01/07/2011 | Yazar: Aqtunç Ceviz

Unutmamalıyız ki, aktivizm çerçevesinde her ağzımıza geleni söylemek, bağırmak çağırmak çoğunlukla yapıcı değil yıkıcıdır ve örgütler çoğunlukla böyle sebeplerden sıfırdan başlamak zorunda kalır.


Bu yazının amacı Lambdaistanbul’un bu yıl 19.sunu düzenlediği LGBTT Onur Haftasına dair genel bir değerlendirme yapmak ve bunun yanı sıra kapanış partisinde yaşanan çeşitli sorunlar ve ‘protesto’ya dair gözlemlerimi aktarmaktır. Bu tür tartışmalar değerlendirme toplantıları ve onur haftası mail grubundan yazışmalarda dillendirilse de, olgular üzerinden değerlendirmeler yaparak kamusallaştırmanın ve deneyimler üzerinden bir hafıza oluşturmanın önemli olduğunu düşünüyorum.
 
Değerlendirmeme başlamadan önce ve Lambda ve lgbtt örgütlenmesiyle ilişkimden bahsetmem okuyucular için faydalı olabilir. 4 senedir Lambda’da ufak tefek sorumluluklar aldım, birçok düzenlenen etkinlik ve yürüyüşe katıldım, kapatılma davası yürüyüşü ve bir parti kapsamında gerçekleştirilmek üzere performans fikirleri oluşturup uygulanması için diğer gönüllü arkadaşlarımla birlikte çalıştım. Boğaziçi Üniversitesi’nde luBUnya’nın oluşması sürecinde 2,5 yıldır daha üretken olduğumu söyleyebilirim. Bu bağlamda Kaos GL ile de birçok ortak etkinlikte sorumluluk aldım ve lgbtt örgütlenmesine dair farklı perspektiflerle tanıştım, projecilik ve kolektif üretim tartışmalarının neye tekabül ettiğini görmüş oldum. Bu süre zarfında, Pınar Selek’in deyimiyle ‘eşcinsel alt kültürü’nün içerisinde örgütlenme adına çalışma etiği konusunda ortak bir zemin oluşturulamadığını gözlemledim. Oluşturulan bu kültürel ortamda emek ve dayanışma ilkelerine aykırı düşecek birçok tavrın ‘madilik’ ‘denyoluk’ gibi revaçta mizaçlarla normalleştirilmeye çalışılması, benzer tavırlar üretilebilen diğer aktivizm alanlarından ayrışıyordu.
 
Bu yılki Onur Haftasının hemen başında, üniversiteden mezun olmuş olmanın sevinciyle üzerimdeki ölü toprağını silkeleyerek hemen onur haftası etkinliklerine koştum. Hayli sıkıntılı bir mezuniyet dönemecinde katılamadığım organizasyon toplantılarının vicdani yükünü, ihtiyaç olabilecek ufak tefek işlerde yardıma koşarak kendimce telafi etmeye giriştim. Emek üretmediğim alanda bana laf söz düşmemeli gibi bir şiardan yola çıkarak eklenmediğim onur haftası mail grubundaki tartışmalardan ve süreçten Lambda gönüllüsü arkadaşlarım aracılığıyla haberdar oldum. Öğrendiğim ve gözlemlediğim kadarıyla kolektif üretim adına şimdiye kadarki en verimli onur haftası organizasyonlarından biri ortaya çıkmıştı; etkinliklerin her biri farklı farklı insanların üstlendiği sorumluluklarla organize edilmişti. En çok etkisinde kaldığım etkinlik olan Mısır ve Suriye’den kadın aktivistlerin katıldığı panel bir yandan suratımıza tokat gibi çarpmış diğer yandan mücadele perspektifimize dair yeni ufuklar açmıştı. Yine de etkinlikler içerisinde belli ölçüde teknik aksaklıklar olmuştu. Bu aksaklıkların bazısıyla birebir uğraştım bazısına şahit oldum bazısının da duyumlarını edindim. Yine de teknik aksaklıkların katılımcı geniş grubun enerjisine gölge düşüremediğini görmek hayli sevindirici ve umut vericiydi. İsrail’den aramıza katılan samba grubuyla birlikte ivmelendirdiğimiz bu enerjiyle, mavi kimliği yüzünden transseksüel bir arkadaşımızı kurslarına kabul edemeyeceğini söyleyen English Time’ı ve kadın kabinlerinde üzerini değiştiren transseksüel arkadaşlarımızın diğer müşterileri rahatsız ettiğini söyleyerek erkek kabinlerini kullanmaya zorlayan Mango’yu işgal etmemiz hayli ses getirdi. Onur Yürüyüşüyse altı buçuk dakikalık bir video kaydı boyunca İstiklal Caddesi’nden akarak bitemediği görüntülenen bir kalabalığa ve coşkuya ev sahipliği yaptı. Sloganlar cılız kalsa da ıslıklar ve davulların seslerinin doldurduğu yürüyüş sonrası gece bir partiyle taçlandırılacaktı. Malum geçen sene yürüyüş sonrası organize bir eğlence olamadığından hevesler kursakta kalmış, seneye bu işi daha bir güzel yapalım denilmişti.
 
