09/06/2009 | Yazar: Serkan Zihli

Türkçe’de modası geçme olarak karşılık bulan bu terimin pek ‘out’ olamamış bir anlamı daha var.

Türkçe’de modası geçme olarak karşılık bulan bu terimin pek ‘out’ olamamış bir anlamı daha var. Kendi kimliğiyle barışmış olan eşcinsel bireylerin ailelerine ve çevrelerine eşcinsel olduklarını ilan etmelerine İngilizce’de ‘out olmak’, yani Türkçe mealiyle açılmak deniyor. Dilimize yabancı haliyle yerleşmeye pek yatkın olan bu olgu, sosyal bilimlerde Foucault’dan Judith Butler’a önemli teorisyenlerin katkılarıyla 70’lerden itibaren oluşan Queer Theory alanının önde gelen konularından biri. Bir birey neden eşcinsel olduğunu açıklama ihtiyacını duyar, açılmak gerçekten gerekli midir, nasıl açıklamalıdır, açıklarsa çevreyle ilişkilerinde neler değişir gibi sorular sosyal bilimlerin kafa yorduğu kadar her eşcinselin de uykularını kaçıran sorular. Teoriyi bir kenara bırakıp geçtiğimiz hafta şahit olduğumuz bir örnekle devam edelim.

Medyadaki manşetlerden hepimiz haberdar olduk ki, eşcinsel bir hakem mesleğinden olmamak için ayrımcılığa karşı savaş veriyor ve istemeyerek de olsa medya kendini üstü kapalı ifşa ettiği için out olmak zorunda kalıyor. Eşcinsel olan, medya tarafından hapsedildiği şarkıcı-modacı-sanatçı sanal şeytan üçgeninden erkeklik/maçolukla çepeçevre sarılı yeşil sahanın yöneticiliğine, egemen güç olan heteroseksizmin kalesine adeta doksandan yenmiş bir gol gibi geldi yerleşti. Kadim bir heteroseksüel dostumun bile beni heyecanla arayarak ‘vay be, hakem gerçekten i.neymiş’ demesine vesile olacak kadar şaşırtıcı, vurucu. Evet uzaktayken zararsızdı, zaten çok ortada görünmezdi, hatta zaman zaman eğlenceli ve komikti bile eşcinsel. Küçükken mahallede dalga geçilirdi ama kız tavlamak için ondan yardım istenirdi, gizlice tekinsiz sohbetler edilirdi onunla. Hiç düşünülmezdi büyüdüğünde ne yer ne içer, nerede çalışır, neler yapar. Evet bize biçtiğiniz sektörler (işsizlik malum) bizlere dar geldi. Yapımcılar ancak binde birimize kaset yapabildi, tekstilde ihracat düşüşü malumunuz. Şaka bir yana, bizler zaten hep hakemdik, askerdik, kasaptık, doktorduk, her yerdeydik. Tıpkı Aleviler gibi hakkımızda ahlaksız dedikodular çıkarıldı, çok korktuk saklandık. Kürt yoktur dağ Türkü vardır söylemi misali hepimiz tatlı su heteroseksüeli sayıldık.

Son beş yıl adeta Türkiye’de yaşayan tüm gizli saklı grupların, mezheplerin, azınlıkların out olma geçidini anımsatıyor. Kürt olduğunu söyleyebilmek, türbanını başı dik taşımak, ‘Hepimiz Ermeniyiz’ sloganını bir ağızdan haykırmak, Rumların din adamı yetiştirebilmesini savunmak, Alevi taleplerinin arkasında durmak aslında domino taşları misali birbirini tetikleyen açılma talepleri. Eğer hak taleplerinin yarattığı olumlu bir o kadar da kaotik konjonktür olmasaydı hakem eşcinsel olduğunu açıklar mıydı bilemeyiz ama tarih, özgürlük mücadelelerinin birbirini tetiklediği durumlarla dolu. 1950’lerin Amerika’sında siyahların doruğa çıkan hak taleplerinin feminist mücadele ile kol kola yürümesi, 1960’larda Vietnam savaşına karşı duranların hükümet karşıtı gösterilerine eşcinsellerin ilk defa katılması, 1969’da New Orleans’taki bir barı basan polisin eşcinseller tarafından geri püskürtülmesi ile başlayan hak mücadelesine kadınların, siyahların ve hatta işçilerin yoğun desteği, benzer mücadelelerin yanyana durmakla ne kadar güçlenebileceğinin yakın tarihten sadece bir örneği.

