01/04/2009 | Yazar: Kahraman Gür

Radikal gazetesinin ilettiği üzücü habere göre (28/03/2009) Yargıtay 9. Ceza Dairesi, İstanbul 12.

Radikal gazetesinin ilettiği üzücü habere göre (28/03/2009) Yargıtay 9. Ceza Dairesi, İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Sosyolog Pınar Selek için verdiği beraat kararının bozulmasına karar vermiş ve Selek’e eski TCK’nın 125. maddesi kapsamında 36 yıl ceza verilmesi gerektiğine hükmetmiş. Yani Yargıtay Pınar Selek için yeniden 36 yıl hüküm istiyor. 

Beraat kararı çıktığında havalara uçmuştuk. Polisin kirli oyunu mahkemeden dönmüştü. Meğer sevincimiz yine kursağımızda düğümlenecekmiş. Kötü şeyler hep güzel insanların başına mı gelir gerçekten.
 
Gey ve lezbiyen okurlardan Pınar Selek’i bilmeyen yoktur ama yine de onu, kim olduğunu hayata bakışını birlikte hatırlayalım istedim.
 
Kadınlar vardır
 
Pınar Selek şu an "Yaşamak en önemli akademik faaliyettir" düşüncesiyle yola çıkan Amargi Kadın Akademisinin çalışanlarından. Diğer feminist kadınlarla beraber kitap, dergi ve kitapevi çalışmalarını yürütüyor. Amargili feminist kadınlar ile beraber erkek aklı, ataerkilliği ve onunla iç içe geçmiş iktidar sistemlerini tartışıyor, feminist teoriyi yaygınlaştırıp, güçlendirerek, erkek egemen toplumsal ilişkiler içinde kadını yaratmaya çalışıyor.
 
Pınar Selek ve diğer kadınlar web sayfalarında deneyimlerini şöyle aktarıyorlar;
 
‘Biz Amargi’de hayatı dönüştürürken öğreniyoruz. Akademimizin var olan akademilerin tersine, yaşamı kucaklamamıza imkân tanıyan bir alan olmasını istiyoruz. Tahakküm biçimlerinin kendi içimizdeki hallerini açığa çıkarıyor, birlikte değişiyoruz. Üstü kapalı çelişkileri açığa çıkararak, öncelik hiyerarşisi yapmadan toplumsal dönüşümün önünü açacak projeler geliştiriyoruz. Hayatımızı dönüştürerek bir yaşam okulu yaratmaya çalışıyoruz. İlişkilerimizde özgürlüğü var etmeye çalıyoruz. Burada kendimizi gerçekleştirmek ve yaşamı dönüştürmek için güç kazanıyoruz.’
 
İlk kitabını 1996 yılında yayınladı; ‘Ya Basta! Artık Yeter’. Bu kitabında EZLN Zapatist Hareketin bildirileri ve Marcos'un mektuplarını çevirdi, yorumlarını ekledi.
 
Sokak çocukları atölyesi

98 yılında gözaltına alınmadan önce sokak çocukları ile birlikte bir atölye kurmuştu. Heykeller, maskeler üretiyorlardı atölyede. Çöp toplayan çocukların yardımıyla, çöplüğe atılanları yeniden üretip yaşama kazandırıyorlardı. Bir de tiyatro grubu kurmuşlardı. 'Misafir' diye bir de dergi çıkarıyorlardı. Dergiye hırsızlar, hap satıcıları, Romanlar yazıyordu. İlk sayısı 4 bin satmıştı sokak çocukları şimdi Pınar ablalarının çocuklarıydı. Ablalarının üzerine titriyorlardı (1)

Sabah gazetesinde yapılan bir röportajında Pınar Selek, Polisin bomba üretildiğini söylediği bu atölyeyi şöyle anlatıyor;
 
‘Çöpe atılan insanların çöpten topladıkları şeyleri yeniden hayata dönüştürüp, topluma ders verdikleri bir atölye... "Bakın, siz bizi çöpe atıyorsunuz, biz çöpten toplananları sanat eseri haline getiriyoruz" dedikleri bir atölye. Yani emek gerekir... Bomba filan yakalanmadı yani, bunu bilsin insanlar. Araştırma dışında hiçbir ilişki kurmadım ben insanlarla. Her türlü şiddete karşı mücadele etmeye çalışan bir atölye terörize edildi. Orası herkesin bildiği bir yerdi. Dışlanmış, acı çekmiş insanların emek harcayarak heykel yaptığı, arka odaları bile olmayan, kapısı açık bir yer... Hırsızlar tinercileri sevmez, travestileri her ikisi de sevmezdi, ama Pınar Abla'nın arkadaşları dendi mi, emek harcanır, dışlama sürecini aşmaya çalışırlardı.’
 
