03/09/2015 | Yazar: Recep Maraşlı

Ait oldukları dillerde hiçbir şekilde hakaret olmayan bu kelimelerin Türkçede neden ve nasıl küfür sözcükleri haline getirildiğini anlamaya çalışıyorum.

Bu sözcükler halen ait oldukları dillerde kendi masumiyetlerini koruyarak yaşıyorlar. Onları üzerlerine homofobik ve şövenist ağır yükler bindirerek kirletildiği, küfür ve nefret sözcükleri haline getirildiği Türkçede yeniden kendi kök dillerindeki masumiyetlerine uygun biçimde kullanmak, kirletilmiş anlamlarına ise itibar etmemek mümkün.

Savaş sansürüne uğrayan gelawej.net sitesi editörü Recep Maraşlı’nın yazısını okurlarımızla paylaşıyoruz:

Aman sakın küfretmeye başladığımı sanmayın! Küfür çıkmadı şimdiye kadar ağzımdan; Hayır... Yine küfretmiyorum, etmeyeceğim...

Ait oldukları dillerde hiçbir şekilde hakaret olmayan bu kelimelerin Türkçede neden ve nasıl küfür sözcükleri haline getirildiğini anlamaya çalışıyorum.

Onlar Arapça, Farsça, Romence, Gürcüce, Ermenice ve Kürtçe'de “Erkek çocuk, oğul, oğlan çocuğu” gibi oldukça masum anlamlar taşıyorlar:

Türk argosundan anadil bünyesine homofobik bir içerik ve şovenist aşağılamalarla geçerek ağır küfür haline getirilen bu kelimeleri, kendi asıl dillerindeki masumiyetlerine iade etmek istiyorum.

Bunlardan bazıları “puştluk”, “ibnelik” gibi neredeyse genel-geçer kabul gören kavramlar haline gelmiş durumda. Sözcüklerin kavramlaştırılırken, ilişkili olarak yan anlamlarla güçlendirildikleri görülüyor. Kavramlaştırıldıklarında da büyük bir ahlaki sorun olarak erkek eşcinselliği izafe edilmesinin yanı sıra, “ihanet, güvenilmezlik” gibi yan anlamlarla da tahkim edilmekteler.

Örneğin “puştluk yapıyor” dendiğinde, o kişinin cinsel tavrından çok, “güvenilmezliği, aldatıcı oluşu, komplo çevirmeye uygunluğu” anlatılmış olmakta. “Bu yaptığı ibnelik!” derken de yine cinsel yönelimi değil “beklenmeyen, ters ve kabul edilemez davranış” yaptığı kastedilmekti. Tek başına “puşt” ve “ibne” sözcükleri ise doğrudan doğruya “fuhuş yapan eşcinsel erkek” anlamını içererek hakaret amaçlı kullanılmakta.

Bu sözcüklerin Türkçe'deki karşılıkları istisnasız homofobiktir; hepsi erkek eşcinselliğini büyük bir ahlaksızlık olarak kabul eden bir anlayışa dayanır. Tüm bu kelimeler alındıkları dillerde “erkek çocuk, oğlan çocuğu” anlamına sahip olduğu halde Türkçeye neden “eşcinsel erkek” olarak transfer edildiler? Bu kelimelerin alındığı dillerdeki halkların erkekleri, “düşük karakterli, ahlaksız, eşcinsel” olarak aşağılanmış olmaları mı asıl neden? Halen bu halkların erkek çocuklarını ifade eden bu masumane sözcükler “etik” aşağılama ile “etnik” aşağılamaya uğrayarak büyük bir küfür haline getirilmiş olmakta. Böylece homofobik ve şovenist nefret örtüşerek “öteki”ne düşmanlığı sıradan bir algı haline getirmekte.

Acaba başka dillerde de “genç erkek” anlamını ifade eden sözcükleri komşu veya birlikte yaşanan halklara yönelik bir küfür haline getirilerek kullanılma adeti var mı? Yoksa bu sadece Türk toplumuna has bir durum mu? Argo terimleri ve ana dile geçiş serüvenlerini karşılaştırarak incelemek ilginç sonuçlar çıkarabilir.

