19/01/2011 | Yazar: Sarphan Uzunoğlu

“Biz Melih Gökçek'ten AKP'li olduğu için değil o “İ.” kalıbının peşine takılanlardan biri olduğu için kaçıyoruz.

“Biz Melih Gökçek'ten AKP'li olduğu için değil o “İ.” kalıbının peşine takılanlardan biri olduğu için kaçıyoruz. Yaptığı her hamlede heteroseksizmin, aşırı muhafazakârlığın, görmemişliğin, estetik algısı zayıflığının bir örneğini sergilediği için sevmiyoruz onu. Şimdi “arkadaşımız” dediklerimiz, “İ.” kalıbıyla muhalefet üretiyorlar.”
 
Bu memlekette gazeteci olmak çok kolay. Örneğin köşe yazarlarınca üretilen ve nefret suçu içeren kavramları ezberlemişseniz, patronunuza nasıl tapacağınızı biliyorsanız, tüm “öteki”lerden kayıtsız şartsız nefret ediyorsanız, değil Türkiye'nin nefret ambarı Vakit'in, en “muhalif” olduğu iddiasındaki medya organının bile yazarı ya da muhabiri olabilirsiniz.
 
Şimdi size bunu kanıtlayan bir haber spotu örneği vereceğim: “Ankara’da ulaşım eylemleri devam ederken İ. Melih Gökçek de mahallelileri cezalandırmak için eski otobüsleri gönderiyor. Hatta otobüsler o kadar eski ki çoğunun plakası bile yok.”

Bu spot Yeni Akit'te, habervaktim.com'da, Zaman'da, Hürriyet'te yer alan bir haberin metninde yer almadı. Spot Sendika.org'un Ankara ofisinin imzasıyla [[http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=35006|sendika.org]] adresinde yayınlanan 14 Ocak 2011 tarihli “Gökçek kaçak otobüs işletiyor” başlıklı haberin spotuydu. Kendisi ve icraatları bu yazının konusu olmayan Melih Gökçek'in ön adı İbrahim; ancak bu “İ. Melih Gökçek” kullanımını biz bir yerden hatırlıyoruz. Kendisi de en az Melih Gökçek denli mizahi bir varlık olan, bugün ölümünün 4. yılında andığımız Hrant'ın ölümünde de “büyük emeği” bulunan Emin Çölaşan'ın kaleminden. Çölaşan bugün çayını, kahvesini rahat yudumluyordur, bundan benim kuşkum yok; ancak ben şu an çayını yudumlarken nasıl hissettiğini merak ettiğim başka birine, Sendika.org muhabirine değineceğim.
 
Biz aptal değiliz. O ‘İ’nin ne anlama geldiğini biliyoruz. O ‘İ’nin sizin dünyanızda hakemle aranızda bir şakalaşma olmadığını da. O ‘İ’, tüm erkeklik hissiyatının en hasta noktasından savrulan bir acizlik kanıtı, o ‘İ’, mazlumların bile zalimleşebileceğine, insafsızlaşabileceğine dair bir tanımlama.
 
Şimdi o arkadaşa soruyorum: Ankara'yı derebeyi gibi yöneten, yıllardır ekranlarda sadece gülümseyerek onca yolsuzluk dosyasının üstünü kapayan, birilerini suçlayarak, onlara hakaret ederek yıllarca insanları harcayan, Ankara'nın mutlak hakimi edasıyla sokaklarda sırıta sırıta dolaşan o adamla ilgili haber yapmanın yöntemi isminin başına ‘İ.’ koymak mıdır?
 
Türkiye solundaki “muhalefet” anlayışının geldiği nokta bu mudur? Levent Kırca mizahı, Süheyl Behzat Uygur tipi komiklik sizin zeka sınırlarınızın varabileceği son nokta mıdır? Sahi, siz kimden neyin öcünü almanın peşindesiniz?
 
Bu ülkedeki LGBT örgütlenmelerinin size ne tür bir zararı dokunmuştur? Dahası, “doğal düşmanınız” gibi gördüğünüz gruplar bu örgütlenmelere saldırırken çıkmayan seslerinizin bilgisizlikten çıkmadığını düşünmemizi bizden nasıl bekleyeceksiniz?
 
Her daim emekten, ezilenden, insandan yana olduğunu söyleyenler, “gazeteciyim” diye böbürlenerek gezenler, benim de dahil olduğum bir grupça davaların en güzeli olan devrimin peşinde koşanlar nasıl olup da hâlâ bu “İ.” kalıbının peşine takılıp dünya için yeni bir ses, yeni bir söz üretmenin peşine düşüyor.
 
Unutmayın, biz Melih Gökçek'ten AKP'li olduğu için değil o “İ.” kalıbının peşine takılanlardan biri olduğu için kaçıyoruz. Yaptığı her hamlede heteroseksizmin, aşırı muhafazakârlığın, görmemişliğin, estetik algısı zayıflığının bir örneğini sergilediği, açtığı twitter hesabının daha dördüncü beyanında aba altından sopa gösterdiği için sevmiyoruz onu.
 
Şimdi “arkadaşımız” dediklerimiz, “dostumuz” dediklerimiz “İ.” kalıbıyla muhalefet üretiyorlar.
Benim kastettiğim “başka bir dünya” bu arkadaşların kastettiği dünya ile bir değil. Kimseyi sosyalistlikten ya da insanlıktan istifa etmeye davet etmeyeceğim; ama öyle anlar vardır ki, bir hata yaparsınız ve özür dilemeniz gerekir ve o özür açtığı yarayı asla gidermez.
 
Bizi dostun attığı taş yaralar en çok da. Artık masanın üstüne şapkayı koyun ve söyleyin lütfen. Dost musunuz, düşman mı?


Etiketler: yaşam, siyaset
İstihdam