07/11/2011 | Yazar: Selçuk Candansayar

Peki öyle olsun. Kadınlar akılsız ve iffetsiz olsunlar, Kabul. İyi ama o 33 Erkek’e, yerel mahkemedekilere, Adli Tıp Kurumu’ndakilere ve Yargıtay’dakilere sormak gerekmez mi? Sizin iffetiniz nerede? Yusuf kadar da mı olamıyorsunuz?

Şimdi bir an için kendinizi yaşadığınız mahallenin muhtarı olarak düşünün, ya da bakkalı. Olmadı öğretmen ya da örneğin yüzbaşı. Ya da örneğin yargıç ya da savcısınız ve ‘Adalet Sarayınızda’ makamınızdasınız. Belki de Adli Tıp Kurumu’nda hekimsiniz. Kapınız çalınıyor, açılıyor ve 13 yaşında bir çocuk içeri giriyor. Siz, ‘buyur kızım’ diyorsunuz, ne istemiştin?’  Bakkalsanız gofret alacak herhalde diye düşünebilirsiniz;  muhtarsanız sokakta mı kaldı acaba? Öğretmenseniz belki anlamadığı bir matematik problemi için yardım isteyecek;  yüzbaşıysanız korktuğu bir şey? Yargıçsanız belki bir şikâyeti var; hekimseniz bir sıkıntısı.
 
Çocuk size yaklaşıyor. Yüzünü yüzünüze yapıştırırcasına yaklaştırıyor, gözlerini gözlerinize dikiyor ve size parasını verirseniz sizinle anal seks yapacağını söylüyor!
 
Çok mu ağır geldi? Peki yine yukardaki kişilerden birisiniz ve aynı kız çocuğu bu kez yanında iki kadınla geliyor ve kadınlar size aynı öneriyi getiriyor; ver parayı kız senin ama bekaretine dokunma ters ilişkide bulun! Bu da mı ağır geldi.
O zaman bir de şu durumu hayal etmeye çalışın. Yine işyerinizdesiniz ve bu kez bir arkadaşınız geliyor. Hoş beşten sonra, aynı çocuktan söz ediyor hem de ballandıra ballandıra!
 
Ne yanıt verir, ne yapardınız?
Aslında bütün mesele burada.  Benzeri bir durumda Mardin’deki en az 33 kişi o çocuğa tecavüz etmekte bir sakınca görmedi ve anlaşılan Adalet sistemimiz de bu tecavüzleri pek hoş karşılamasa da ortada rıza olduğuna göre ve zaten mahkemedeki davranışlarından da iyi insanlar olduklarına hükmettiği için Erkek’lerin cezalarında epey bir indirime gitti. Yargıtay da şimdilik bu indirimi onaylamakta hukuken bir sakınca görmedi. Davanın 8 yıl, Yargıtay aşamasının da 13 ay sürmesine bakılırsa, bu cezaları verip vermemek için bile epeyce kararsız kaldıkları ya da tartıştıkları tahmin edilebilir.
 
Anlaşılabilir bir vaka! En azından yerel mahkemenin, Adli Tıp Kurumu’nun ve Yargıtay’ın bu meseleyi anladığı açık. Sonuçta ‘yaşadıkları iffetsiz hayata çocuğu da alıştıran ve mahkemede de olumsuz tavırlar gösteren’  iki kadın ve kendisine ‘kendi rızasıyla tecavüz ettirdiği’ Erkek’leri tehdit eden 13 yaşında da olsa başka bir iffetsiz kadın ve onların tuzağına düşmüş Erkek’ler var!
 
Hepsi de saygın, kendi hallerinde, evli barklı, çoluklu çocuklu, önemli mevkileri dolduran mümtaz şahsiyetler, üstelik ne de olsa hepsi Erkek! Böyle düşündükleri o kadar belli ki kadınlara iffetsiz bir hayat sürdürdükleri gerekçesiyle üst sınırdan ceza takdir ederken, Erkek’lere iyi hal indiriminde bulunmuşlar.
 
Mardin tecavüzcülerini aklayan Yargıtay kararı toplumun büyük çoğunluğunda hem öfke hem de şaşkınlık yarattı. Tabi büyük çoğunluk lafın gelişi ve maalesef bir temenniden öte değeri yok.
 
Medya Yargıtay kararına geniş yer verip, özellikle sosyal ağlarda kararı eleştirmek ‘trend’ olunca, koca koca siyasetçiler de ilgisiz kalamadılar, peş peşe kararı ‘tel’in ettiler’ ve yine yargıdan yakındılar.  
 
