03/07/2006 | Yazar: Ali Erol

‘Hatırladığım kadarıyla, her şeyden önce, Lambdaistanbul nasıl "onur yürüyüşü" yapar, diyen yoktu. Ancak eleştirel bir yaklaşımla ağzımızdan çıkan nerdeyse her söze, uygun bir ezber cümlesiyle karşılık verildi: Nasıl öyle düşünürsün, eşcinsel görünürlüğü sağladı? Ne dediğinin farkında mısın, yoksa senin (arkadaşlarımızın) emeğ(in)e saygın yok mu? Ama arkadaşlar öyle demeyin, benim muhafazakâr halam televizyonda görmüş, çok iyi olmuş. Madem ortaklaşmadan söz ediyoruz, öyleyse, Lambdaistanbul’un yaptığı böyle bir ilk’e, Kaos GL nasıl katılmaz? Konuşmaya gelirsin, yürüyüşe nasıl gelmezsin? (Cesaret örneği, görmezden gelme/kıskançlık gibi gerçeklikten iyice uzaklaşan alanlara hiç girmeyeyim...)’

“Hatırladığım kadarıyla, her şeyden önce, Lambdaistanbul nasıl "onur yürüyüşü" yapar, diyen yoktu. Ancak eleştirel bir yaklaşımla ağzımızdan çıkan nerdeyse her söze, uygun bir ezber cümlesiyle karşılık verildi: Nasıl öyle düşünürsün, eşcinsel görünürlüğü sağladı? Ne dediğinin farkında mısın, yoksa senin (arkadaşlarımızın) emeğ(in)e saygın yok mu? Ama arkadaşlar öyle demeyin, benim muhafazakâr halam televizyonda görmüş, çok iyi olmuş. Madem ortaklaşmadan söz ediyoruz, öyleyse, Lambdaistanbul'un yaptığı böyle bir ilk'e, Kaos GL nasıl katılmaz? Konuşmaya gelirsin, yürüyüşe nasıl gelmezsin? (Cesaret örneği, görmezden gelme/kıskançlık gibi gerçeklikten iyice uzaklaşan alanlara hiç girmeyeyim...)”

Bugün kahvaltıda Radikal'i karıştırırken Zeki Coşkun’un "bir Tatlıses'ten ne çıkar?" başlıklı köşe yazısı dikkatimi çekti ve ilk iş olarak okudum. Hacim olarak da standart bir köşe yazısıydı, buna rağmen kafamdan o kadar çok şey geçti ki hepsini paylaşsam şaşar mısınız, bilemiyorum. Belki malumdur, önceki pazarın Radikal İki'sinde, ayşe düzkan ile Muhsin Kızılkaya'nın yazıları ile, İbrahim Tatlıses'in tv programında Kürtçe şarkı söylemesi kapağa taşınmıştı. Tahmin edersiniz ki ikisi de döktürmüş. Zeki Coşkun, haklı olduğunu tahmin ettiğim ve de haliyle katıldığım bir şekilde, "feraset sahibi kalemler var. Bir şeye bakıp tak diye bambaşka şeyler çıkarıyorlar. Hayran oluyorum, şaşırıyorum." diyor ve "mecbur mu adam sizin dediğiniz, görmek istediğiniz gibi olmaya?" diye soruyor, adı geçen iki yazar üzerinden. Seksen sonrası süreci az buçuk bilenler de katılacaklardır, iki yazarın vardıkları, daha doğrusu çıkardıkları sonuç, "bu malzemeden çıkmaz" diyor, Coşkun. "İyi hoş da, her şeyden önce, inceleme nesnenizi, malzemenizi mevcut gerçekliği içinde görmek gerekmiyor mu?" diye, haklı olarak, hani bilimsel olarak da, soruyor.

Bazen grup içinde bir nesne/olay/olgu üzerine (kendi içimizde olsun ya da örneğin Lambdaistanbul dolayımıyla olsun) yaptığımız tartışmada, içinde debelendiğimiz yöntem, Zeki Coşkun’un vurguladığından farklı olamıyormuş gibi geliyor bana. Örneğin şu "onur yürüyüşü" meselesi... Anakara’daki Buluşma'da çöz(ümley)emedik, İstanbul'a gitmeden iki saat kendi içimizde konuştuk, ardından İstanbul'daki Buluşma'da yeniden ele aldık, geriye donüp baktığımızda kaç arpa boyu yol almışız belli değil. Çünkü süreci mevcut gerçekliği içinde değerlendirmeye kalkınca, hem Kaos GL'de hem Lambdaistanbul'da, insan neye uğradığını şaşırıyor, öyle ithamlara maruz kalınabiliyor ki afallamaktan kendini alamayabiliyorsun. Hadi sonda söyleyeceğimi arada sorayım: şimdi n'oldu? "Onur yürüyüşünü" irdeleyip, çözümleyebildik mi; kendi içimizde veya iki grup olarak karşılıklı halledebildik mi?

Hatırladığım kadarıyla, her şeyden önce, Lambdaistanbul nasıl "onur yürüyüşü" yapar, diyen yoktu. Ancak eleştirel bir yaklaşımla ağzımızdan çıkan nerdeyse her söze, uygun bir ezber cümlesiyle karşılık verildi: Nasıl öyle düşünürsün, eşcinsel görünürlüğü sağladı? Ne dediğinin farkında mısın, yoksa senin (arkadaşlarımızın) emeğ(in)e saygın yok mu? Ama arkadaşlar öyle demeyin, benim muhafazakâr halam televizyonda görmüş, çok iyi olmuş. Madem ortaklaşmadan söz ediyoruz, öyleyse, Lambdaistanbul'un yaptığı böyle bir ilk'e, Kaos GL nasıl katılmaz? Konuşmaya gelirsin, yürüyüşe nasıl gelmezsin? (Cesaret örneği, görmezden gelme/kıskançlık gibi gerçeklikten iyice uzaklaşan alanlara hiç girmeyeyim...)

