11/08/2014 | Yazar: Fatih Özgüven

Amerikan Film Akademisi’nin bilir bilmez ödüllendirdiği, bizim de üzerinde hasbelkader fikir birliğine vardığımız bir ’ülke sineması’ kimliği... var mı?

Amerikan Film Akademisi’nin bilir bilmez ödüllendirdiği, bizim de üzerinde hasbelkader fikir birliğine vardığımız bir ’ülke sineması’ kimliği... var mı?

Sinema alemimizi her sene saran heyecanlar ya da sahte heyecanlar arasında bir tanesi beni en çok eğlendirir: ‘…hangi film Oscar’a gelin adayı gidecek?’ Bu sene ‘Kış Uykusu’ gidecekmiş, malum. ’Oscar’a şimdiye kadar bizden gelin adayı giden filmler 21 tanedir ve nedense ısrarla bizim köyden oraya biri gönderilmelidir. İlk yolladığımız aday ‘Susuz Yaz’; Berlin’de ödül kazanmış, Akademi’ye takdim edilmeye cüret edilecek kadar nazenin bulunmuş ilk filmimiz… Ardından farklı yıllarda ‘Uçurtmayı Vurmasınlar’, ‘Büyük Adam Küçük Aşk’ gibi paso ‘özeleştirel’ filmler, ‘Dondurmam Gaymak’, ‘Piano Piano Bacaksız’ gibi yumurcaklar, ‘Mavi Sürgün’, ‘Takva’ ya da ‘Manisa Tarzanı’ gibi Akademi’yi ‘yerel tat’ ile etkileyeceği umulanlar, ‘Eşkıya’, ‘Salkım Hanımın Taneleri’, ‘Güneşi Gördüm’ gibi kendi kendimize önemsediğimiz iri yapımlar, ve tabii ‘Uzak’, ‘Üç Maymun’ ya da ‘Bal’ gibi ‘sanatsa sanat’ kıvamında örnekler gitmiş.

Bu sonuncularda Berlin ya da Cannes’da ödül kazanmış olmanın, ‘bizi ne Fransızlar, Almanlar beğendi,’ cilvesinin de payı var; Oscar bunu önemsermiş diye rivayet edilir. (Senaryosunda ve oyunculuğunda Türkiyeli sanatçıların dahli olan ve Oscar kazanan ‘Umuda Yolculuk’ ise, arasıra kendimize yontmaya çalışsak da, eli yüzü düzgünce bir İsviçre filmidir.) Oscar’a yollanan umulmadık filmler arasında ‘9’ ve ‘Kaç Para Kaç’ da var ki, bunlar da o seneki seçimi yapan zevatın ‘nasılsa olmuyor bir de bunları deneyelim’ avangardizminin sonucu olmalı.
Oscar’a film yollamak nasıl atasözünün düz anlamıyla bir ‘gelin ata binmiş ya nasip demiş’ vakası ise, Oscar’lar da irice bir kasaba düğünüdür. Ancak eğer o kasabadan iseniz, ya da uzaktan ‘kim ne giydi, kim ağladı, kim kırmızı halıda düştü’ gevezeliklerini seviyorsanız çekilecek şey. Bir nevi diş kirası olarak verilen yabancı film Oscar’larında ise belli başlı eğilimler şunlar; ya kimsenin adını sanını duymadığı, bir daha da duymayacağı filmi onurlandırmak, ya herkesin bağrına bastığı cici filmi okşamak ya da ‘sanat filmi’ denen mahlukatın diğerlerine göre daha görünür olanlarına sus payı vermek.

Kış Uykusu
Seçilen filmin son yabancı film Oscar’ına layık görülen ‘Muhteşem Güzellik’ gibi cafcaflı olması da Oscar verenleri memnun ediyor. Seçilenler arasında başyapıtlar da var elbette ama ‘Dolce Vita’, ‘Z’ ya da ‘Çığlıklar ve Fısıltılar’ı Oscar aldı diye seyredecek sinemasever tanımıyorum. Maskaralığın tadını gerçekten çıkaran bu ödülü iki kere alan Almodovar olmuş olabilir bir tek. Ki o da tam çıkaramamış; çünkü ödül ‘yönetmen tarafından kabul edilse’ bile, esasen filmi gönderen ‘ülkeye verilen bir ödül’müş. Mesela, Kanada filmi ‘Barbarların İstilası’nın Oscar’ı yakın zamana kadar Quebec’deki Uygarlık Müzesi’nde sergilenmekteymiş. (Öte yandan yapımcının ismi ödülde öncelikli olup Fellini’nin ‘La Strada’sının Oscar’ı yapımcıları Dino de Laurentis ve Carlo Ponti’nin ödülü gibi görünmekteymiş.)
 
Alırsak eğer, ödülü koyacak bir uygarlık müzemizin olmayışı, böyle bir müze olmalı mı olmamalı mı tartışması, kültür bakanlığının bir köşesine mi, Topkapı Sarayı’na mı koyarız soruları bir yana, alan ekip Akademi’nin uygun gördüğü bir ‘ülke sineması’ temsilciliğinden memnun kalacak mı? Asıl onu merak ediyorum.
 
Amerikan Film Akademisi’nin bilir bilmez ödüllendirdiği, bizim de üzerinde hasbelkader fikir birliğine vardığımız bir ‘ülke sineması’ kimliği… var mı ayrıca? Bilir-bilmez; lokal sinema yazarlarının toplamından ibaret görünen Amerikan Film Akademisi’nin bir kimlik olarak Türkiye sinemasından haberdarlığı en iyi ihtimalle, dış politikalarına yardımcı olan Türkiye’yi bildiği kadardır. (1954’de Kore filmimiz ‘Şimal Yıldızı’nı yollamak belki de en yerinde karar olurdu.) Bu bakımdan bizim köye daha yakın Avrupa festivallerinde az buçuk anlamlı olan jestler, kalkan yumruklar, ‘güzel uzak ülkem’ şiirsellikleri vb. Oscar’da iyice havada kalacaktır. Kendi ülke sinemamızı bir tek filmin şemsiyesine teslim edecek kadar hemfikir miyiz sinemamız hakkında ayrıca? Sevinebilecek miyiz gerçekten? Said-i Nursi’nin hayatı filmi ya da bir Kürt filmi ya da Erdoğan’ın tabiriyle söylersek ‘affedersiniz, çok daha çirkin’i olur da, ‘The Cut’ benzeri bir film kazanacak olursa ne yaparız???

Etiketler: kültür sanat
İstihdam