05/01/2011 | Yazar: Mahmut Şefik Nil

Bursa’daki Gökkuşağı Derneği 2 yıl önce “fuhuş yapıldığı” gerekçesi ile Bursa Valiliği tarafından mahkemeye verilmişti ve kapatıldı. Şimdi ne olacak?

Bursa’daki Gökkuşağı Derneği 2 yıl önce “fuhuş yapıldığı” gerekçesi ile Bursa Valiliği tarafından mahkemeye verilmişti ve kapatıldı. Şimdi ne olacak? Bu dernek üyeleri ne anlatmak istiyordu da bir araya geldi ve şimdi ne yapacaklar? Hiç…
 
Travestilerin neden fuhuş yapmak zorunda kaldığını anlamak istemeyen zihniyet, açılacak olan yeni derneği bu mahkeme kararını emsal gösterip daha seri kapatacak. Bu konuda daha da seri olunması için gerekirse mahkeme kararına gerek kalmadan valilikler yetkilendirilecek ve asayiş berkemal olacak.
 
Psikiyatri Derneğinin raporu üzerine harekete geçen Bakanlık, Psikolojik Danışma Merkezlerinin kapatılmasına karar verdi. Valilikler Bakırköy’den başlayarak merkezleri kapatma emrini yerine getiriyor. Sağlık Bakanı “zaten az sayıda psikolog serbest çalışıyor.” dedi. Peki, ne olacak? Psikologlar, sekreterleri, danışanları ne yapacak? Hiç…
 
Yeni bir yasa çıkacak, zaten az sayıda olan psikologların bir psikiyatrist gözetiminde terapi yapmaları sağlanacak. Ve asayiş berkemal olacak.
 
Doktorların muayenehane açmaları zorlaştırıldı. Özel muayenehanede kadın-erkek tuvaletinin ayrı olması, kapıların sedye geçmesi için 110 santim genişliğinde olması, binada asansör olması, ortam ısısının 22-24 derece arasında olması ve daha bir sürü şeyin sağlanması gerekiyor.  Eğer gerekli değişiklikleri yapmazlarsa 2011 Ağustosunda muayenehane kapanacak. İstenen koşulları sağlayabilecek özeliklere sahip bir daire bile yok. Peki ne olacak? Doktorlar, sekreterleri, hastaları ne yapacak? Hiç…
 
Yönetmelik değişti binlerce gıda mühendisi işten çıkarılmaya başlandı bile. Peki ne olacak? Hiç…
 
Atatürk’e hakaret içerdiği gerekçesi ile youtube kapatıldı (farklı gerekçelerle beş bine yakın site kapalı). Peki, ne olacak? Hiç…
 
Sigara içenlerin yağmur ve soğuğa karşı son sığınağı olan naylon geçirilmiş balkon ve mekanların kapı önlerinde de sigara içilmeyecek. Sigara dedektifleri timi oluşturulacak ve onlara kamera ve fotoğraf makineleri alınacak. Masraflar vergilerle toplanan bütçeden. Peki, ne bu azim? Hiç...
 
Bunlar toplumca bildiğimiz ama “Yandım Allah!” deseniz bir orta yolu olmayan dayatmalar. Ya böyle ya da böyle. Seçenek asla yok.
 
Bir de bilmediklerimiz var: Örneğin Karaköy’den Tünel meydanına çıkan minik trenciğe binmek için 1 lira verirdiniz. Sarı minik bir jeton alır ve tek duraklık bu trenle kısa bir yolculuk yapardınız. Şimdi ne oldu ise 2.5 lira verip kocaman ve tek kullanımlık bir plastik kart alıyorsunuz. Turnikeden geçince de o kartı yandaki çöpe atıyorsunuz.  Peki, jetonlar niye kalktı da adeta çevre düşmanı gibi plastik kartlara dönüldü? Biri plastik kart basarak zengin oluyor ve bu görünüyor da sorarsanız yanıt alamazsınız.
 