Ülker Sokak vahşeti

2001 yılında ise ‘Maskeler Süvariler Gacılar’ adlı Ülker Sokak'ta travesti ve transseksüellerin dışlanmasını konu eden ikinci kitabını yayınladı. O sokakta 1996 yılında transeksüellere yönelik linçi anlattı;
 
‘... İstanbul'da, Taksim'e açılan sokaklardan birinin başına büyük bir masa konmuş ve Türk bayrağı ile örtülmüş. Biraz ilerideki bazı evlerin camları kırılmış, bazısında da yangın izleri var. Pencereler, kalın, koyu renk perdelerle sıkı sıkıya kapanmış. Bayrak örtülü masanın çevresindeki grup arada bir camları kırık evlere doğru bağırıyor: "Fatih Sultan Mehmet'in Torunları İbne Olamaz!" Evet, burası Ülker Sokak... Buradaki travesti ve transeksüellere karşı o tarihlerde büyük bir kampanya açıldı, bir "dışlama operasyonu" yürütüldü ve "başarılı" olundu. Cihangir'in bu sokağından atılan travesti ve transeksüeller başka semtlere göç etmek zorunda kaldılar ve daha sonra birbiri ardına ölerek, öldürülerek gündeme gelmeye devam ettiler. Bir yılı aşan bir sürede 13 kişi hayatını kaybetmişti.’  
 
Kaos GL’de tanışma

Kaos GL, kitabının çıktığı sıralarda Pınar’ı Ankara’ya davet etmişti. Böylece hepimiz onunla tanışmıştık. Kaos GL’nin adını hatırlayamadığım bir panelinde konuşmacıydı. Panel sonrasında üç beş kişi etrafını sarmıştık. O kadar tatlıydı ki. Yüreğinin güzelliği yüzüne vuran insanlardan. Sıcak kanlı, içten. Sanki uzun yıllardır tanıyormuş gibiydik. Bıdı bıdı konuşmaya başladık. Ülker Sokak olayları sırasında eşcinseller üzerine çokça düşünmüş. Kaos GL dergisinden haberdar olmuş, ulaşabildiği bütün sayıları edinmiş, hemen sabahlara kadar hepsini okumuş, bitirmiş. Pek heyecanlanmış. Eşcinsellerin Ankara’da bir dergi çıkardıklarını, özür dileyen bir dille değil, güçlü bir şekilde biz de varız diyerek kendi seslerini duyurmaya çalıştıklarını görmüş, çok sevinmiş. Panelin ertesi günü 6-7 arkadaş tren garına Pınar’a güle güle demeye gitmiştik. Tren istasyona yanaştığında Pınar ayakta gitmesin diye boş koltuk bulma yarışına girişilmişti. Pınar espiriyle biz buna karşı mücadele etmiyor muyuz demişti.
 
Barışamadık

'Barışamadık' adlı kitabını 2004 yılında yayınladı. Barış mücadelesinin ele alındığı ‘Barışamadık’, savaşın, şiddetin ve gözyaşının hiç eksik olmadığı uzak-yakın tarihimize bakan önemli bir çalışma olup aynı zamanda sol muhalefet kurumlarının ve yöntemlerinin eleştirel analizini yapmaktadır. Tek çözümün savaş ve kısas sayıldığı kısır siyaseti keskin biçimde reddeder, bir siyasal açılım ve alternatif arayışını tartışır.
 
Yıldırım Türker, 2006 yılında Radikal’de Pınar Selek ile ilgili ‘Saflık ve Dürüstlük’ başlıklı bir yazı yazmıştı. Yildirim Türker Pınar’ın Barışamadık kitabından aldigi bir paragrafla Pınar Selek’in savaş karşıtlığını anlatiyor;
 
"Savaş-karşıtlığı, savaşa karşı bir duruş olarak anlaşılabilir. Belirli savaşların değil, savaşın karşıtlığıdır. Dolayısıyla ilkeleri vardır. Nedeni ne olursa olsun, politikanın bir yöntemi olarak savaşı olumsuzlar. Savaşın çeşitli koşullara göre şekillenen biçimini esas almaz, onu kategorilere ayırmaz. Savaşı haklı ve haksız diye ayırmadan savaşmayı topyekûn reddeder. Bu reddediş, sınıfsal, cinsel, kültürel çıkarlar nedeniyle değil, ahlaki nedenlerle alınan bir tavırdır. Savaş üzerine yapılan tartışmaların geldiği aşama savaş karşıtlığını sadece belli bir çatışma anına değil, bu çatışmayı örgütleyen sürece, özellikle de militarizme yöneltir. Dolayısıyla savaş-karşıtı, ahlaki olarak savaşmadığı gibi, insan öldürmeyi öğrenmeyi, askere gitmeyi de ahlaki olarak reddeder. Vicdani ret tavrı savaş-karşıtı çizginin bir sonucudur. Bu çizgi her türlü askeri örgütlenmeye, bu örgütlenmenin toplum üzerindeki hegemonyasına, örneğin askeri yargılamalara karşı durur. Savaş-karşıtı, savaşın karşısında bir pozisyon alırken ister istemez militarizmle, milliyetçilikle, ırkçılıkla, sömürgecilikle ve ataerkillikle hesaplaşmak durumundadır. Savaşı besleyen, onun dayandığı ekonomik-kültürel-sosyal-siyasal yapıyı sorgulamak zorunda kalır."
 
