08/04/2011 | Yazar: Deniz İlgin

Bir masa, ilelebet masa olarak kalır mı? Oldukça iddialı bir giriş yaptığımın farkındayım. Ancak cevabını vermeye çalışacağım soru masanın kendisine ilişkin değil.

Bir masa, ilelebet masa olarak kalır mı? Oldukça iddialı bir giriş yaptığımın farkındayım. Ancak cevabını vermeye çalışacağım soru masanın kendisine ilişkin değil. Meramım daha çok yaşamaya uğraştığımız şu bin yılda bir takım nesneler üstünden bilginin[i] değişim süreci ve toplumlar üstündeki etkisine kısaca değinmek, özellikle de Facebook ve Twiter gibi sosyal paylaşım ağlarının; Tunus, Mısır, Libya gibi Afrika’nın Kuzey ülkelerini saman alevi misali saran isyan dalgasındaki rolü üstüne bir iki kelam etmek olacak.
 
Özellikle son yıllarda bilim dünyasında üretilen bilgi olağanüstü nitelikte. Hatta rivayete göre son kırk yılda üretilen bilgi, ademoğlunun yetmişlere değin ürettiği bilgiden fazla. Bu haliyle iki binli yıllara “bilgi çağı” demenin güdük bir dayanağı olduğunu söyleyebiliriz. Peki ne oldu da bilgi ve bilginin doğrudan sonucu olan teknoloji son kırk yılda şahlandı. Kabaca, bilgi üretimindeki şahlanışın bir tür aldı-veri yani ticari bir girişim olduğunu söyleye biliriz. “Bireyin kutsallığını” her türlü ticari amaca uygun hale getiren liberalizmin içkin sonucu olarak bilginin her yerde ve herkese birer fırsat misali sunulması ile sürekli yenilenen söz konusu bilgi, manipülatif ve bir o kadar da kişileri kendine entegre özelliğiyle “Bilgi toplumu” olarak yeni bir toplumsal tanımla karşımıza çıkar. İlköğretim ders kitaplarında dahi okutulan bu yeni toplum kuramı bilginin kutsallığını biricik bilir. Sanırım bu durumun en iyi izahı,  yıllar önce okuduğum altını dikkatle çizip de bir gün uygun gediğe yerleştiririm diye beklediğim Metin Toprak/İmran Karabağ’ın Adorno’nun Halbbildung Kuramının Güncelliği[ii] başlıklı makalesinde geçiyor. Şöyle ki, “bu bağlamda gelişen teknolojilerin ve yüksek yaşam standartlarının genel yaşama katkısının, var olandan herkesin yararlanması şeklinde sunuluyor oluşu Adorno’ya göre “sözde demokratik bir tüccar ideolojisinden” öte bir anlam ifade etmez”. Doğru mu?  Bence isabetli. Zira Google’nin bugünkü piyasa değeri elli, Facebook’un ise otuz milyar dolar kadar. Bu ise söz konusu bilginin sahiplerini dünyanın en zengin on kişisinin arasına yerleştirmeye yetiyor.
 
Ancak yazıya başlarken sormuş olduğum soruyla işaret etmeye çalıştığım, bilgi çağında bilginin tekinsizliği[iii] de neyin nesi? Nasıl olur da bilgi çağı olarak adlandırılan bir çağda “şeyin” bilgisini korumak bu denli zor?  Sanırım birçoğumuzun yaşamında, sözcük oyunlarıyla yüklü sorularla bize kök söktürten üç beş arkadaşımız olmuştur. Zira, bilgi çağında bilginin tekinsizliği derken benim de yaptığım bu aslında. Her şeyiyle bilgi olan bir çağda ‘şeyin bilgisi’ değişmediği sürece ne bilgi çağı ne de bilgi toplumu “haklı” unvanını muhafaza edemez. Her an her yerde olabildiği gibi, her an değişebilen yapısıyla bilgi, adını çağa verir. Öyle ki, en basitinden bilgi çağına ait bir gösterge olan CD (compaq disc)den yola çıkarak dahi bu çağda bilgini tekinsizliği üstüne bir dolu söz edilebilinir. Dijital olarak kaydedilen bilginin dış etkenlere karşı hassasiyeti, silinip yerine bir başka bilginin yazılması... gibi. Bu haliyle bilgi, hızla yerini ya bir başkasına bırakıyor ya da kolayca deforme olup bozulabiliyor. Ve yine her an cebimizde mi diye elimizle ara ara yokladığımız bir USB cihazının bilginin taşıyıcısı olduğunu ve taşınan bilginin değiştirilebileceğinin veya aynı bilginin deforme olmasının pek muhtemel olduğun pek çoğumuz biliyoruz. Bilgini her an değişebilirliği adına vermiş olduğum bilgi çağı nesneleri elbette CD ve USB ile sınırlı değil. Disket, DVD, Harddisk, Stickcard vs. gibi bilgi depolama üniteleri olan birçok bilgi çağı nesnesi sıralanabilir. Bilgi çağı nesnesi olarak sıralanan bütün bu teknolojik ürünlerin birer fikir olarak benzedikleri nokta ise aynı. Zira hepsi aynı bilgi matrisinin elemanları.
 