Bu ve buna benzeyen örneklerin ortak paydaları nedir diye düşünüyorum. Neden bir orta yol bulunamıyor ve en ufak bir konu bile içinden çıkılmaz bir kargaşaya dönüşüyor?
 
En açıklayıcı yanıt toplumsal süreçler sonunda değişime uğramış olan vatandaş profili. 12 Eylül darbesi sonunda korkmuş ve kendi askeri/devleti eli ile işkenceden geçmiş olan bu toplum yeni nesillerini doğurmaya devam etti.
 
Bu baskıcı zihniyetin atladığı bir psikolojik gerçeklik vardır: Siz bir kuşağın tamamını ezip korkutabilirsiniz. Güç sizin elinizdeyse bu sadece bir ahlak meselesidir. Ama onların doğan çocuklarının çoğu ergenlik dönemine geldiklerinde anne-babalarında gördükleri ne varsa tersini yapma eğiliminde olacakları için ezik anne-babalardan hırçın çocuklar yaratmış olursunuz.
 
Bu döngü çalıştı ve “örgütlenme” kelimesini vatan hainliği sanan kuşağın çocukları “sivil toplum örgütü”  kavramını güncellediler. İnternet ve cep telefonlarının kolaylaştırdığı bilgi akışı hızı da eklenince ülkemizde hiç olmadığı kadar sivil inisiyatif girişimleri görülmeye başlandı.
 
Ayrıca devletin işlevi de süreçte değişti. Artık devlet yasayı kullanma yoluyla vatandaşını tek bir çizgiye çekerek çalışan bir sistem olmaktan çok vatandaşının bireysel farklılıklarını gören, illegal ise onu yasallaştıran ve ona özgü nitelikleri bozmadan, asimile etmeden, yok etmeden diğerleri ile bağlantısını düzenlemek zorunda olan bir yapıya evrildi.
 
Bu uzun cümlenin meali devlet; eğer eşcinseller ben varım diyorsa onları kabul edip diğerlerine karşı korumakla ve evlenmek istiyorlarsa hukuklarını düzenlemekle görevli oldu. Bir toplumsal ihtiyaçtan dolayı var olmuş olan psikologlarına höt! kapatıyorum seni demeden o toplumda nasıl var olabileceklerinin yollarını araştırıp toplumsal bir uzlaşı zemini yaratmakla görevli oldu. Travesti vatandaşları varsa elbiseni çıkar yoksa işe giremezsin demek yerine seçerek giydikleri elbiseleri ile  bir toplumda işlerde çalışabileceklerinin  yollarını düzenlemeyi üstlendi. Farklı anadilleri olan insanları mahkemede dinlerken tercüman çağırarak adaleti tam tesis etme zihniyetine kavuştu.  Militarizmi ordunun kendisine karışmaması şeklinde tanımlamak yerine küçük, zorunlu olmayan  ve banka hesapları kamuya açık bir ordu yapılanmasına gitti. “Herkes dernek kurarsa anarşi çıkar” zihniyetinden “Dernek kurun ki sizi duyalım ve sorun varsa çözelim” zihniyetine geçti.

Yukarıdaki örnekler gelişmiş demokrasiler dediğimiz toplumlardaki uygulamalardır. Oralarda hiç kimse bunları bir ütopya dinler gibi dinlemez. Zaten olması gerek budur diye düşünür. Çünkü artık devlet ve hükümet sadece bir seçim sloganı olarak halklarının hizmetinde değildir; işi budur.
 
Şimdi bir mukayese yapmanın vaktidir. Aradaki farkları karşılaştırmak için bu yazının koyu siyah yazılmış paragrafları ile altı çizili paragraflarını yeniden okumanız yeterli olacaktır.
 
Böyle bir yazıyı yeniden yazmak zorunda kalmayacağım bir ülkeye dönüşmek dileği ile…
 
Mahmut Şefik Nil, Psikolog


Etiketler: insan hakları
nefret