Başka bir soru da etnik aşağılama ile etik aşağılamanın birleşmesi bir tesadüf mü, yoksa Türk toplumundaki sosyo-kültürel algılayışın bir izdüşümü mü?

Türkçe'nin ilk büyük Argo sözlüğünü hazırlayan Hulki Aktunç, Argoda türetilen, kullanılan sözcüklerin zamanla ana dile geçiş yaparak bir tür legalite kazandığını belirtir. Bu da argo dilini üreten alt-kültür gruplarının kavramlarının, şifreli” sözcüklerinin toplumun daha büyük kesimlerince de kabul görerek artık bölge ve katmanlara sıkışmış olmaktan çıkmaları anlamına geliyor. Başlıkta sıraladığım sözcükler de artık sadece belirli alt-kültür gruplarına değil, toplumun geniş kesimlerince kabul görmüş durumdalar. Bunlardan Ermenice “dığa”, “dürzü” gibi bazıları unutulmaya yüz tutarken Kürtçe “lavuk” gibi sözcüklerin yeni-yeni ve daha geniş kesimlerce kullanılmaya doğru gelişme gösteriyor. Bu da argodan transfer edilen sözcüklerin güncel sosyo-politik durumla bir bağı olduğunu gösteriyor.

“Puşt”:

“Puşt” sözcüğünün, argodan geçerek Türkçe'de yer bulan karşılığı; “ Eş cinsel erkeklerin cinsel zevklerine hizmet eden sapık erkek çocuk; güvenilmez kişi, kalleş”  (TDK sözlüğü) 

“Puşt” sözcüğünün kökeni için iki kaynak belirtilebilir; bunlardan biri Farsça “sırt”,”arka” anlamına gelen “puşt” sözcüğüdür. Kürtçe'deki “pışt=: sırt, arka” sözcüğünün dengidir. Burada “Puşt” Farsça anlamı çarpıtılarak “arkadan iş çeviren güvenilmez kişi” hem de yine “arkadan iş gören” yani “eşcinsel erkek” anlamına tahvil olmuş durumdadır.

“Puştluk”, Türkçe'nin pek çok deyiminde de belli bir yer tutar: “ puşt olmak : Kilit, vida, değirmen kolu vb. şeylerin yalama olması,  bozulması”; “Bir işin puştu olma: o işin hilelerini, açıklarını bilmek”;

Sözcüğün diğer bir kökeni de Romencedir. “Puşti” “erkek çocuk” anlamına gelir.

“Puşt” sözcüğünün Türkçeye oldukça eski biçimde yerleşmiş olduğu düşünülürse bunun Farsça “puşt- sırt, arka” sözcüğü ile Osmanlı döneminde İstanbul'da oldukça yoğun biçimde bulunan Romen Çingenelerine atıfla “Puşti” sözcüklerinin argoda örtüşmesiyle kullanıma girdiği söylenebilir.

“İbne”:

Türkçede “pasif eşcinsel erkek” kavramının temel karşılığı öteden beri “İbne” olagelmiştir. Elit çevreler Fransızca'dan “homoseksüel” kelimesini yeğlemekle beraber 70'li yıllarda yeni Türkçe kelimeler türetme kampanyaları sırasında “eşcinsel” sözcüğü türetilinceye kadar “ibne, ibnelik” genel-geçer olarak kullanılırdı. Yanı sıra Farsça'dan “gulam”, “gulampara”...

“İbne”, Arapça “ubne”, “ibn= oğul, erkek çocuk” köküne dayanır. Asıl kök “bn” sessiz hafleridir. “Tarık bin Ziyad” dendiğinde “Ziyad'ın oğlu Tarık” anlamına gelir. Veya sadece “İbn-i Ziyad” dendiğinde “Ziyad'ın oğlu”...

Saltanat başkenti olarak İstanbul argosunda “oğlancılık” bahsinde, “baba - oğul” ilişkisi eşcinselliği perdeleyen en yaygın metaforlardan biri olmuştu. Dolayısyla bu ifade “filancanın oğlu, filancanın oğlanı” biçiminde bir ima, bir içerik kazanmış olmalıdır:  “İbni Mustafa, İbn-el Mustafa, İbn-ül Mustafa= Mustafanın oğlu, Mustafa'nın oğlanı” gibi... Zamanla da “kimin oğlanı” olduğu önem arzetmediği için sade “ibni, ibna” sözcüğü “eşcinsel erkek” yerine kullanılmaya başlanmış olmalı. Günümüzde halen argoda kalan “ibnoş, ibnetor” gibi türevleri bulunmakta.

