20/07/2009 | Yazar: Barış Sulu

çarşaf beyaz değil kirleri göstermesin diye ve kırışık, seni rahatsız etsin diye, olmuş bir kere o yatakta bedenler beden, ötesi mi var mahallenin delikanlısı?

çarşaf beyaz değil kirleri göstermesin diye ve kırışık, seni rahatsız etsin diye, olmuş bir kere o yatakta bedenler beden, ötesi mi var mahallenin delikanlısı? pişman mısın?
 
senin bedeninde bir kaç çizgi var ama benim hayatımın üstüne bir çizgi çekilmiş, elenmişim, daha çok yolun var bensiz olabilecek mi bu yollar inler, çayırlar, uçurumlar...
 
şimdi kırmızı bir şarap olmak vardı senin elindeki kadehte ama zehir gibiyim kusura bakma...
 
orospuyum ben, dudağımda abartı kırmızı ruj, tırnaklarımda abartı cırt kımızı oje, gözlerimde rimeller nemden akmış… ama kalbim pompalıyor o kırmızılığı hala, senin için, belki de bir tek senin için… ruhum 21 gram ama aşkım ölçülemeyecek kadar yoğun…
 
yine bir gece, içki masada, elde, dudakta, beklerken seni kendimi kaybetmek istememdendir, gel de şu yatağı ateşlere saralım der bir ses, geleceksin evet biliyorum ama nazlı nazlı, nazlanma mahallenin delikanlısı, ateşlerde yanmak kolay olmayabilir ama zevk verir, zevk ise anlık değildir...
 
kandırdım yine seni votka ve korku filmi ile, amacım farklı sen de farkındasın, içki içip rahatlamak, korkup birbirimize sarılmak. basit numaralarım var ama işe yarıyor... korkma sarıl...
 
zil çalacak, köpek havlayacak, komşular rahatsız olacak ama ben huzura kavuşacağım... kime ne...
 
gelirse kilitlenirim biliyorum, gözlerine baktıkça kaçıracak her zamanki gibi, kalbine baktıkça umursamayacak, olsun ben de dövmelerini görmek isterim, o da her zamanki gibi gösterir, titrerim ellerken dövmeleri, anlar, anlamazlıktan gelir, sabaha kadar oyunlar oynarız, belki yalnız kalırız, dudaklarımız kavuşur böylece, gerisi yalan... sevişmeyelim sarılalım sadece... sarılalım
 
özgürdü hayatta benim barış olduğum kadar, aldı gitti beni, çok uzağa değil arka mahalleye, bir içki içecek, muhabbet edecekti ama olaylar o yönde gelişmedi, olayların akışı yalan mı, yalan bu kadar acıtır mı, acı bu kadar hissedilebilir mi, koyma öyle bir başıma beni, yanı başımda kal, annene hesap vereceğin gece bu gece değil...
 
kırmızı yine toprak, kan kokusu gitmiyor bahçeden, ağaçlar ağlasa biraz keşke, ölü doğmuş aşkların nesli tükense
 
bir gün…
 
ona yazdıklarımı okuyacakmış! hem ben onun gibi ufak şeylere üzülen duygusal biri değilmişim. aldıklarıma bakarmışım. bunları ben zamanında söylemişmişimişim... sayıklamalar....
 
bazen çok kırıcı oluyormuşum... sayıklamalar..
 
başka bir gün…
 
kapıyı açmıyorum artık sana, gece 2'de bir daha sakın gelme yatak odama!
 
‘kusura bakma gece rahatsız ettim’, ‘telefonum yok muydu sende, neden aramadan geldin?’, "telefonunu bilmiyorum ki’, ‘yalan söyleme verdim sana numaramı, yine veriyorum, gelirken bundan sonra beni ara, mesaj at’
 
ertesi gün…
 
okudu bunları, çok hoşuna gitmiş, ‘nasıl kurtulurum senden, seni görmeyerek mi, yoksa görmeye devam ederek mi, yoksa akışına bırakarak mı’ dedim, ‘bilmiyorum ki’ diye yanıt verdi bana, bir şeyi de bil lütfen!
 
aynı gün…
 
‘seni evimin kapısında her gördüğümde kalbim duracakmış gibi oluyorum’ dedim ‘bende bir şarkı var onu dinleyince sen beni gördüğündeki gibi oluyorum, öyle bişey mi’, ‘bilmem şarkı ne’, şarkıyı yollar: Özledim Seni - Gripin… ‘bu şarkıyı her dinlediğimde bir garip oluyorum’, ‘desene bundan sonra ben de bir garip olacağım’, ‘neden ki’, ‘senin bana yolladığın arkanı dönlü, s.kmeli, sokmalı hiphop şarkıları bile dinlerken bir garip oluyorum da ondan’, ‘vooww’… sessizlik…. ‘ben çıkıyorum hayatım’
 
hayatın? nasıl yani, ben sana iki dakika önce ne demiştim, ‘sana tutuldum, takıldım, nasıl kurtulabilirim bu durumdan’ derken hala bana hayatım diye hitap etmesi garip değil de ne? ne, ne, ne…
 
umursamazlığı içinden geçebilirim diye düşünürken içkiyi elimde buluyorum, evde birkaç votka portakal, bara geçelim, limonlu bira içelim… dans, dans, dans olmasın bu kadar göz üstümüzde, dans, dans, dans… sanırım sarhoşum, yoksa neden yerlerde sürüneyim ki, sanırım sarhoşum, ‘gel beni buradan çabuk al’ diye neden mesaj atayım ki O’na, sanırım sarhoşum ‘tmm geliyorum’ diye bir mesaj okuyorum! geliyor 20 dakika içinde, eve götürüyor dediğim gibi, işte orada içki yeniden vuruyor beni, tam kalbimden, sürekli gideceğiz, gidiyoruz, gidelim diye konuşmaları duydukça sinirlerime hakim olamıyorum; ‘gideceksen git artık, zaten sana sinir oluyorum’ ağzımdan çıkıveriyor, ‘bana sinir oluyorsan bir daha ‘beni al’ diye mesaj atmazsın!’ ağzından çıkıveriyor ve esas oğlan kapıyı çekip çıkar… kalan kalmıştır, kendi yalnızlığıyla baş başa…
 
temmuz 2009


Etiketler: yaşam
İstihdam