15/03/2016 | Yazar: Yeşim T. Başaran

Ama orada birileri vardı, o korkunç ses, ateş ışığı ve kitlesel dumanın yükseldiği yerde. Biz kaçtık.

O korkunç ses, ateş ışığı, kitlesel olarak yükselen duman. Burcu'yla Ankara'nın bir şu tarafında, bir bu tarafında bomba patladı, diye konuşmuş olmamızın üzerinden 5 dakika geçmemiş. Bu bir bomba, anladık hemen. Ve bizim olduğumuz tarafta. Hakkında konuştuğumuz o iki tarafın tam ortasında, bulunduğumuz terasın arkasından yükseldi. Bomba böyle bir şey mi, Ankara bunu mu yaşıyor, şu an bu normal mi, zaten böyle miydi? Pat diye. Bir anda. Bir anda her şeyi değiştirdi, ama biz o an henüz anlamadık, zaman geçtikçe anlayacağımız şeyi o an henüz anlamadığımızı biliyorduk. Ateş altındaki yerlerde insanlar bunları mı yaşıyor?

Kafamdan geçenler: “Ama orda birileri var, bu sadece bir görüntü ve ses değil, ama şu an birilerine haber vermeli, İzlem'e, anneme, diğer arkadaşlara ulaşmalı, Burcu benle buluşurken eşiyle çocuğu onu bir yerlerde bekliyordu, aman Allahım o tarafta mıydılar, ama orda birileri var, bu yükselen kitlesel duman birilerinin canıyla birlikte yükseldi, yarın okuyacağız hikayelerini, gerçek insanlar, ama şu an birilerine haber vermeli, uçağımıza nasıl gideceğiz, telefonumun şarjı da bitiyordu, ayy o tarafa giden arkadaşlar vardı, ama ama orda birileri vardı, birilerinin canı bu kitlesel dumanla birlikte yükseldi ve dağıldı…”

Sonra... İstanbul'dan Ankara'ya Feminist Forum'a gelmiş, Havaş'a binmeden önce boncuk gibi etrafa dağılmış ekibimiz, boncuk gibi bir araya geldik. Yanımızda bize eşlik eden Ankaralı arkadaşlar. Etraftaki insanlar ve biz, ya sinir krizi geçirsem mi modunda, ya geçiriyor, ya da çok uzağında donuk bir modda, hiçbir şeyi kontrol edemesek de, şu an kontrol altında! Cafe'ler insanların dışarı çıkmasına izin vermiyor. Bizim olduğumuz cafe izin veriyor mu çözemedim. Ya veriyordu zaten öyle çıktık, ya da vermiyordu “ay sana ne” dedik çıktık, hiç bilmiyorum. Bir baktım, ikişerli sıra yapmışız kol kola girip: “Buradan uzaklaşmalıyız, uçak bileti, vs. sorunlarımızı sonra hallederiz”. Aha haaa, dedim, ilkokuldaki gibi ikişerli sıra, birbirimizi kaybetmeyeceğiz.

“Ama sabah benim işe gitmem gerek. Uçağı kaçıramayız. Havaş'a... Aaa Havaş ordaydı, patlayan yerde, o tarafa gidemeyiz ki, Taksi'yle gidelim...” Taksi arıyoruz. Ankaralı arkadaşlarımız “merak etmeyin, karşılıklı iki eviz biz, herkes sığar” diyor. Taksi bulup eve gidelim. Taksi bulup Havaş'a gidelim. Ama orada birileri vardı, o korkunç ses, ateş ışığı ve kitlesel dumanın yükseldiği yerde. Biz şimdi kaçmaya çalışıyoruz, neresi güvenlidir, lütfen Ayrancı'ya meclis erkanı binaların ve TBMM'nin olduğu yerden gitmeyelim, Esat üzerinden U çizelim. Taksi yok mu?

Ama orada birileri vardı, o korkunç ses, ateş ışığı ve kitlesel dumanın yükseldiği yerde. Biz kaçtık. Güvenli olduğunu düşündüğümüz yere. Belki zaten biliyordum, bilmiyorum, biliyorduysam da Pazar günü bir kere daha anladım. Mekan hiçbir zaman güvenli olamaz. Güvenli olan yer, gönüldaşlarının, arkadaşlarının yanı. Gözünün önünde ve bedeninin içinde patlayanlardan seni koruyan insanların yanı.

Ama orada birileri vardı, o korkunç ses, ateş ışığı ve kitlesel dumanın yükseldiği yerde. Biz kaçtık.


Etiketler:
İstihdam