13/08/2012 | Yazar: Fatma Merve Bursalı

Hiç bir ötekileştirme yapılmaksızın tüm çocuklar yaramaz, vahşi, pis ve inatçıydı. Uslu diye adlandırılanlar ise sadece yetişkinlerin huzurunda uysaldılar.

Çocukluğum orta derecede metropolit bir mahalde geçti. Kürt, Arap, Alevi, Laz, Boşnak ve Bulgaristan göçmenlerinin yaşadığı bir yöreydi. Oyun arkadaşlarım gökkuşağı zenginliğindeydi. Ebeveynlerimin oyun arkadaşlarımla ilgili olumsuz şeyler söylediklerini hatırlamıyorum. Ama her cemiyette olduğu gibi benim çevremde de Türk milliyetçileri vardı ve bunlar çokçana canımı kıran nefret söylemlerinde bulunurlardı.

Bir yaramazlık yapmıştım. İşlediğim cürmü hatırlamıyorum. Bu yaramazlığıma tanık olan faşistin nefret söylemi dün gibi hatırımda:

"Kürt çocuklarıyla oynaya oynaya onlar gibi vahşi olmuşsun!"
 
Günümü çamurdan heykeller yaparak geçirdiğimin akşamı başka bir nefret söylemi ile karşılaşmıştım:
 
"Alevilerle artık oynama, onlar gibi pis olmuşsun!"
 
Yapmayı çok istediğim ama izin verilmediği için defalarca istediğim ve hiç bir ikna çalışmasına tav olmadığım bir durumda şu lafı yemiştim:
 
"Kürt müsün, Türkçe anlamıyor musun!"
 
Çocukluk zihnim saf ve apaçıktı. Hiç bir ön yargı ve ötekileştirme içermiyordu. Oyun arkadaşlarımın cinsiyetini, etnisitesini, derslerdeki başarısını, dini inancını, bedensel-zihinsel engelini, maddi gelirini değerlendirmezdim.
 
Hiç bir ötekileştirme yapılmaksızın tüm çocuklar yaramaz, vahşi, pis ve inatçıydı. Uslu diye adlandırılanlar ise sadece yetişkinlerin huzurunda uysaldılar.
 
Cinsiyetçi yetişkinlere rağmen bisiklet biner, futbol oynar, minyatür otomobiller sürer, oyuncak bebeklerimin saçlarını örer ve hayali çay partileri düzenlerdim. Oyunlarımın cinsiyeti yoktu. Çünkü insan yavrularının tek bir kimliği vardı, o da çocukluktu.

Etiketler:
İstihdam