Kendisi emin mi?
93’te Lambdaistanbul’un kurulmasıyla başlayan bizim açılmamız 2000’in başında hız kazandı. Üniversiteli eşcinsellerin biraraya geldiği Legato’nun en canlı dönemlerinde dizlerimiz titreyerek basına ilk fotoğraflı röportajlarımızı verdik. Sakallı olanlarımızı bir TV programında gören izleyiciler hayretle Kürşat Başar’a ‘acaba kendisi eşcinsel olduğundan emin mi’ mailleri yağdırdı. Birkaç delinin kuyuya attığı eşcinsel hakları savunuculuğu taşını Eşcinsel Onur Haftası’da İstiklal’de binlerce kişiyle yürüyerek çıkardık, taşımızın ve pankartlarımızın ucundan ilk defa milletvekili adayları (bkz. Baskın Oran) tuttu, daha önemlisi annelerimiz tuttu. Derneğimiz kapatılmasın diye mücadele ettik, kazandık. Meclis ilk defa Zafer Üskül aracılığıyla halimizi sordu sevindik, daha çağdaş bir anayasa için taleplerimizi Meclis’e ilettik. İlk defa bir üniversitede kulüp kurduk, diğer rektörlerin şaşırmasına şaşırdık. Toplumun bağrına ekrandan bastığı ‘in’ eşcinsellerden ziyade her anlamda ‘out’ olmayı seçtik. Bedelini de ödedik, dayak yiyenimiz de oldu, yanı başımızda öldürülenimiz de ama kazandıklarımız, umutlarımız acılarımızı örttü. Büyüdük ve ezber bozan, haklarını arayan, sevgilisiyle sokakta elele dolaşabilmek için mücadele veren, eşcinsel olmanın gururunu taşıyan bireyler olduk biz. 

Açık çağrı
Gökkuşağı bayrağını beraber taşımaya var mısınız? Köşesinde gey kulüpleri öven, eşcinsel mücadelenin kahramanlık hikâyelerini yazan gazeteciler, aydınlar, illa evlenicem diye tutturan sanatçılar, akademisyenler, oyuncular, eli insanlara erişebilen kadın erkek herkese çağrım. ‘Ben eşcinselim’ diyebilmeniz yüzlerce nameye, word’de binlerce vuruşa, milyonlarca çizgiye bedel. Çünkü bizlerin bunu diyebilme cesaretini gösterebilmemiz ülkemizde gizli yaşayan, sayılarını tahmin dahi edemeyeceğin sayıdaki eşcinsele nefes aldıracak, hayata tutunmalarını sağlayacak. Eşcinsel olmasanız bile bunu telaffuz edebilmeniz, tıpkı rahmetli Hrant’ın yanında hepimizin elele, yürek yüreğe durabilmesi kadar önemli. Unutmayın gün geçmiyor ki gazetelerde eşcinsellerin, transseksüellerin yeni bir öldürülme haberi yer almasın.
Bu ülkede hepimiz için, bahar yaza bağlanıyor yavaştan. Rengarenk çiçeklerin açılma mevsimi geldi de geçiyor bile.

SERKAN ZİHLİ: Eşcinsel aktivist, İstanbul Bilgi Üni., Bilgi Gökkuşağı LGBT Kulübü kurucu üyesi; Lambdaistanbul üyesi
 


Etiketler: yaşam
İstihdam