Argoda bir takım durumları perdelemek veya şifrelemek için kullanılan bu kavramsal çarpıtmanın Türkçeye tam bir geçiş yapışının sürecini, bazı metinler üzerinden takip etmek mümkün olabilir. Osmanlı kültüründe saygın bir dil olan Arapçadaki “oğul” kelimesinin bire bir “eşcinsel erkek” anlamına gelerek Türkçeye geçişi, Araplara duyulan etnik bir nefretin ifadesi olarak görülebilir.

Türk resmi söylem ve ideolojisinde yer eden Osmanlının sön dönemlerinde “Araplar bizi arkadan vurdu”, “Araplar bize ihanet etti” söyleminin “ibne”, “ibnelik” sözcük ve kavramlarının bir küfür olarak yerleşmesinde anahtar bir açıklayıcılığı olsa gerek: “İbnelik etmek: aldatmak, kazık atmak” (TDK Sözlüğü)

“Şorolo”:

“Şorolo”  İstanbul argosunda “kadınlaşmış, kadınsı hareketlerde bulunan, eşcinsel ilişkilerde kullanılan erkek” anlamına gelir.

Bu kelime Osmanlı döneminde Ortaoyunlarında kadın rolüne giren erkekler için kullanılan bir deyimdi. Müslüman kadınların sahneye çıkması yasak olduğu için kadın rollerini de erkekler üstleniyorlardı. “Müslüman ve Türk” erkeği açısından ayıplanacak bir durum sayıldığından kadın rollerini bu gibi etnik ve dini kaygılar taşımayan Çingene topluğundan genç, tüyü çıkmamış erkek çocuklar üstleniyorlardı.

Muhtemelen Romen ve Balkan kökenli Çingene dillerinde “erkek çocuk” anlamındaki “şorolo”, Ortaoyununda kadın rollerine çıkan erkekler için kullanılmasıyla; giderek “kadınlaşmış hareketlerde bulunan, pasif eşcinsel erkek”leri tanımlayan bir argo sözcük haline gelmiş olmalı.

“Çengi”, “köçek” ve “zenne” ise daha çok oryantal dans yapan göbek atan erkek dansçılar için kullanılan isimler. Bu isimler doğrudan tanımlamalar olup ahlakı ve etnik küçümseme iması taşımazlar. Buna karşılık “Zenne”lik, kadınlığı aşağılama sıfatı olarak kullanan maço alt-kültüründe “karı gibi davranmak” olarak bir karakter zayıflığı belgisi sayılıyor.

“Piç”;

“Piç; evlilik dışı bir ilişkiyle dünyaya gelmiş, babası belli olmayan çocuk anlamında kullanılmaktadır. Kendisi ahlaksız olmasa bile ahlaksız bir ilişki sonucu dünyaya geldiği için; “aile terbiyesi almamış, arsız, terbiyesiz, yüzsüz” biri sayılarak aşağılanan bir kişiliktir. Piç, hiçbir ahlak ve görgü kuralı bilmez, aldırış etmez, kurnazlıkla kendini korumaya çalışır.

Bu yüzden “Piçlik” kavram olarak, “aykırı, kuralsız ama zekice davranışlar” biçiminde bir ironi kazanmıştır. Argoda halen “fırlama, fırlatma” karşılığıyla devam eder; “Fırlama piçin biri...”

“Piçlik”, aynı puştluk ve ibnelik kavramlarında olduğu gibi “Güvenilmezlik, kalleşlik ve hainlik” içerir.

TDK, “piç” sözcüğünün kökeni olarak Farsçayı göstermekle beraber, sözcüğün Gürcüce “BİÇİ = oğlan, erkek çocuk” sözcüğünden gelmiş olması daha büyük bir olasılık.

