24/08/2015 | Yazar: Arda Aras

"Ben biraz çekingenim. Anlık bir devrim yaptım ve yürüyüşe katıldım. O gün ilk cümlemi kurdum. İlk cümlem bir slogandı. İlk defa bağırdım. Sesimin duyulduğundan emin oldum. Yeniden doğdum. Hayatta her şeyi yapabileceğime inandım. Kendimi kabul etmem ile ilgili gelgitler sonlandı. Eşcinseldim. Ötesi yoktu"

"Ben biraz çekingenim. Anlık bir devrim yaptım ve yürüyüşe katıldım. O gün ilk cümlemi kurdum. İlk cümlem bir slogandı. İlk defa bağırdım. Sesimin duyulduğundan emin oldum. Yeniden doğdum. Hayatta her şeyi yapabileceğime inandım. Kendimi kabul etmem ile ilgili gelgitler sonlandı. Eşcinseldim. Ötesi yoktu"

"Hayatınızda söylediğiniz ilk cümle her zaman önemlidir derler. Çünkü hayatınızın geri kalan diğer günleri için bir devrimdir o."

Hava yeterince sıcaktı. Elimde süs olsun diye getirdiğim hırkamla otobüsten indim. Yalan söylüyordum. Elimdeki hırka kendime olan güvensizliğe karşı bir kalkandı. Kendimi inandırmıştım, gittiğim her yere bir süs gerektiğine. O olduğunda konuşabilirdim ama bir yere kadar... Otobüsten indim ve etrafa baktım. Korkuyordum. Kimseye görünmeden gitmek istiyordum. Belki birileriyle tanışırım hayali vardı. Bir cesaretle çıkmıştım evden. Ailem beni arkadaşlarımla bir kafede zannediyordu şu an. Son zamanlarda o kadar çok yalan söylüyordum ki artık vicdan yapmıyordum. Anlık söylenen onca yalanım vardı. Ama bu yalanı söylemeden önce düşünmüştüm uzun uzun. Yapmalı mıydım? Biri görür müydü? Korkular endişelerle savaştı durdu. Kim kazandı bilmiyorum. 

Kafamdaki bu düşüncelere son verip düştüm Ankara sokaklarına. Mümkün olduğunca tenha yolları kullanıp yolu bulmaya çalıştım. İnternette yürüyüşün başladığı yeri bir kez daha hatırlamaya çalıştım. Bu sırada Sıhhiye Köprüsüne bağlı o yolu gördüm. Kocaman bir kalabalık yol boyunca duruyordu. Belli bir düzen yoktu, insanların ellerindeki bayraklardan kortejleri seçebiliyordum. Hayalimde hep farklı canlanmıştı. Yol boyunca ellerinde renkli bayraklarla bir kalabalık... Acaba kimse gelmemiş miydi? Benim gibi korkuyorlar mıydı? Yolun ilerisinde bir kaç polis gördüm. Endişelerim daha da artmaya başlamıştı. Eve geri mi dönsem diye düşünüyordum. Fakat otobüse binmek için bu kalabalığın yanından geçip gitmem gerekiyordu. Korka korka ellerinde bayraklar olan kalabalığın yanından geçtim. Bir kaldırıma çıkıyor bir yola iniyordum. Yürümek zordu. Beni korkutan bir yürüyüşe gitmek miydi yoksa LGBT Yürüyüşüne gitmek mi karar veremiyordum. Ama her zaman ikincisi baskın çıkıyordu. Asker çocuğu olarak katı kurallar çevresinde, yanlış yapmamak üzere büyümüştüm. Yanlış geliyordu burada olmak. Belki de öyle öğretildiği için yanlış geliyordu. 

