07/10/2013 | Yazar: Emre Dursun

Eskiden en azından lafta ‘kucaklanan’, bugün tümden ötekileştirildi, nezaketen dahi ‘millet’ten sayılmayacak hale geldi.

AKP’nin, iktidara geldiğinden beri tüm yollarını zorladığı, kendini muktedir hissettiğinden beri ise tamamen pervasızlaştığı propaganda yöntemleri, Kemalist yapıda en çok eleştirdiği “halka rağmen halkçılık” politikalarının bir örneği sadece ama asla basit bir örneği değil. Yeniden tanımladığı ve kendisine göre makbul olan “millet”ten saymadığı kesim, “bunlar”; bu propaganda yöntemleri sebebiyle artık neredeyse kendi düşmanlarını cebinden para vererek satın alır hale geldi. Üstelik, “düşmanlığı” da kendilerinin kurgulamadığı haddinden fazla kirli bir oyunda.
 
Polis tarafından zulmün beterine maruz kalan biri; dayaktan, işkenceden, orantısız şiddetten birkaç dakika sonra Emniyet’ten “Sizin için” temalı bir mesaj alabiliyor örneğin. Rahatlıyordur belki de: “Ha benim için dövmüşler, iyi o zaman.” Televizyonu açtığında kendisine, kendisinin aslında ne kadar “iğrenç bir terörist” olduğunu anlatan bir “haber bülteni” ya da programla karşılaşması da olası.
 
Tam da bu noktada şöyle bir sorun daha var: Hükümet, biraz da şizofrenik bir biçimde yürüttüğü “barış süreci” esnasında kullandığı kimi müzakere yöntemlerini, çekindiği çoğunluk, tam olarak dürüst davranmakta sakınca gördüğü taban karşısında savunurken sık sık “Devlet teröristlerle pazarlık yapmaz” deyiveriyor. Kendi hastalığı yetmezmiş gibi, zaten bin yıldır altında can çekiştiği bu iktidar halleri nedeniyle pek de sağlıklı olmayan toplumu iyice hasta etmeyi kafaya koymuş şekilde; zaten pazarlık olmayan bir diyalogun “pazarlık” olduğunu önce düşündürüp, sonra bunu inkâr ediyor. Peki, ama Gezi Direnişi sürecinde “tanımlanmış” yüz binlerce, milyonlarca yeni “teröristin” parasına tamah ediyorsunuz! TRT başta olmak üzere, siz ve “halka hizmet” için olması gerekirken tümüyle emrinize; sizin görüş ve inançlarınızın hizmetine girmiş kurumlarınız; bir çırpıda “terörist” diye yaftalayabildiğiniz bu insanların da paralarıyla ayakta duruyor.
 
Üniversite seçme sınavlarının ardından KYK’nin (Kredi ve Yurtlar Kurumu) burs verilecek kişilerde aradığı niteliklerden biri de, “olaylara katılmamış” olmalarıydı ve özellikle son birkaç yıldır sayısız örnekte tecrübe ettiğimiz üzere AKP’nin “olay” tanımının eşiği de can sıkıcı ölçüde düşük. İtirazını biraz yüksek sesle dile getiren ve hepsi de devlet bünyesinde olmayan; medyada, sivil toplumda, herhangi bir sektörde bulunan kimlerin kimlerin arkasından sular döktük, hatırlamıyoruz!
 
TDK (Türk Dil Kurumu) siyasal iktidar dayatmasıyla kelimelerin tanımlarıyla oynayacak hale gelmiş, birilerini keyfi olarak, Türk Siyasi Tarihi’nin hiç de yabancısı olmadığı “çapulcu” kelimesiyle itham eden başbakanın kullandığı bu kelimeyi rötuşlayıp alakasız bir şeye çeviriyor. KYK, olaylara katılan bu “çapulculara” burs verilmeyeceğini resmi sitesinden açıklayarak, hükümet karşıtı bir eylem ve gösteri ile bunlara katılanları ötekileştirip meşruiyet halkasının dışına itiyor. TRT, bu memleketin yurttaşı olan bu insanların belli konulardaki itiraz, isyan ve direnişlerinin her birini yek elden ve en hafif tabirle “provokasyon” olarak kodluyor. Bakkala ekmek almaya giden 14 yaşındaki Berkin Elvan’ı bile gaz kapsülü ile başından vuran polis, “hayatınızın teminatıyız” içerikli mesajlar atıp, kamu spotlarıyla ekranlarda beliriyor. Ve devlet; sakat bıraktığı, öldürdüğü ya da polisin korkunç şiddetinden tesadüfen kurtulabilen insanları yine kendi kurumlarının ağzıyla “terörist” ilan ediyor ve sonra da pazarlığa bile gerek duymaksızın, çatır çatır “terörist” parası yiyor. Kusura bakmayın ama, burs verilmeyecek kadar tehlikeli insanlardan, vergi de alamazsınız, bu ülke bir aile şirketi değil!
 
AKP, 11 yıldır bütün söylemlerini, teşebbüs ve tenezzül ettiği şeylerle çiğnedi; her köşe başında eylem, söylemin bağrına bir hançer sapladı ve nihayet  daha fazla dayanamadı artık söylemcik! Eskiden en azından lafta “kucaklanan”, bugün tümden ötekileştirildi, nezaketen dahi “millet”ten sayılmayacak hale geldi.
 
Direniş sürecinde, direnişçilerin de vergileriyle yaşayan kurumlar ve kısmen o direnişçilerin ailelerinden insanların da seçmeni olduğu hükümet eliyle çarpıtılan her haber; sadece hükümet karşıtı oldukları için her tür yurttaşlık ve dahi insan hakkından mahrum bırakılan her birey, AKP’nin devlet eliyle yaptığı devasa bir provokasyonun propagandaya dönüşmüş halidir. Ve galiba bir halkın yahut “halkın bir kesiminin” (“bunlar”) başına gelebilecek en berbat şey de, sabahtan akşama adar kendisine zulmeden, küfreden bir yapıyı, yine sabahtan akşama kadar beslemek zorunda oluşudur. Tek yönlü saadet zinciri gibi bir sistem kurmuşlar ki, bence olmuş!
 
Fotoğraf: Şener Yılmaz Aslan

Etiketler:
İstihdam