İngilizce'deki fahişe karşılığı olan “bitch”, benzerlik gösterse de; kelimenin dişi oluşu ve anlam farklılığı sözcüğün hikayesine çok fazla uygun gözükmüyor.

“Dığa”;

“Dığa / Dğa” Ermenice “Erkek çocuk” demektir.

İstanbul, İzmir gibi metropollerde daha az ama Erzurum, Elazığ, Van gibi tarihsel Ermenistan coğrafyasındaki kentlerde daha fazla kullanılan bu kelime Türkçede erkek çocuklara ilişkin doğrudan bir küfür sözü olarak kullanılıyor. Argodan geçiş yaptığına dair bir bilgi yok. Doğrudan “pasif eşcinsel erkek çocuk” iması taşımaz, buna karşılık “anası babası belli olmayan, nesepsiz, piç” suçlamasına daha yakın bir nefret ifadesi taşır...

Birçok yörede küfür olarak kullanılan “Ermeni dölü”, tek sözcükle “Dığa” veya “Ermeni dığası” olarak da kullanılmaktadır.

Eski metinlerde, halk arasında küfür olarak kullanılıp kullanılmadığına dair bir iz var mıdır bilmiyorum, ama “Dığa”nın bir küfür olarak, 1915 soykırımı sonrasında yetim kalan çok sayıdaki Küçük Ermeni çocuğunun evlatlık olarak ailelerin yanına alınmış olması sonrasında, halen bu topluma karşı yürütülen bir nefretin ifadesi olarak  sürdürüldüğünü düşünüyorum.

“Pezeveng”:

“Pezevenk”, Türkçede “kadın ticaretine aracılık eden kimse, muhabbet tellalı” anlamındadır. “ Gizli ve yasal olmayan cinsel ilişki öncesinde aracılık eden anlamında kullanılan sövgü sözü.” (TDK sözlüğü)

TDK sözcüğün kökenini Ermenice olarak göstermekte. Nişanyan da orjinin Ermenice “poz avak” dan geldiğini belirtir. “Poz= Orospu, avak=satıcı”. Başka bir görüş de kelimenin eski Pehlevice “pejvend=kapı tokmağı”, buradan argoda “kapı arkasında bekleyen, kadın satıcısı” anlamı kazandığını ileri sürer.

Fakat sözcüğün çok daha yakın biçimi Azerice “iyi yarı, cüsseli” anlamında erkekler için kullanılıyor: “ pəzəvəng= iri yarı, kocaman,  pehlivan gibi”, Sözcük  olumsuz nitelemelerde de yine buna bağlı anlamlar içerir: “hantal, kaba-saba” : “SSRİ boyda pəzəvəng imperiya dağıldı.” (SSCB gibi büyük bir imparatorluk dağıldı)

Argo dünyasında kadın satıcılarının yaptıkları işten dolayı “güçlü, iri yarı” erkekler olmaları beklenir ve yine aynı zamanda ahlaksız işlerden dolayı “duyguları olmayan, kaba saba kişiler” olmaları onları Azeri dilindeki “pezevenk=iri yarı, kaba saba adam” sözcüğüyle şifrelemelerine neden olmuş olabilir.

Sözcüğün öz anlamının ise “kadın satıcılığı ve ahlak düşkünlüğü” ile ilgisi olmadığı açık.

Farsça sözcüklerin Osmanlı argosunda ima ve göndermeler için yapılan kullanımının Türkçe ana dil yapısına olduğu gibi geçmesinin nedenleri üzerinde durmak açısından çarpıcı bir örnek de “Genelev; Umumhane” anlamında kullanılan “Kerhane” sözcüğüdür. Sözcüğün aslı Farsça (aynı zamanda Kürtçe'de de kullanılır) “Kar=İş, hane=ev, mekan”a dayanır. “İşyeri, atelye, fabrika” anlamına geliyor.

Argo kullanımıyla fuhuş yapılan evleri açıkça isim vermemek için “Karhane” (iş yapılan ev) olarak kodlamış, daha sonra da bu kulanım çarpıtılmış anlamıyla olduğu gibi Türkçenin yapısına girmiş durumda.

