06/05/2014 | Yazar: Buğra Tokmakoğlu

Buğra Tokmakoğlu yazdı: En büyük dert ertelenen hayatı yaşayamamak değil mi zaten?

Karamsarlığa düşürür hayat çoğu kez.
 
Beklemediğin yerden gelen sınav sorusu hissi gibi, umutsuzca bakış atarsın seni ters köşeye yatıranlara.
 
Yolda düşüne düşüne giderken evine, bir anda değişir dünya. İki satır mesaj yazdığında heyecan yapar, yüz ifaden değişir, karamsar bulutlar gökyüzünden uzaklaşır sonsuzluğa.
 
Neden, niçin sorularıyla mücadele ederken, yaşama sevincini özlediğini fark eder, kaptırırsın kendini gidebildiğin son noktaya kadar.
 
Zaten bitecek dedikten sonra tekrar gelir akla çok çabuk biteceği. İyimser bir bakışla zamanı değerlendirelim der, yeniden dağıtırsın kartları. Her şeye rağmen, onca seçenek arasında değerli hissettirir kendini, bir kez daha gülümseyerek, derin derin nefes alıp dalarsın kendi bedeninin iç dünyasına.
 
Aynı hisleri taşımadan, aynı duyguları paylaşmadan, sanki her şey aynıymış gibi düşünmenin keyfini kimseye anlatamazsın. O senin içindedir. İçindekini kelimeler ifade etmez, söylemeye çalışsan da anlaşılmaz.
 
Bakışlardan gülümsemeye, tepkilerden yürümeye kadar odaklanırsın anlamsızca hareketlere. "Hadi" kelimesi dürter, harekete geçirir hiç hissetmediğin kadar dip yapmışken bir kez daha.
 
Ulaşmaya çalışırken hedefe, radyoda beliren o ses erteletmez hayatı. Telkinleriyle plan yapmamanın ne kadar iyi olduğunu bir kez daha hatırlatır. Günü gününde yaşayıp, karar vermek lazım isteklere.
 
En büyük dert ertelenen hayatı yaşayamamak değil mi zaten?
 
Kaç defa “kendini ifade edememenin” acısını deneyimlemek gerekiyor, farkında olmak için yaşananlara.
 
Yine de kartlar açık oynandığında her şey sona erer korkusu sarıyor, o tutkulu buluşmalarda.
 
Elbet gelir bir güzel gün daha
 
Resmiyet kazanır gün gün duygular
 
Emilmiş içselleşmiş hislerin gölgesinde
 
Narin sessiz bir çocuk gibi beklemek ne mümkün
 
Sürdürülebilir heyecanın, anlık geçişlerinde hep birlikte olabilmek ümidiyle. Böylesi daha güzel, böylesi daha keyifli... 

Etiketler:
nefret