10/07/2014 | Yazar: Emre Korlu

Kayra için yapamayacağım hiçbir şey yoktu. Âşık olduğum kişinin hayatımda yalnızca odalık olmadığını anlamasını istiyordum.

"Kanser’le yaşamak hiç bu kadar eğlenceli bir hâl almamıştı. Çok ciddiyim. Bu tuhaf hastalığı öğrendiğimde onunla nasıl mücadele edebileceğimi bilmiyordum. Yalnızca ölmekten korktuğumu hatırlıyorum. Alp, çevremde dönüp duruyor ve elinden gelenden de fazlasını yapıyordu. Onu hiç bu kadar umut dolu görmemiştim.
Halsizliğim artmaya başladığında endişelerim de çoğalıyordu. Alp’e belli etmemeye çalışıyordum. Çünkü o iyileşeceğime dair büyük bir inanç taşıyordu içinde ve ben bu inancını yok etmek istemiyordum."
  
“Kayra, biyopsideyken heyecanlanmıştım. Sonucun iyi çıkmasını ümit ediyordum. Lenfoma bize uzak ihtimaldi. Sonra ne oldu biliyor musunuz? Uzak ihtimallerden korkmamaya başladım. Mesela, kanserin kuyruğuna takılıp sürüklenmeyi düşledim. Onu sağlıklı bir bedenle anlayamazdım. Bunun tersi saçma olurdu.”

“Sonuç elimize ulaştığında hastalığımı paylaşacak bir ailemin olmasını çok istedim. Tüm yük Alp’in omuzlarına binecekti ve ben bu durumun karşısında oldukça mahcup bir tutum sergileyecektim. Tedavi süreci zorlayıcıydı: sıklıkla ateşleniyordum, kilo kaybediyordum ve cildim o kadar çok kaşınıyordu ki bunu Alp’e belli etmemek için direniyordum. Bir dizi testlerden geçtikten sonra tedavi sürecim başladı. Artık anne ya da babaya özlem duymadığımı hissettim. Sevgili, onların yerini de alabiliyordu ve bu sana güven veriyordu.” 
 
“Acı çektiğini hissetmek içimdeki direnci yok ediyordu zira sonra gözlerindeki ışığın hâlâ orada olduğunu gördüğümde yeniden eski halime geri dönüyordum. O çok güçlü halime...
 
Kayra için yapamayacağım hiçbir şey yoktu. Bunu söz gelimi sizlerle paylaştığımı düşünmeyin. Âşık olduğum kişinin hayatımda yalnızca odalık olmadığını anlamasını istiyordum.

Kanseri belli bir süre sonra soğuk algınlığı olarak görmeye başladık. Kemoterapi ve radyoterapiye birlikte giriyor gibiydik. Saçları dökülmeye başladığında bağıra çağıra ağladığını hatırlıyorum. Oldukça etkilenmişti. Ona, kel erkeklerin daha seksi olduklarını söyleyip duruyordum. Odada ayna namına hiçbir şey istemiyordu. Gördüğü ilaç tedavilerinden ötürü kısa süreli kusma halleri yaşıyor ve halsiz düşüyordu. Doktorlar moral bozukluğunun hastalığı daha da tetikleyeceğini düşünüyordu.

Kayra’yı hayattan soyutlamamak için her yolu deniyordum. Aylık dergilerini alıyordum; okumayı ihmal etmediği gazeteleri her sabah başının ucuna koyuyordum. Yatağının karşı duvarına yağlı boya ile İstanbul’u resimlemiştim. Hayal etmesini sağlamaya çalışıyordum. Çünkü insan kum tanesi kadar bile olsun düşlere ihtiyaç duyar.”
 “Yıldığım zamanlar oluyor; bunu yenemeyeceğimi düşündüğüm anlar...
 
Daha kötüye gidebilirim ya da iyileşebilirim, önümde iki seçenek var. Birini seçmem gerekiyor ancak ne olursa olsun Alp’in yanımda olacağını bilmek güzel. Gülümsemenin yüzümde rengârenk görüntüler oluşturduğunu söylüyor. Ben, onun ağrı kesicisiymişim. Hastane havasına o kadar alıştık ki her şeyi tıbba bağlıyoruz. Gün geçtikçe komik oluyoruz yani.
 
İştahsızlığım, radyoterapiden sonra daha da artıyor. Zayıflıyorum. Oturup yanı başımda beni telkin edecek şeyler söylüyor lakin Alp’i yorduğumu hissedemeyecek kadar kör değilim. Ona tüm bunları ve belki de daha fazlasını bir daha yaşatmamak için çoğu zaman ölmek istiyorum.
 