Bahsi geçen bilgi depolama üniteleri söz konusu bilgi çağında bilginin konumunun daha iyi anlaşılması adına verilmiş bazı örnekler sadece.  Bunu yanında konumuzla doğrudan ilişkili olan, bilgi çağının üretmiş olduğu daha güçlü bir teknoloji var. Devasa bir iletişim ağı olarak internet ve bir birinden ayrı bireylerin aynı ağ içinde kolektif gruplar oluşturmasına olanak sağlayan sosyal ağlar. Facebook, Twiter, Myspace gibi her geçen gün etki alanı giderek artan sosyal paylaşım ağları söz konusu bilgi çağının şu an için en gözde nesnesi. Burada bir parantez açıp, sosyal paylaşım ağları içinde bilginin akışı ve bilgini dönüşümü konusunda bir iki örnek vermek gerekirse; David Fincher’ın yönettiği The Social Network’ün iyi bir örnek olacağı kanaatindeyim. 
 
Film, seyretmeye alışık olduğumuz klasik bir parti sahnesiyle açılır. Karşılıklı içkiler içilir ve kız tarafından reddedilen Zuckenberg soluğu yurttaki odasında alır. Gerçekte kuramadığı ilişkiyi sanal ağ üzerinden haset temelli kurar. Bilginin akışı, yenilenirliği, dönüşümü böylece kurulmuş olur. Okulun paylaşım ağında Zuckenberg tarafından yazılanlarla tıklanma rekoru kırarak birinci seçilen kız, ifşa edilmiş olurken Zuckenberg de şişkin egosunu tatmin etmiş olur. İlginç olan tarafsa kızın bilgisinin yerini her an dönüşebilecek olan bir başka bilgi alması. Zira kız hakkında yazılanlarının gerçekliğine dair film boyunca her hangi bir soru sorulmaz. Veya bir başka sahne, Zuckenberg’in gönderdiği iddia edilen mesaj sayısının tahmin edilenden çok daha fazla olduğunu anlatır. Şüphesiz bu durum şaşırtıcı karşılanır ancak söz konusu şaşkınlık başarıya dair bir tebessümdür aynı zamanda. Bu tebessüm bilgi çağında bilginin değişimini kabul eder. Sürekli değişen bilgi ile birlikte her şeyi hızlandırmıştır, hızlanan yaşam ise bilgisini daha hızlı şekilde yeniler veya dönüştürür.  Bilginin değişimi ve dönüşümü konusunda filmden yansıyan bir başka sahne; Christy’nin erkek arkadaşına serzenişinde gizlidir. “Neden Facebook sayfanda ilişki durumun yalnız” deyişi ile bir anda erkek arkadaşının bilgisini hedef alması 1 ve 0’dan oluşan sanal dünya içinde bilginin aktığı yönü gösterir. Velhasıl bu yön tekinsizedir. Öyle ki, yüz yüze olanaklı olsa dahi kişinin üstündenkendisi için ayrılmış alanın içinden konuşması, oluşturmuş olduğu profil bilgisinin tekinsizliğine, bilginin kendisinin değiştiğine işaret eder.  
 
Peki Christy’nin erkek arkadaşına serzenişinin ve yahut CD’ye kayıtlı bilginin okunamamasının Arap dünyasını kasıp kavuran isyan hareketiyle ne ilgi var? Elbette ne filmden yansıyanları ne de CD’de ki veri kaybını Kuzey Afrika’da başlayan isyan dalgasının gerekçesi olarak görmek abes olur. Olsa olsa yeni binyıldaki değişim isteyen toplumsal hareketleri yorumlarken bilgi çağında her an değişen, yerini bir başka bilgiye bırakan bilgini konumundan ancak yararlanabiliriz. Yani bilgi çağında bir tür zorunluluk olarak ortaya çıkan bilginin değişimine istinaden toplumların kendi bilgilerini değiştirdiklerini mevcut örneklerden görebiliriz. Ezcümle fikrin nesnesini oluşturduğu her yerde söz konusu nesnesi de bilgisini oluşturur. Debord ise bel altına hamle yaparak durumu şöyle özetler; “Gerçek dünyanın basit imajlara dönüştüğü yerde, basit imajlar gerçek varlıklara yönelik hipnotik bir davranışın etkili motivasyonları haline gelirler.” Debord’a istinaden bilgi epey bir süredir kendini kodluyor. Kendi bilgisini oluşturuyor her an değişebilirliğiyle güvensiz olarak. İşte bilgi çağı nesnesi olarak USB böyle bir bilginin ürünü. Hatırladığım kadarıyla J. Baudrillard’ın; her biri kodlanmıştır ve zamanı geldikçe bu kodlar makinenin aşağı yukarı, sağa sola hareket etmesini isteyecektir şeklindeki toplumları gözeten izahı Kuzey Afrika’da -Arap Ülkelerinde-vücut buldu. Sonucu iyi ya da kötü Tunus, Mısır, Libya gibi uzun yıllar diktatörlükle yönetilmiş ülkelerde yaşayanlar bilgi çağında değişmesi zorunlu olan bilgiyle, bilgilerini değiştirdiler. Şüphesiz değiştirecekler de, şimdi de Suriye’de olduğu gibi. Velhasıl “bilgi toplumunda” güdük söylemlerle değişime direnmek, bilginin tekinsizliğini kavrayamamak Esad’ın en büyük talihsizliği olacak.
 

[i] Bu yazıda Bilgi en geniş anlamıyla kullanılmıştır. Bir nesnenin bilgisinden tutalım da, bilginin kendisine değin geniş bir yelpazede okunması
[ii] Felsefelogos , sayı 24, 2004
[iii] Bilginin tekinsizliği: Yazıda adı geçen bir takım nesneler üstünden açıklanmaya çalışılan bilginin sürekli değişebilirliği aynı zamanda aynı bilginin tekinsizliğine de işaret eder.


Etiketler: yaşam, siyaset
İstihdam