“Kavat”:

“Qavat, gavat” biçiminde de söylenen bu sözcük Türkçe'de “Karısını pazarlayan veya hoppalık yapmasına göz yuman kimse” (TDK Sözlüğü) anlamında kullanılmaktadır. Sözcük Arapça kökenli olarak “kavvad” olarak belirtilse de, Kavat sözcüğünün, İslam öncesi inançlarının aşağılanmasına ilişkin izler taşıdığı görülür.

Kavad, aslında 488 - 531 yılları arasında tahta bulunan Sasani hükümdarıdır. I.Kavad (ya da Kubat) döneminde Mazdeizm inancı yeniden güçlenmişti. Mazdeizmin sosyal reformcu ve liberal yapısına sert eleştiriler yönelten Müslüman din adamları Kavat'ın hükümdarlık dönemini ahlaksızlık ve çürümüşlükle sembolize etmişlerdir.

Cambridge Üniversites'nden Patricia Crone  “Kavad’s heresy and Mazdak’s revolt” (Kavad'ın sapkınlıkları ve Mazdak devrimi) [In: Iran 29, 1991, p. 21–42.] makalesinde Mazdekizmi o dönemin komünist idealleri olan bir hareketi olarak nitelemekte ve Kavad'a gösterilen düşmanlığın temelinde de bu akımı göstermektedir.

Kavad'a, komün mülkiyetine saygı göstermek, cariyelere eşit haklar sağlamasına izin veren Kavad'ın eşinin Mazdek ile yatmasına göz yumduğu yönünde eleştiriler yöneltilmiştir. Zamanla Kavat, özünde Mazdeizm inancını aşağılamak ve ötekileştirmek için kullanılan bir metafor durumuna gelmiş; buradan da bir küfür ve aşağılama sözü olarak yerleşmiş olmalı.

Daha yakın zamanlardaki anti-komünist propagandasının bile “bunlar ana-bacı bilmezler!” üzerinden yürüdüğü düşünülürse, Mazdeizmin de “Kavat” ile ve “Kavat”ın da ahlaki değerle küfre dönüştürülmesi açıklayıcı olmakta.

“Dürzü”:

“Dürzü”, Osmanlı döneminden gelen eski bir ağır küfür olarak Türkçeye yerleşmiş bir ifadedir. Kelime erkekler için genel olarak ahlaki olarak düşüklüğü kasteder; özel olarak da  “karısını, kızını, yakınlarını pazarlayan kadın satıcısı” anlamı yüklenir. Buna karşılık zamanla “Dürzü” sözcüğü karakter bozukluğunun daha hafif veya ağır çeşitli biçimlerini barındıran daha genel bir forma bürünmüştür.

Oysa “Dürzü”,  doğru yazılımıyla “Dûrzî”,  “Dûrzîlik” , Şiî İslam dinine bağlı bir mezhep olarak sayılan İsmailiye'nin Suriye ve Lübnan'da yaşamakta olan bir kolu ve buna mensup kişidir.

“Dürzü”nün küfür olarak kullanılması Sunni İslamın resmi bir devlet dini olarak kabul edildiği Osmanlı'da sapkın olarak nitelenen mezheplerdeki kişilerin bir gelenek olarak aşağılanmasına örnek teşkil eder. Burada kavramsallaştırarak inançlara yönelik bir nefret ve ötekileştirme yapıldığı görülür.

Benzer bir kullanımın “Kızılbaş”, “Kızılbaşlık”, inancına “mum söndü” hikayeleriyle beslenen, ahlaki olarak düşük karakterli olmayı ifade eden bir küfür sözü haline getirme çabaları olduğu yakın tarihlere kadar bilinen bir olgudur. Ne var ki Alevi / Kızılbaş toplulukların kendi inançlarına sahip çıkması ve  bu kavramsallaştırılmaya karşı verdikleri yoğun mücadele sonucu artık bu kelime bazı fanatik gruplar haricinde Türkçenin genelinde kullanılmamaktadır.