Oysa aynı yargının kendi ileri demokrasilerinin ürünü Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, (HSYK) yargının iş yükünü azaltmak hem de ‘toplumsal bir yaraya parmak basmak’ için tecavüze uğrayan kadınların, saldırganlarıyla evlendirilmelerini önerebilmişti.
 
Ve aynı medya Yargıtay haberlerinin yan sayfalarında Bakan’larının düğünü için geldikleri Ankara’da ‘otel fantezileri’ açığa çıkan iki Erkek’ le ilgili haberleri ‘şehvetle’ ayrıntılandırmaktan da kaçınmıyordu. O iki Erkek’in medyaya göre asıl suçları yaptıkları değil yapmaya kalktıklarını yüzlerine gözlerine bulaştırmalarıydı.  Kim kiminle kaç kez beraber olmuş, kaç para verilmiş, demek ters ilişki de istemiş vs vs. Bu ayrıntıların ucu bucağı kesilmedi, sosyal ağda da geyiği çevrildi.
 
Neden böyle oluyor? Nasıl bu kadar acımasız olabiliyoruz? Bir Erkek söz konusu olunca nasıl oluyor da ister 13 yaşında olsun, ister 20, 30, 40, 80 tecavüze uğrayan, dövülen, istismar edilen kadınların maruz kaldıkları şiddet ve tecavüzü hak ettikleri ya da istediklerini düşünebiliyoruz? Nasıl oluyor da 13 yaşında bir çocuğun kendi rızasıyla cinsel eylemi isteyebileceğini varsayabiliyoruz?
 
Gece yarısı otel odasına gittilerse zaten ‘seks yapmak’ istemişlerdir. Seks yaptılarsa o zaman her tür sekse de hayır dememeleri gerekirdi. Zaten ‘iffetli’ olsalar gece yarısı Erkek’ in otel odasına gitmezlerdi. Kesin daha çok para koparmak için adamcağızları tehdit etmişlerdir. Tabi canım adamın ünü nedeniyle rezalet çıkmasından korkacağını hesaplamış olmalılar. Bereket adamlar Erkek çıkmış. Geçirivermiş tabancasının kabzasını kafasına, atmış odasından.
 
Ama onlarda da hata var. Bir halt yiyeceksiniz madem, hiç değilse rezalet çıkarmayacak kadar ahlaklı iffetsiz kadınlar bulsalarmış ya!
 
Herkes bilir kadınlar iffet konusunda sabıkalıdırlar. Doğaları öyle, fıtratları bozuk. Ama yine de çok ahlaklı iffetsiz kadınlar da vardır. Erkeklerini korurlar, işlerini iyi yaparlar, Allah için ne kadar para verseniz ve ne isteseniz kabul ederler!
 
Bütün bu olup biten vahşette kilit kavram iffet. İffet en önemli erdemlerden biri olarak kabul ediliyor. İnsanın nefsine hâkim olabilmesi demek. Bu hâkimiyet de ancak akılla ulaşılabilecek bir haslet. Dünyanın bütün kültürlerinde de akıl denilen özelliğin kural olarak olarak kadınlarda daha ‘kıt’ olduğuna inanılıyor. Erkek’lerin neredeyse tümü ve kadınların da çoğu bu konuda aynı fikirde.
 
Bu doğmanın kendisini en çok ürettiği alan ise din ve özellikle tek Tanrılı üç din. Dinin yetmediği seküler alanda ise tıp ve biyoloji hemen desteğe koşmuştur hep. Örneğin 20. Yüzyıl başında çoğu doktor, kadınların eğitimde başarısız olmalarını ergenlikte adet görmenin başlamasıyla ortaya çıkan akıl zayıflığına bağlıyordu. Adet görmeyi sağlayan dişilik hormonlarının şehvet hislerini artırdığı ve bu hislere kapılmaktan kendilerini alıkoyamayan kadınların aklının daha az çalıştığı savunuluyordu. Hem de gayet ciddi bilimsel makalelerde!
 
Biz yine dinsel düşünceye dönelim, bilim öncesi geçmişe. Erkek zihninin arkeolojisi için dinsel metinler en güvenilir kaynaklar. Mesele Erkek egemenliğini yeniden üretmek olduğunda bütün bir seküler bilim sadece ve sadece dinsel kalıpların yinelenmesinden ibaret.
 