Pınarın diğer iki kitabından biri 2008’de basılan ‘Sürüne Sürüne Erkek Olmak’, diğeri ise Berivan Kum, Fatma Gülçiçek ve Yeşim Başaran ile ortak kaleme aldığı ‘Özgürlüğü Ararken: Kadın Hareketinde Mücadele Deneyimleri’dir
 
Polisin tezgâhı
 
Barış için, insanların mutluluğu için Pınar Selek gibi çalışan, şiddet karşıtlığını bir çok çalışmasıyla, etkinlikleriyle her daim ortaya koyan bir insanın Mısır Çarşısı olaylarında payı olabilir mi? Onu tanıyanlar Pınar Selek’in böyle bir işe kalkışacak son insan olacağını biliyor. 2006 yılında beraat ettiği mahkeme sırasında aralarında Dr. Aksu Bora, yazar Aslı Erdoğan, Prof. Dr. Semra Somersan ve Prof. Şebnem Korur Fincancı'nın da bulunduğu çeşitli meslek gruplarından 36 kadın bir ortak bildiriyle Pınar Selek'e destek verdiler. Biz Pınar’ın masumiyetine tanığız dediler. Selek'in feminist, anti-militarist, şiddet karşıtı bir araştırmacı olduğunu Selek'in yıllardır suçlamalara maruz bırakıldığını, ancak suçlamalarla hiçbir ilgisinin olmadığına inandıklarını bildirdiler.
 
Son 30 yılı bilenler az çok Pınar Selek’in içine düşürüldüğü tuzağın da farkındadır. Ben de kendi yaşamımda Pınar Selek’in düşürüldüğü tuzağa benzer bir tezgâha tanık olmuştum. Pınar Selek’in düştüğü tezgâhı anlamak için paylaşmak isterim. Çok yakın bir tanıdığım, iyi bir sendikacıydı. Ben henüz yeni memur ve sendikalı olmuştum. O ise 3-4 yıllık bir memurdu. Onun heyecanı yalnız beni değil tüm sendikayı etkiliyor, coşku yaratıyordu. Şube başkanı olmuştu. Enerjik ve hırslıydı. Birilerinin gözüne batmış olmalı. Sevgilisiyle beraber yaşıyordu. Bir gün onları ziyaret ettiğimde, kitaplarımızı dağıtıyoruz, raflardan istediğini alabilirsin demişlerdi. Kitapların hepsine tek tek bakmıştım. Çoğunluğu romanlardan oluşuyordu, Tahsin Yücel’in çevirdiği Yeşil Kısrak, Hemingwey’in kitapları falan, ilk aklıma gelenler, tabii sol yayınlar da vardı ama Dost’ta, Arkadaş kitap evinde bulunan tarzda. Sonra bir gün televizyonda sevgilisiyle beraber gözaltına alındıkları haberini izledim şaşkınlıkla. Evindeki kitaplar, bir piknik tüpü, bir de bir bot, bir masanın üzerine konmuş, arkasında da onlar, haberlerde şöyle diyor; ‘Hücre evi basıldı, illegal kitaplar bulundu, zanlıların Meriç Nehrinden yasadışı örgütün elemanlarını Avrupa’ya geçirdikleri belirlendi...’

İnsanın aklını kaçırtacak bir kurgu, bir haksızlık söz konusu. Polisler bir bot, bir piknik tüpü ve herkesin okuduğu kitapları birleştirip hem kendisini hem de kız arkadaşının adını teröriste çıkaracak haberi televizyon kanallarına yollamışlardı. Kız arkadaşı Edirneli olduğu için, Meriç Nehrini bu kurgu için uygun bulmuşlar diye düşündük. İllegal göçmenlere bu tüple de çay içiriyorlardı herhalde. Onlar içerde işkence görürken, aileleri, dostları da dışarıda neye uğradıklarını şaşırmıştı. Allahtan aklı başında bir savcı ve hâkime denk gelmişti de gözaltı süresi biter bitmez serbest kalmışlardı. Ama olan olmuştu. Ondan sonra sorunlar peşlerini bırakmadı. Kim bilir polis-basın işbirliği ile kaç umut vaat eden güzel insanın hayatı karartıldı, o yıllarda. İnsanları mahkemeye çıkarmadan televizyonlarda, gazetelerde polis kaynaklı haberlerle terörist, suçlu ilan ediyorlardı. Böyle komedi olur mu diyor insan şahit olmayınca, ama maalesef oluyor.
 
İşte bizim dünya güzelimiz Pınar Selek’in başına gelen böyle bir kara komedi.
Pınar sokak çocukları için yardım kampanyaları düzenleyip sokak çocuklarından korkan insanlardan değil, aynı karından doğmuş gibi, onlara sarılıp da uyur. Travesti ve transeksüellere demokrasi istemekle kalmaz, onlarla omuz omuza kadın akademisinde çalışır, yaşadıkları şiddeti sırtlanır. Eşcinsel guruplarla sürekli iletişim içindedir. Ölümle, omur boyu hapisle tehdit edildiği halde kürt kadınlarıyla halay çeker. Bir güzel koca güldür Pınar Selek.

Etiketler: insan hakları
nefret