Parti mekânı Lambda’nın ve Amargi’nin de bulunduğu Tel Sokak’taki Mute adlı işletmeydi. Onur Haftası öncesi Lambda koordinasyon toplantısında partinin girişinde Lambda için 5 TL bağış toplanması kararlaştırılmıştı ve diğer partilerde olduğu gibi broşürde parti için ücretsiz vs. gibi bir not düşülmemişti. Tabi ki girişte ‘param yok’ diyeni kapıdan geri çeviren bir anlayışla bağış toplanmayacaktı. Gün içerisinde, sebebi bilinmez, parti girişi ücretli mi değil mi diye bir belirsizlik oluşturuldu ve belli ki birçok insan partinin ücretsiz olacağını kulaktan kulağa dolaştırdı. Kimse kapıdan geri çevrilmeyecek dahi olsa ‘Birçok insanın hiç parası yok, zaten Onur Haftası da zararda değilmiş’ argümanı dünyanın en iyimser argümanıymış ve Lambda sanki savaş ganimetleri fonlarından dört dönüyormuş da, bağışlar buharlaşıp uçacakmış gibi bağışların neye neden yapıldığı unutuldu. Girişte ücret toplayan arkadaşlar sürekli ‘hani ücretsiz’di sitemiyle karşılaştı, girenlerin yarısı arkadaşlarımızı pas geçti yarısı bağış yaptı. Kendini vergi memuru gibi hissetmeye zorlanan Lambda gönüllüsü arkadaşlarımız, diğer Lambda gönüllülerinden oluşan bir grubun ‘paralı olmasına gerek olmayan bir etkinlikte kendi inisiyatifinizle para topluyorsunuz’ ithamlarına maruz kaldı. Bu noktada gözlemlediğim, itham altında bırakılan kişinin, kapıda sorumlu olan Onur Haftasının aktif öznelerinden iki Lambda gönüllüsü arasından, bütün yıl çeşitli atölyeler film gösterimleri ve partilerin organizasyonuna emek vermiş olanı olması, itham edenlerinse Onur Haftası için en fazla benim kadar emek harcamış olsa dahi ‘yatay örgütlenme’ şiarına sığınarak bir anda Onur Haftasının sorumlu öznesi rolüne soyunan kişilerin olması ve iktidar olarak algıladıkları kişiden agresif tavırlarla hesap sormalarıydı. Aynı tabaktan yenirken aynı tabağa dışkının bırakılabildiği gettolaşma eğiliminde, örgütlenmek adına emek harcayarak görünürleşen bireylerin iktidar olarak algılandığı ve tartışma iddiasından uzak manipülasyonlarla yıldırılabildiğinin bir örneği olarak değerlendirdiğim bu olay sonrasında, kapıyı terk eden arkadaşıma ve organizasyona destek mahiyetinde kapıdaki görevi kendi inisiyatifimle devraldım. Mekânın iç kapısındaki, benim gözlemleyebildiğim güvenlik sanırım dış kapısındakine oranla daha makuldü. Bizim tartışmamıza da tanıklık ettiğinden, kendi inisiyatifiyle girişte insanlara bağış olarak 5 TL toplanıyor diyordu. Dış kapıdaki güvenlik hakkındaysa birçok rahatsızlık dillendirildi. Etkinlik dışında da içeriye içecek girişine izin vermeyen mekân güvenliği, su taşıdıkları için iki arkadaşımızın mekâna girişini engelleyerek birini ittirmiş, olayın yaşayanından duymasak da, bir kişiye de ‘gey misin lezbiyen misin’ diye sorulmuş. Bunun üzerine Onur Haftası organizasyonunda sorumlu özneler olarak bulunmayan bir grup ‘eski’ Lambda gönüllüsü inisiyatif alarak güvenlik görevlisiyle konuşmuş, güvenliğin tavrından rahatsız olarak Lambdalı sorumluların mekân sahibini bekleme önerisine gerek olmadığını ifade edip, içerideki müzik yayınını keserek mekanın homofobik ve transfobik olduğunu protesto etmeyi önerdiklerini duyurmuşlar. Partiye hâlihazırda alkollü olarak gelip, girişteki ücret polemiğinden rahatsız olan ve dedikodularla alevlenen kalabalık da ‘eşcinseller susmayacak’ sloganları, ıslıklar ve çığlıklarla mekânı terk ederek Tel Sokak’a doluştular. Ben ve birçok arkadaşımın gözlemi, Mango ve English Time baskını ve Onur Yürüyüşünden bile belki bu kez daha ateşli bir grubun, sebebini tam olarak bilemeseler de, sırf protesto etmiş olmak için büyük bir coşku duymasıydı ve bence bütün haftaki protestolarımızın altını boşaltan bir tablo ortaya çıkıyordu.
 
