07/01/2015 | Yazar: Deniz Deniz

Neredeyse hiçbirimiz asıl mesleklerimizde çalışamadık. Bırakmadılar. Devleti de, işvereni de, iş alanı da bırakmadı. Hepsine mutlaka bir yerlerinden battık

Neredeyse hiçbirimiz asıl mesleklerimizde çalışamadık. Bırakmadılar. Devleti de, işvereni de, iş alanı da bırakmadı. Hepsine mutlaka bir yerlerinden battık

Sevgili Eylül, "Yapamadım" diyorsun ya, sanma ki biz geride kalanlar güle oynaya yapıyoruz. Bebeğim inan biz de yapamıyoruz. Hem de hiç ya-pa-mı-yo-ruz. Neden dersen, cevabı çok basit: Biraz yüzsüzlük, biraz da korkaklık. Eyvallah eyvallah deyip yaşıyoruz işte, ona da yaşamak dersen. Yani aramızda kalsın, kısaca ya-pı-yor-muş gibi yapıyoruz.

Gerçek şu ki, köpeciğinin yaptığı bile bizimkinden çok daha değerli. Zaten intihar videon bize bunu anlattığı için o derece çarpıldık. "Çalışmak istedim, bırakmadılar" diyorsun ya bitanem, inan al benden de o kadar. Ne ki, al hepimizden de o kadar. Gerçi sen daha çok küçüktün, senin yaşamışlığın kadar biz geride kalan "kaşarların" dışlanmışlık tarihi var.
 
Neredeyse hiçbirimiz asıl mesleklerimizde çalışamadık. Bırakmadılar. Devleti de, işvereni de, iş alanı da bırakmadı. Hepsine mutlaka bir yerlerinden battık. Eminim o kısacık hayatının önceki hayatında sen de benzerlerini yaşamışsındır. Çoğumuz yenilip senin barınamadığın o mahalleye taşındık. Orada tutunmaya çalıştık. Oranın da kovulduğumuz mahalleden hiçbir farkı yoktu aslında. Hatta daha beter ve daha tehlikeli. Ama ne yaparsın işte bizim gibiydiler. Belki çekici gelen kısmı da oydu. İbne ibneye, "ibne" diyerek uzun süre yaşayabilirdi. İdare edilebilir bir durumdu. Bir bakıma. Hoş ibne de değildik ya, o da ayrı derin bir mesele. Ama önceki mahallemizde, hep gizli ibne "ibne" diye çıkışırdı bize. İşte bu pek idare edilebilir bir durum değildi. Sonu isyandı. Terk edilesi bir mahalleydi. Öyle de yaptık.
 
Sen de öyle yapmış ibnenin, ibneye en fazla "ibne" diyebileceği bir ortamda rahat ederim sanmıştın. İyi de bebeğim hepimizin kaçtığı sığındığı o mahalle, sadece ibnenin ibneye "ibne" dediği bir mahalle olmaktan çoktan çıkmıştı. Çetelerin, rantların, zulmün "Derin LGBT"nin kol gezdiği bir kurtlar sofrasına dönüşmüştü. Biliyor musun Eylülüm "Boby" de öyle sanmıştı. O filmi izlemiş miydin? Hani asıl öldürücü darbeyi kendi mahallesinde yedikten sonra senin gibi intihar eden Boby’i. Bir onun intiharını izlerken, bir de senin intihar videonu izlerken bu derece ağladım be kızım.
 
Bu ülkenin politik olarak isimleri üzerinde uzlaşılamamış bazı ünlü cadde ve bulvarları gece çöktü mü hemcinslerinin adını alıyordu. Parsellemiştiler. Millet Caddesi olmuştu Nimet’in caddesi. Ve sen sürüden kopmuş bir kara koyundun. Güzel, yalnız ve savunmasız. Sen bir kraliçeydin ve o caddelerde ayaklar baş olmuştu. Ayaklar baş oldu muydu, ilk önce, en önce kraliçeleri vururdu. Öyle de oldu. O sofraya anneciğini çağıracak kadar savunmasızdın üstelik. Kurtlar vadisinde bir anne kuzusuymuşsun. Anneciğinin de o kurtlardan nasibini aldığını sen öldükten sonra öğrendik. İşte tam da burada kendi payıma başımı yere eğiyorum.
 
Türk Psikologlar Birliği, "İntihar videosunu yayınlamak LGBTİ bireyler arasında yeni intiharlara yol açar" diye buyurmuş. Halt etmiş. Sen cinsel kimliğinden dolayı psikolojisi bozuk bir LGBTİ birey değildin ki? Cinsel kimlik dönüşümü mücadelesini başarıyla tamamlamış bir savaşçıydın. Psikolojin bozuk olsa ölüme giderken bile köpeciğinin kakasını düşünür müydün? Sen kurtlar sofrasında esir düşmüş bir savaşçıydın sadece hepsi bu. O yüzden IŞİD’in eline düşen bazı cesur genç kadınların yaptığını yaptın. Teslim olmaktansa intiharı seçtin. Çünkü sevgili Eylül, sığındığın mahalle, cesur savaşçıların değil, korkakların mahallesi olmuştu. Riyakârların, iki yüzlülerin, kancıkların, çetelerin, sahte dünyalar yaratanların, arkadan kuyu kazanların, güle oynaya yaşayanların borusu ötüyordu. Öyle ki birbirimizin sırtlarına basa basa sahte kraliçeler yaratma bedbahtlığına dahi düşmüştük. Senin gibi gerçek kraliçeleri ise ölüme sürükleyecek kadar zavallıydık. Ya da intihardan kraliçe yaratacak kadar.
 
Sevgili Eylül, bilmiyorum "Lola ve Bilidikit" filmini izlemiş miydin? Hani oturduğu evde barındırılmayan trans kadına evi zorla terk ettirildiğinde, daha önce hep gece gizlice yaptığı kadın kılığına girme işini güpe gündüz göstere göstere yapmıştı ya. Arkadaşının "Sen çıldırdın mı?" uyarısına, "Bu kadın bu sahneyi işte böyle terk eder" diyerek rest çekmişti hani. Ne çok gülmüştük. İşte sen de bu acımasız hayat sahnesini aynen öyle rest çekerek terk ettin. Hani derler ya, "o kadar güzeldi ki, ölümü hak etmiyordu". Bence hayır, sen o kadar güzeldin ki, ölmelerin kraliçesini hak ediyordun. Kraliçeler gibi ölüme yürümeliydin. Damgasını vura vura. Suratımıza tokadı çarpa çarpa ölüme gitmeliydi. Güzelliğinle, hıçkırıklarınla, kömür karası gözlerinle, simsiyah upuzun saçlarınla, seslendiğin anneciğinle, köpeciğinin kakasıyla vurmalıydın suratlarımıza.
 
Kurtlar sofrası sahnesini bir kraliçe gibi terk etmeliydin. Bizi şoke etmeli, hıçkırıklara boğmalıydın. Öyle de yaptın. Gerçek bir kraliçe gibi gittin. Gerisini ve vicdan azabı kısmını varsın biz sahteleri düşünsün. Tabi köpeciğinin kakası kadar kaldıysa şayet.

Etiketler:
nefret