Tam kalabalığın sonuna gelmiştim ki bir şey dikkatimi çekti. Elinde rengârenk bir bayrak olan birini görmüştüm. İçten içe gülümsedim ona. O beni görmedi ve kalabalığın sonuna doğru koşa koşa gitti. Farklıydı. Elinde bayrak olmasa da anlayabiliyordunuz bunu. Kendime baktım hemen. Ben nasıldım? Farklı mı? Cevaplardan korktum. Böyle öğretilmişti çünkü. Onu takip etmeye başladım. O, kalabalığın sonuna, küçük bir kalabalığa daldı ve onu kaybettim. Onu ararken bir an da kalabalığın ortasında buluverdim kendimi. Etrafa bakınca fark ettim ki herkesin renkli bir bayrağı, eşarbı hatta şemsiyesi vardı. Bir de ellerinde pankartları. Lolipop deniyormuş onlara. Bilmiyordum.. Kendimi suçlu hissettim ve çıktım hemen kalabalığın ortasından. Çok kötü bir şey yapmış gibiydim. Biri görmüş müydü? Ellerinde fotoğraf makinesi olan çok kişi vardı etrafta. Korkum daha da arttı. Daha da uzaklaşmak isterken kalabalıktan, yürüyüş başladı. Onlar benden uzaklaştı. Sloganlardan mı yoksa herkesin birlik içinde fikirlerini dile getirmelerinden mi bilmiyorum ama büyülenmiştim.

 Kaldırımın kenarından ilerlemeye başladım ama tam tersi yönde. Ne yaptığımı sorgulamadım ilk defa. Onlara izlemeye başladım. İki kadını el ele, iki erkeği öpüşürken gördüm. Televizyonda gösterilmediği için garipsedim ilk. Ama çok mutlu gözüküyorlardı ve hiçbir kimseye zararları yoktu. Benimle birlikte kaldırımdan yürüyüşü takip eden insanların yüzlerine baktım. Aşağılarcasına ve tiksinerek bakıyorlardı. Yürüyüşteki kimse umursamadı bunu ve slogan tutturmaya devam ettiler. Bir yandan oynayanları da oldu, göbek atarak ilerleyen. Sanki "senin o bakışın bana koymaz" dercesine hem de. Hayran kaldım o zaman. 

Bir an da bir şeyin farkına vardım. Yanlış yerde duruyordum. Onların yanında olmalıydım. İçimden bir ses "bugün o yürüyüşe katılmazsan hayatta istediğin hiçbir şeyi yapamazsın" dedi. O gün Tanrının benimle konuştuğuna yemin edebilirim işte. 

Dünya Barış Günü'ydü. Hava yeterince sıcak. Ben biraz çekingenim. Anlık bir devrim yaptım ve yürüyüşe katıldım. O gün ilk cümlemi kurdum. İlk cümlem bir slogandı. İlk defa bağırdım. Sesimin duyulduğundan emin oldum. Yeniden doğdum. Hayatta her şeyi yapabileceğime inandım. Kendimi kabul etmem ile ilgili gelgitler sonlandı. Eşcinseldim. Ötesi yoktu. Hani özgür olduğunuzu hissedersiniz, ayaklarınız yere bassa da havalarda olduğunuzu hissedersiniz ya. Rüya ve uçan bir balon gibi. Bir nehrin akıntısı gibi. Öyleydi. Öyle işte... 

Hayattaki tek bir hareketin geri kalan günlere yön vereceğine inandım hep. Öyle de oldu. O gün o yürüyüşe katılmasaydım içimde göremediğim o duvarları yıkamazdım eminim. Ve biliyorum ki hepimizin içinde o duvarlar var. Biz görsek de... Göremesek de... Yıkılmayı bekliyorlar. O gün o duvarı yıktıktan sonra diğer duvarlarda teker teker yıkılmaya başladı. Çünkü hayattaki her şey birbirine bağlı bir zincir gibi. Yürüyüşte o anı ölümsüzleştirmek adına çektiğim bir kaç fotoğrafı internete koymuştum mesela. O fotoğrafı paylaşarak hayatımın en iyi dostlarını tanıdım. Eğer yürüyüşe katılmamış olsaydım o insanlarla asla tanışamazdım. Bir zinciri çekmeseydim diğeri gelmezdi. O yüzden karşınıza çıkan tüm fırsatlara takın zincirinizi ve çekin onu. İlk cümlenizi kurun ve anlatacak devriminiz olsun.  

"Hava yeterince sıcak. Artık elimde bir hırka yok."                    


Etiketler:
İstihdam