12/09/2013 | Yazar: Kürşad Kahramanoğlu

TC hükümetinin tamamının toplam marka değeri, Fazıl Say’ın marka değerinin bacağına erişemiyor!

Daha geçtiğimiz Cumartesi akşamına, o ilk oylamaya kadar Türkiye’nin olimpiyatları organize etme şansı yüksek görünüyordu. Bir ilk gerçekleşmek üzere gibiydi. Olimpiyat tarihinde ilk defa çoğunluğu Müslüman bir ülke olimpiyatlara ev sahipliği yapacaktı sanki... Yarışta en sona kalan iki rakibimiz Tokyo ve Madrid’in sorunları büyüktü. Bu iki şehrin bulunduğu iki ülke, Japonya ve İspanya ciddi ekonomik sorunlarla boğuşuyor; üstüne üslük Japonya hâlâ gezegenimizi zehirlemeye devam eden tarumar olmuş bir nükleer santralle her gün dünya gündeminde...

Bizim tarafta sorunlar tabii ki vardı: Bütün dünya Gezi protestolarıyla gündeme gelen Türkiye Başbakanı’nın artık saklanamayan, artan bir şekilde gözlenen “diktatörleşme eğilimlerinden” haberdardı. Yine aynı dünya, Olimpiyat Komitesi’nin Arjantin’deki karar toplantısı hemen öncesindeki; son G20 toplantılarında öğrendi ki; Türkiye Suriye’deki durum için ABD’nin aldığı müdahale kararına “yetmez ama evet” diyordu.

IOC (Milletlerarası Olimpiyat Komitesi) üyeleri büyük bir kısmının demokrasinin olmadığı, insan haklarına saygı duyulmayan, basın hürriyetinin şaibeli olduğu, savaş çığırtkanlığı yapan bir hükümeti olan bir ülkeye olimpiyat ev sahipliği yapması için destek vermeyeceği biliniyor. Son analizde “Olimpiyat Ruhu” demek; barış ve kardeşlik ruhu demek. Lakin olimpiyatlar için çalışan Türk ekibi kurnaz davranmıştı. Genç nüfuslu ülkelerinin büyük çoğunluğunun desteğini arkalarına almış, hükümet ve muhalefet partileri olimpiyatların İstanbul’da yapılmasını destekliyor... Hatta içinde bir tane bile başı örtülü insanın, sarıklı, cübbeli bir Müslüman figürün yer almadığı bir de tanıtım filmi hazırlamışlardı. Türk delegasyonundaki işadamları ve epey süreden beri şehir şehir dolaştırılan gazeteciler, Türkiye’deki demokrasi ayıplarından ve savaş çığırtkanlığı hakkında ağızlarını bile açmıyorlardı. Galiba dünyayı kandırıverecektik! Kaldı ki, IOC daha önceleri insan hakları ve demokrasi eksiklikleri konularında bizimle yarışabilecek Çin gibi başka ülkelerin şehirlerine bu hakkı tanımamış mıydı? Umuldu ki, bu sefer bizim de bu ayıplarımızı görmemezlikten geliverirler.

Televizyon ekranlarında ilk oylama öncesi, Türk delegasyonunun en ön sırasında oturan politik temsilcilerimizi görünce bu işin olmayacağı şüphesi içime düştü. En ön sırada IOC üyelerinin gözleri önünde oturan üç Türk kadını da türbanlıydı. Kurnazlık buraya kadar: Demek ki modern Türkiye’nin kadın temsili buydu! İlk oylama geldi, Tokyo hemen öne geçti. İstanbul, Madrid ile birlikte sonuncu oldu! Madrid’in zaten bir şansı yoktu. İspanya, Olimpiyatları organize etmek için Türkiye’nin harcamayı taahhüt ettiği paranın ancak yüzde yedisini taahhüt edebilmişti. Tokyo yarıştan çıktıktan sonra İstanbul’a yarışta aynı puanı alarak baş başa kalan Madrid’i geçmek kolay oldu. Son turdaki oylamada Tokyo’nun 60 puanına karşılık, İstanbul 36 puanla bir kere daha olimpiyatı organize etmeyecek şehir olarak tescil edildi.

Türkiye tabii ki böyle bir organizasyonu yapabilecek beceri ve birikime sahiptir. Milyonların beklentisi ve umudu da bu yöndeydi. Olimpiyatları Türkiye’ye getirmek için çalışan işadamı, sporcu, reklamcı, gazeteci ve diğer profesyonel ekip de bunu başarabilmeliydi. Lakin hepimizi hayal kırıklığına uğratan ve bu fiyaskonun bir numaralı sorumlusu siyasi iktidardır. Her şeyin ötesinde bu sonuç göstermiştir ki; bugünkü TC hükümeti IOC gibi dünyanın en önemli milletlerarası platformlarından birinin güven ve desteğine layık görülmemiştir. Japonya Başbakanı’nın IOC üyelerine İngilizce olarak yaptığı konuşmayla kıyaslanınca, Türkiye Başbakanı’nın yaptığı konuşmanın ne kadar bariz bir taktiksel hata olduğu ortada. Yandaşlarını kışkırtarak bu hezimetin faturasını ona buna çıkartmaya çalışacaklarına, kendi marka değerlerine bir göz gezdirmelerini tavsiye ederim.

Olimpiyatları İstanbul’da organize edemiyoruz diye üzülürken, iyi bir haber Almanya’dan geldi. Fazıl Say, İstanbul Senfonisi ile 2013 yılında "en iyi eser" ECHO ödülüne layık görülmüş. ECHO dünyanın en büyük müzik ödüllerinden biri ve bu Fazıl’ın bu ödüle üçüncü kere layık görülmesi. Fazıl’ı seversiniz sevmezsiniz, hükümeti takdir edersiniz, dünyada ağırlıkları var sanırsınız, lakin gerçek şu ki; TC hükümetinin tamamının toplam marka değeri, Fazıl Say’ın marka değerinin bacağına erişemiyor! Biz bu politik liderlikle dünyada daha çok organizasyonlar kaybederiz.

Etiketler:
nefret