunda gelen cevap şu: “Kadın kadın gibi, erkek de erkek gibi olmalı. Roller karışmayacak. Erkek gibi kadınlardan da, kadın gibi erkeklerden de nefret ederim. Herkes rolünü bilecek.” Maalesef sıkça duyduğumuz bir söz bu. Mesela en son birkaç hafta önce NTV’de Can Dündar’ın konuğu olduğu söyleşide2 Erman Toroğlu da “Hayat felsefem, erkek erkek gibi olmalı, kadın da kadın gibi olmalı” demişti. Ama her ne kadar sinirlerimizi zıplattıysa da, Nihat Doğan’ın apaçık nefret söyleminin yanında şaşırtıcı derecede masum kalıyor bu cümle. Nihat Doğan kabul edilmesi imkânsız bir haddini bilmezlikle kadın ve erkek rollerini yorumluyor ve rolünün dışına çıkanlardan nefret ettiğini açıkça dile getiriyor. Bu durumda ben de sormak istiyorum. Karşısına “erkek gibi davranan bir kadın” ya da “kadın gibi davranan bir erkek” çıktığında bu nefret ona neler yaptırabilir? Arkasında neyin gücünü hissederek böyle bir sözü söyleyebiliyor? “Kadın gibi erkekler” sözüyle apaçık erkek eşcinselliğini hedef alırken; “erkek gibi kadın” benzetmesiyle, çok  çarpık bir zihniyetin sakıncalı lisanını kullanarak lezbiyenlere olduğu kadar “güçlü, bağımsız, kendine yetmesini bilen” kadınlara da duyduğu öfkeyi dile getirdiği bir gerçek. Eşcinsel erkeklere karşı besleyebildiği tek duygu nefret olan Nihat Doğan gibi heteroseksist bir figürün dünyasında lezbiyen kadınlara zaten yer olamaz ama belli ki güçlü kadınlar da rahatsız ediyor, ürkütüyor onu. Haydi, bundan sonrasında erkekleri işin içine katmadan kadınlar üzerinden devam edeyim: Kadının rolü nedir ve bu rolü şaşıran, “karıştıran”(!) kadınlar hangi nefret edilesi(!) davranışları benimsemiştir? Müstahak(!) oldukları ceza nedir? Nihat Doğan için “kadın gibi kadın” nasıl bir kadındır? Sözünden dışarı çıkmayacak; parasına, en azından bu satırların yazarı için hiçbir şey ifade etmeyen şarkıcılığına ve ününe tamah edecek; süs köpeği gibi yanında gezdirdikten sonra sıkıldığında bırakıp bir yenisini aramaya çıkacağı silik, sönük, kişiliksiz insancıklarsa etrafında o tür kadınlardan bolca bulması maalesef hiç de zor olmayacaktır. Ama onun dışında hiç merak etmesin, “rolünü karıştırmış kadınlar”ın zaten onunla işi olmaz. Bu kadınlar nefret bile etmez Nihat Doğan’dan. Onlar için ilginç(!) sözler sarf eden, “Kırdın Kalbimi! >>şangır!!<<” efektli tuhaf şarkılar söyleyen, hiç istemedikleri halde televizyonda ve yazılı basında şarkılarına ve açıklamalarına tahammül etmek zorunda kaldıkları biridir Nihat Doğan. O kadar. Başka bir şey değil. Fazla bir şey hiç değil.
 
Söyleşinin sonunda Helin Avşar soruyor: “Bir film teklifi geldi ve sizin gey olmanız gerekiyor. Oynar mısınız?” Gelen cevap: “Oynamam.” Şaşılacak bir açıklama tabii ki değil. Asıl “Oynarım” deseydi “Dünyanın sonu geldi” deyip helalleşirdim sevdiklerimle (Daha önce ünlü hakem ve futbol yorumcusu Ahmet Çakar böyle bir rolü düşünmeden reddedeceğini açıklamış; türkücü Alişan artık nasıl bir gaflet anında kabul etmişse etmiş ve hatta oynamış ama sonra büyük bir pişmanlık duyarak bu rolün üzerine yapışmaması için çareyi bir “sevişme hatta tecavüz sahnesi” çekmekte aramıştı3). Helin Avşar ekliyor: “Al Pacino ile oynayacaksınız ama...” Cevap: “Al Pacino gey olsun.” Acaba her şeye rağmen şükretmemiz mi gerekiyor? “Gey rollerinin olduğu bir filmde oynamam” diyerek kestirip atabilirdi de. Tabii bir de şu var; gelmiş geçmiş en büyük aktörlerden biri olan Al Pacino tabii ki gey olur; hatta olmuştur da. Sinemada ve son yıllarda televizyonda canlandırdığı unutulmaz karakterler arasında geyler de vardır. 1975 yapımı Dog Day Afternoon’da (Yön: Sidney Lumet) cinsiyet geçişi ameliyatı olmak isteyen erkek sevgilisine para bulmak için banka soymaya kalkan Sonny’yi; 1980 tarihli Cruising’de (Yön: William Friedkin) New York’ta işlenen eşcinsel cinayetlerini araştırmak üzere gey barlarda iz sürerken daha önce farkına varmadığı eşcinsel yönelimini keşfeden polis memuru Steve Burns’ü ve son olarak CNBC-e’de izlediğimiz 2003 yapımı “Angels in America” adlı mini dizide Amerikan siyasi tarihinin önemli simalarından Roy Cohn’u başarıyla canlandırmış ve bu roller kendisine Akademi Ödülü adaylığı getirmiş, BAFTA, Emmy, Altın Küre gibi önemli ödüller4 kazandırmıştı.
 
Bilemiyorum, “Türkiye’nin 3. dünya ülkelerinden bir farkı yok. Daha kendi silahını bile üretemiyor” diyebilen bir kişiden insaniyet namına çok şey mi bekliyorum ama bu tür nefret söylemleri suya atılan bir taşın yaydığı halkalar gibi genişleyip çok uzaklarda hesapta olan ya da olmayan pek çok kişiye ulaşıyor. Daha üç gün önce parçalanmış travesti bir seks işçisinin cesedinin bulunduğu ülkemizde yarın öbür gün bu sözlerinden cesaret alan birilerinin gerçekleştireceği bir nefret eyleminde bir tek kadının ya da erkeğin canı yanarsa, Nihat Doğan bunun hesabını verebilecek midir? Ya da vermesi gerektiğinin farkında mıdır?
 
 
 

Etiketler: insan hakları
İstihdam