Acaba gettoları değil, sokakları istiyoruz demedik de, sokakları değil gettoları istiyoruz diyerek yola çıktık ve onun mu naralarını atıyorduk Tel Sokak’ta? Çevremizi sarmalayan heteroseksizmden, bunun kurumları olan işletmelerden, Lambda etiketiyle ebediyen kurtulmayı mı ümit ediyorduk da bunca hayal kırıklığına uğrayıp isyan ettik? Bir güvenlik görevlisini muhatap alıp, 200 kişi onun karşısında yerli Stonewall isyanı başlattığımız aklın başladığı noktaysa, bittiği nokta hangi sokakta bilen var mıdır? Lambda’nın ya da başka bir örgütün tek seferlik anlaşmayla düzenlediği bir etkinlik söz konusuyken, mekânlardan nasıl bir beklenti içerisine giriyoruz? İçeride etkinliğin sürdürülmesine imkân tanımayan bir şiddete mi maruz kalıyoruz, yoksa başka bir bağlamda uğruna mücadele etmeyi değersiz göreceğimiz kadar maalesef sıradanlaşan ilişki biçimlerini, bize durumu bütünüyle görme yetimizi kaybettirecek kadar adrenalinle dolu mu karşılıyoruz? Taciz eden bir güvenlik görevlisiyle mücadele etmek, gemileri yakmadan mümkün değil midir? Salt güvenliğin önünde onu kaale almayan bir protesto şekli de mümkün değil midir? Onur haftasına ilk defa katılan insanların lgbtt örgütlerine eklenerek üretken hale gelmeleri yani örgütlenmelerinin yolu derli toplu organize edilmiş etkinliklerden geçmez mi? Bunun bir parçası da Onur Haftasının sonundaki bir partiyi sabote ederek çıkmak ve ‘mekan trans/homofobik’ ondan yaptık demek midir? Lambdaistanbul ve diğer lgbtt örgütleri çevresindeki sosyal alan dayanışma ve üretkenlik dışında hangi ‘ihtiyaç’lara hizmet ediyor? Gönüllülerinin birbirine kin ve nefret beslemesini olanaklı kılan bu kültürel ortamda acaba neden bu kadar ‘kin’ ve ‘nefret’ kusmaya ihtiyaç duyuyoruz? Mastürbasyon eğiliminin marjinalleştirilmemesi, ‘genel ahlak’, ‘politik doğruculuk’ ya da başka bir şey değil ama kolektif çalışma etiğinin gündemimize girmemesiyle açıklanabilir mi?
 
Bütün bu sorularla örgütlenmenin ve mücadele etmenin tabii ki imkânı yok. Bu sorularla ancak kendimizi dipsiz kuyularda buluruz, üstümüze de bir kova su dökerler. Sonuç olarak, bu sorularla, bir çalışma ortamında, sorumluluk alınan bir ortamda kimin tartışmanın öznesi olup kimin olamayacağı etik tartışmasını hatırlatmak istedim. Bu noktada örgütlenme adına deneyim aktarımının göz ardı edilmesinin, bu etik tartışması hafızasının tekrar tekrar kaybedilmesiyle yakından ilişkili olduğunu düşünüyorum. Unutmamalıyız ki, aktivizm çerçevesinde her ağzımıza geleni söylemek, bağırmak çağırmak çoğunlukla yapıcı değil yıkıcıdır ve örgütler çoğunlukla böyle sebeplerden sıfırdan başlamak zorunda kalır. Alınacak inisiyatiflerde, yapılacak tartışmalarda çalışma etiği göz ardı edildiği sürece her eylem örgütlenmeyi baltalayan ve yapıcı inisiyatifleri engelleyen, hareketsizliği ve nihilizmi teşvik eden bir hal alabilir.
 
Tantanayla da bitse, Onur Haftasını, o enerjiyi hâlâ özlüyorum ve hâlâ umutluyum seneye her şey daha güzel olacak!

Etiketler:
nefret