Yukarda bir kaçını aktarabildiğim soruların günlük politikada bir anlamı olabilir ancak insanlar/gruplar arası ilişkilerdeki sosyal psikolojik sınırların çerçevesi içinde kalan sorulardır. Gerçekliğin ve politikadaki o ana bantın kıyısına yakınlığı tartışmalıdır. Diyelim ki bir parti olsun ve ben o partide saatlerce küllükleri değiştireyim; sizin "the party"e dair eleştirel sözlerinizi, ben, 'sen ne diyorsun ama ben sabaha kadar küllük değiştirdim" şeklinde karşılayayım. Ne düşünürsünüz? Ya yalnız kalmayı göze alırsınız, ya ortalamaya teslim olursunuz (gerçek görüşlerinizi paylaşmazsınız ve belki de bir süre sonra farklı düşünemezsiniz), ha, günlük politikanın ortalamasına teslim olsanız da, hemen kaygılanmanıza gerek yok, ay nasıl da katılmak istediğiniz halde, bir günlük bir bahaneyi herkes kendince bulur.

İnanıyorum ki Ortadoğu’da/Türkiye'de, gey-lezbiyen hareketi henüz çözücü-dönüştürücü etkisinin sonuna gelmemiştir. Ancak adı geçen "onur yürüyüşü" geç kalmıştır. Henüz eşcinsel hareketin çapı dolayısıyla "reyting ve para" getirmese de, geç kalmış bir "onur yürüyüşünün" risk taşımadığı da kesindir.

İlk 1 Mayıs dolayısıyla "Kaos GL, neden Lambdaistanbul'a haber vermedi?" sorusu, gerçeklikten uzaktır. Geçmişe dair bugünden sorulan, sonradan öğrenilmiş ezber bir sorudur. Şeyh Bedrettin ne kadar marksistse, Spartacus ne kadar anarşistse, böyle bir sorunun tarihsel anlamı o kadar bile değildir. "Lambda'daki değişip dönüşüp bugünlere gelen arkadaşlar ile yeni arkadaşların, aranan cevabın bugünden geçmişe dair sorulan bir soruda değil, dönemin kendi gerçekliği içinde bulunabileceğini, tarihsel süreçte hem Kaos GL hem kendi gruplarına bakmaları gerektiğini anlaması gerekiyor. Her iki grup da yukarda anlatmaya çalıştığım çerçevenin dışına çıkamadığında bunu -ve başka gelişmeleri- anlaması mümkün olamıyor. İlk 1 mayıs risk taşıyordu. Kaygı ve korkularımız bu riski daha da büyütüyordu. 9 Kasım yürüyüşü özeldi, paranteze alıyorum, hatırlanabileceği gibi çok değil daha ikinci 1 Mayıs’ta "eşcinsellerin yürümesi ve 1 Mayıs’a katılması" normalleştirilmişti. Bazı arkadaşlarımız yine büyük cesaretle katılıyorlar. Bazı arkadaşlarımız yine büyük heyecan duyuyorlar. Bazılarımızın halaları, teyzeleri yine televizyonda eşcinselleri görüyor. Bazı arkadaşlarımız yine maddi ve manevi işlerde emek harcıyorlar. Eklemem bile gereksiz yine eşcinsel görünürlüğü sağlanmış oluyor. Eğer devir değişip devlet sapıtmazsa ya da iktidarı fethetmeye aday solcu bir grup efelenip, miting meydanları benden sorulur, ibneler artık buraya kadar, demeye kalkmazsa, saydığım her güzellik her yürüyüşte yeniden yaratılacaktır.

Daha ikinci 1 Mayıs’ta durum normalleştirilmişken, mahiyeti ne olursa olsun söz konusu "onur yürüyüşü”nde yeni hiçbir şey yoktur. Mahiyeti ne olursa olsun dedik gerçi, ama "sadece eşcinseller"in katılması da, "geç kalmış" bir onur yürüyüşü için "yeni" sayılmaz; nitekim olur "İstiklâl"de böyle şeyler...

Ama yasal izin alınmamıştı; 93'te yasal izin alınamadığında, "94'te görüşürüz" diyebilseydi Lambdaistanbul, bir anlamı olurdu bu "izinsiz" yürümenin. Geç kalmışlığı yetmiyormuş gibi bir de kötü solcu öğrenciler gibi siyaset yapılacaksa ne ala, onun ötesindeki beklenti söylediğim gibi gerçekçi değildir. Üstelik o Lambdaistanbul ki daha önce pankartsız bir şekilde grup olarak 1 Mayıs’a, 8 Mart'a katılan ve bildiri dağıtan Kaos GL'ye sırtını döndüğü günleri geride bırakıp sorgulayarak aşmış, açık kimliği ve kendi sözü ile artık 1 Mayıs meydanlarında, savaşa karşı mitinglerde haklı ve onurlu yerini almışken, geç kalmış nostaljik bir yürüyüşün "onur"una neden ihtiyaç duysun ki?

Ha, buna ihtiyaç duyuluyorsa belki de "netleşme" daha tamamlanmamış olabilir. Yok eğer durum böyle değilse bunu bu kadar abartmaya gerek var mı?

''28 Mayıs 2004''


Etiketler: yaşam
nefret