Bazı akşamüstleri, ailenin yüz karası diye yüzüme tüküren annemin hayalini görüyorum zira dökülen saçlarımı topluyor yerden. Yüzümü okşuyor. Tavana bakışımı izliyor saatlerce.
 
Kemoterapiye girip gözlerimi kapadığımda babamın sıcaklığını hissediyorum. Ölüm getiriyor sanki.

Bir an önce yok olmama yeminli gibi...” 
 
“Ebeveynlerin çocuklarından vazgeçmesi kolaydı. Kayra, kolay dışlanan çocuklardan biriydi.
 
Dünya’yı terk etmek zor mudur diye sorduğunda başka şeyleri düşünmeye çalıştım. Duvara monte ettirdiğimiz sinema sistemimize karşı izlediğimiz filmleri, sağ bacağındaki gül lekesine dokunup parmağımda kalan tadını öperken seyretmeyi, Kanada’ya yerleşme hayalimize bir yenisini daha ekleyip her yıla bir ülke düşlemeyi...
 
Ona uygun iliği verebilecek donör için uzun bir listenin sona yakın kısmında beklerken bunları dilemek, güçlü kalmamı sağlıyordu. Kayra’nın zayıflığına karşın ‘bak ben de zayıflıyorum’ diyebilmek adına kilo veriyordum.”
  
“Gitmemi istemediğini biliyordum. Daha çok eksikti yaşadıklarımız. Umutsuzluğa kapılmak istemiyordum. Ne zaman o karanlığa karışacak olsam bana kızıyordu. Kızdıkça, cesur olmayı öğreniyordum.
 
Kendine bakman gerekiyor; yemeden içmeden kesildin diyordum ancak o bu durumdan hoşnut olduğunu söylüyordu. Gittikçe benim gibi oluyordu adeta hastalığımı yaşıyordu.
 
Aileme karşı duyduğum özleme kayıtsız kalmaya başladığımda yutkunma zorluğu çekiyordum. Radyoterapinin yan etkilerinden biriydi; beni zorluyordu. Anne ve babamı böylelikle unuttum sanırım.”
 
“Onkoloji, kaygan bir zemindi benim için. Beklemekti, sabretmekti, inanmaktı, Kayra’ya sarılmaktı, umut etmekti hem de inadına, gelecek olan zaferi dilemekti. Dışarıda sürekli bir şeyler değişirken onlara kayıtsız kalma zorunluluğu, Kayra’yı hak etme gayretiydi. Bir lösemi hastası gibi yaşamaktı. Sevgiliye anlayabiliyorum demek değil, ben de senin gibi yaşıyorum diyebilmekti. Onkoloji, heyecandı, annemi yıllarca önce kaybettiğim, babamın cinsel yönelimimden dolayı bizi terk ettiği o yol ayrımı, ağrı çeken insanların bağıra bağıra yaşamaya gayret ettikleri yerdi."
 
“Avuç içi kadar kaldığımı hatırlıyorum. Düşmemek için gayret ettiğimi anımsıyorum. Tedavilerle ayakta durmak da güçleşmişti artık ancak yatmak yerine hareket etmemi istiyorlardı. Bunu yapamayacağımı söylüyordum. Gözlerimin altındaki morlukları gösterip, ‘bak Kayra sağlığına kavuştuğunda bunların hiçbiri kalmayacak’ diye sarsıyordu beni. Kendime gelmemi istiyordu.
 
Bir sabah gücünün kalmadığını söylüyordu. Saçlarımı istiyorum diye ağlıyordum. Çocuklaşmama öfkeleniyordu.
 
Defolup gitmesini söyledim ve günlerce sustum. Tenime dokunarak beni uyandırdığında geceyarısıydı. O gece hep hatırımda kalacak sevişmenin iki çılgın kahramanı olacaktık.”
 
“Hepsini al diyordu. ‘Ulan! Bunların hepsi nereye sığacak bari bazıları kalsın’ diye söyleniyordum ancak duyan mı var? Ooo! beyefendi çoktan koridoru terk etmiş bile... Boynunda hanımeli kokusu çıkmış hastaneden.
 
Ellerimde resimler, çiçekler ve iki çanta dolusu onkoloji acısıyla kalakalmışım."
 
Yaşama tutunanlara ve aşk’a inananlara!..

Kanser, tedavisi mümkün olan bir rahatsızlıktır. 


Etiketler:
İstihdam