Üç tek tanrılı dine göre de insan denen varlık içindeki ‘hayvanın’  istekleri olan nefsani istekleri, aklı ve inancıyla ne kadar denetleyebilirse o kadar insan, dahası inançlı bir insan olabilecektir. Diyanete göre insanın nefsani isteklerine boyun eğme zaafına heva deniliyor ve hevadan korunmak, ancak akıl ve inançla mümkün. İşte akıl ve inancıyla bu zaafını yenebilen insan iffetli olmuş oluyor. Böylece İffet, "İnsanın arzularını, tutkularını aklının ve inancının kontrolünde tutarak, Allah ve insanlar nezdinde kendisini küçük düşürecek davranışlardan sakınmasını sağlayan bir erdem" olarak tanımlanıyor.
 
Şimdi kadınların dinde, bilimde, folklorda, argoda velhasıl hayatın her alanında neden kıt akıllı olarak tanımlandıkları açığa çıkıyor gibi, değil mi?
 
Erkek dünya, kadını denetimi altında tutup, kontrol edebilmek ve üzerinde baskı kurabilmek için onu ilkin akılsız, buna bağlı olarak da her an nefsine yenilip, hayvanlaşabilecek bir ‘şey’ olarak inşa ediyor. Böylece kadın akılsız olmak ve nefsine hâkim olamamakla kalmayıp, Erkek’in de nefsine yenilmesine neden olabilecek en önemli etken olarak kuruluyor.  Konu dışı gibi görünse de adet gören kadınların dışlanmasında da bu inanışın katkısı var. Adet, dişilik hormonlarının çok çalıştığı dönem olarak görülür ve bu dönemde kadınların aklının daha da azalacağına ve hayvani isteklerine daha da kolay kapılabileceklerine inanılır.
 
Bu düşünce kalıbının en açık seçik görülebildiği metinlerden biri ‘Binbirgece Masalları’dır.  O masallardaki kadın karakterlerin çoğu şehvete düşkün, Erkek’lerce doyurulması pek mümkün olmayan ve şehvete kapıldıklarında gözleri hiçbir şey görmeyen iffetsizler olarak kurgulanmıştır.
 
Bu yüzden çocuklara cinsel saldırıda bulunanlar kendilerini ‘O da istiyordu, zevk de aldı zaten, hayır demedi’ gibi gerekçelerle savunurlar. Çünkü yaşı ne olursa olsun her kadının aslen iffetsiz ve şehvet düşkünü olduğuna inanılır.
 
Ama iffet konusundaki en çarpıcı metin Kuran’daki Yusuf hikâyesidir. Yusuf suresinde anlatılan bu hikâye Hıristiyan ve Yahudi metinlerinde de yer alır. İsteyen surenin tümüne ulaşabilir ama ana tema, onu iffetsizliğe çağıran efendisinin hanımına karşı nefsine hâkim olan Yusuf’un, kadın tarafından iftiraya uğraması ama kadının kocasının gerçeği anlayarak karısına değil, Yusuf’a inanmasıdır. Yusuf, bu büyük sınavdan iffeti sayesinde temize çıkar. İffetini koruyan ise aklı ve Tanrıya olan inancıdır.
 
Hikâyenin gözden kaçan iki önemli ayrıntısı vardır. İlkin kadının kocası karısına değil, Yusuf’a yani hemcinsine inanır. İkincileyin kadın Yusuf’u diğer kadınlara gösterir ve hemcinslerinin tümü kadına günah işlemesine hak verirler! Hiç bir kadın, ama sadakatsizlik yapmam demez!
 
Peki dinde, gelenekte, folklorda, edebiyatta vs vs her yerde kadın zayıf, şehvet düşkünü ve iffetsiz olarak inşa ediliyor edilmesine de bu günahtan başka bir şey bilmeyen bedenlere kapılmamak için Erkek’ler de iffete çağrılıyorlar.
 
Peki öyle olsun. Kadınlar akılsız ve iffetsiz olsunlar, Kabul. İyi ama o 33 Erkek’e, yerel mahkemedekilere, Adli Tıp Kurumu’ndakilere ve Yargıtay’dakilere  sormak gerekmez mi? Sizin iffetiniz nerede? Yusuf kadar da mı olamıyorsunuz?
 
Baştaki kurguyu şimdi yeniden düşünelim. O çocuğa ne yanıt vereceğiz?  

Etiketler:
İstihdam