28/06/2017 | Yazar: Ali Özbaş

Filmde kimse ak, kimse kapkara değil gibiyse de özellikle polisle ilgili tavrını göze sokmadan açıkça belli ediyor film: ACAB.

Filmde kimse ak, kimse kapkara değil gibiyse de özellikle polisle ilgili tavrını göze sokmadan açıkça belli ediyor film: ACAB.

“Einer von uns-İçimizden Biri”, gerçek olaylardan esinlenilerek kotarılmış Avusturya’dan bir film. İçimizden çoğunluğun herhangi bir hikâyesi tadında sıradan günler geçiriyor film kişileri. Ancak sonunda yaşananlar o kadar sıradan değil. Çünkü on dört yaşında bir çocuğun, markette hırsızlık yaptığı gerekçesiyle öldürülmesi anlatılıyor. Her ne kadar sonunda yaşananlar desem de film yere dökülmekte olan mavi sıvının üzerinde jeneriğini döndürürken hemen ardından yerdeki genç ölü bedeni göstererek cinayeti bildiriyor ilk sahneden. Film sakin sakin ilerlerken de arada bu görüntüleri tekrarlıyor. Filmde kimse ak, kimse kapkara değil gibiyse de özellikle polisle ilgili tavrını göze sokmadan açıkça belli ediyor film: ACAB.

ACAB, polis karşıtı bir slogandır. İngilizce açılımı “All Cops Are Bastards“tır. Yani kısaca ACAB veya a.c.a.b. şeklinde yazılır.

Türkçe anlamı: Bütün polisler p*çtir.

Bu kısaltmanın ilk kez görüldüğü yer İngiltere’dir. İngiliz holiganlar tarafından başlatıldığı sanılmaktadır. Çoğu ülkede polisler bile ne anlama geldiğini bilmez.

Nitekim burada da sloganı duvarda gören polisler ne olduğunu anlamasalar da “Avusturya Polisi En İyisidir” şeklinde polisle bağlantılı bir anlam uyduruveriyorlar.

Yaşının 14 olmasına rağmen hayattan sıkılmış, amaçsız, kulaklığından dinlediği müzikle ritim tutan, küçük bir arkadaş grubu ile merx adlı süpermarketin çevresinde takılmakta olan isyankâr bir genç Julian. İsyankârlığı bir nevi Müslüm baba isyankârlığı, yoksa anarşistçe bir tavrı yok. Bu çevreye takılan, küçük çocuğunu alarak evden ayrılmış karısı ile sorunları olan, hayatta bir kaybeden olmaya mahkûm, diğerlerinden büyük olmakla birlikte henüz hayatının baharında Victor.

Hapisten yeni çıkmış markete girişi yasak genç Marko. Hepsinin de kusurları, yanlışları var. Ancak hiçbiri eli kanlı, psikopat, vahşi birer suçlu değil.

Bir oyun olarak gördükleri, kendilerini dışlayan, sürekli hakarete maruz kaldıkları insanlardan hınçlarını alacaklarını düşündükleri şey markete girmek ve biraz zarar verip birkaç parçayla dışarı çıkmaktır. Gerçekten de maddi değeri yüksek hiçbir şeye dokunmazlar. Ancak bilmedikleri bir şey vardır; ses duymasalar da markette alarm vardır ve polisler kontrol için markete gelir.

Hâlâ oyun olarak gördükleri markete girişleri birinin hayatına mal olacaktır. Oysa sessizce kaçabilecekken yaptıkları ufak bir yanlış polisin peşlerine takılmasına, silahını ateşlemesine, birini ayağından diğerini göğsünden vurmasına sebep olacaktır.

Polis bir panik anında silahını ateşlemiş olabilir mi? Kendini korumasını gerektirecek bir saldırıya karşı mı silahını ateşlemiştir? Yoksa market farelerini temizlemek mi istemiştir sadece? Geriye dönüp baktığımızda, daha önce gençlerin içtikleri nargilede uyuşturucu bulduklarını söyleyen polisler, gençleri polis arabasına alıyor karakola götürmek için. Ne var ki gençlerden biri bu polislerden birinin kızı. Polisin kızı annesi ile birlikte evlerine bırakılırken, diğer gencin “ben de gidebilir miyim” sorusuna cevap “usluca kes sesini de otur” oluyor.

Belki katil polis de bir psikopat değil, belki arkadaşları alkış tutmuyor ama sırtını sıvazlamaları bile yeterince açıklıyor polislerin tavrını.

Polisin marketin boş ve sessiz koridorlarında ayak sesi yankılanırken, ayak izini koridorda bırakmasını sağlayan kan, yerde uzanmış şaşkın ve açık ölü gözler, yaralı ayağını tutarken çığlık bile atamayan genç bir insan… Boğazınızın düğümlenmesine sebep olan sahneler. Küçük ama etkileyici bir film.

Ali Özbaş'ın sinema yazılarının tamamına ulaşmak için burayı ziyaret edebilirsiniz.


Etiketler:
nefret