Buna karşılık Türkiye toplumunda Dürzilik inancına sahip çıkan toplulukların kalmaması, diğerlerinin de bunu kanıksaması sonucu “dürzü” halen ağır bir küfür olarak ifade edilmektedir. Hatta Mahzuni Şerif gibi Alevi, Neyzen Tevfik gibi Bektaşi şairler bile “Dürzü” yü küfür olarak kullanan şiirler yazmışlardır.”senin gibi dürzülerin yüzünden / dininden de soğuyacak bu millet. (Neyzen Tevfik); “Dürzülerde olmaz gurur / Dürzü başı eğik durur” (Aşık Mahzuni Şerif)

Modern Türk toplumunda “Dürzi”liğin bir mezhep olduğunun geniş kitlerce bilinmesi, 1970'lerdeki Lübnan iç savaşı sonrasında Dürzilerin etnik ve dinsel bir grup olarak kendilerini göstermesiyle geliştiğini söyleyebiliriz.

Ve günümüzde..

“Lavuk”:

Ve nihayet 1990'lı yıllardan itibaren, önce İstanbul ve İzmir argolarında  görülüp, sonra artan biçimde yaygınlaşarak kullanılan bu sözcük Kürtçe “Law,lavuk=oğul, erkek çocuk” anlamına gelir. Ama Türk argosu onu, “eşcinsel, karaktersiz, düşük erkek” kavramına dönüştürerek içine almıştır.

Hulki Aktunç,  “Lavuk”'un argoda kötü bir anlam kazanmadığı “adam, erkek” olarak kullanıldığını yazar. “ Bu kelime istanbul ağzında hatta ve hatta sempatik bir kelimedir. “garip işler yapan ama içinde kötülük olmayan adam” (Uludağ Sözlük) olarak yorumlayanlar da bulunuyor.

“Lan lavuk!”, “Lavukun birisi!”, “Ne lavuk adamsın!”, “Bana boşuna kıvırma lavuk, şapçılar Galata’da.” (.H.Aktunç, Argo Sözlük), “ Eşcinsel galiba lavuklar!.. Keh kah koh...” (Latif Demirci, The Selamün Aleyküm, “Lavuk, kerhane girişinde kolonya, çıkışında peçete tutan kişidir.” (Uludağ sözlük), “Lavuk, Gereksiz yere konuşan insanlara sarf edilen bir söz.” (Ekşi Sözlük)

Bütün bunlar Kürtçe “lavuk” sözcüğünün kaynak dilindeki anlamın başkalaşım geçirerek neticede “ahlaksız, düşük karakterli erkek” anlamına kirletilip, bir küfün aşağılama sözü haline geme süreci gözler önüne serer.

Sonuçta Romence Puşti'nin, Arapça İbn'in, Ermenice Dığa'nın, Gürcüce Biçi'nin, Azerice Pezeveng'in başına gelen Kürtçe Lavuk'un da başına gelmektedir. “Lavuk” bugün için henüz oldukça yenidir ve anlamının kirletilmesine karşı tepki koyulabilmektedir. Diğerleri ise artık neredeyse kökleşmiş, kirletilmeyle karşı tepki koyacak bu etnik topluluklarla günlük ilişkiler oldukça zayıflamış olduğu için artık bunların doğrusunu savunacak kimse de pek ortaya çıkmamaktadır. Örneğin “lavuk”un kirletilmiş anlamına tepki gösteren kişi “Bize puştluk, ibnelik yapıyorsunuz!” bile diyebilir.

Soru şudur, acaba “lavuk” metropollere yoğun göç yaşayan Kürt kitlelerinin, aynı zamanda yeraltı yaşamında, sokaklarda, fuhuş dünyasında da yer almaya başlamasıyla duyulmaya başlanan Kürtçeden argoya alınan yeni bir kelime mi yoksa; hem sürmekte olan sömürge savaşından hem de metropollere yığılmalarında dolayı Kürtlere duyulan nefretin bir ürünü mü?

Sonuçta Argodan neredeyse Türkçenin ana yapısına kirletilerek geçen bir sözcük haline gelmiştir “Lavuk!”

Sonuç olarak;

Bu sözcükler halen ait oldukları dillerde kendi masumiyetlerini koruyarak yaşıyorlar. Onları üzerlerine homofobik ve şövenist ağır yükler bindirerek kirletildiği, küfür ve nefret sözcükleri haline getirildiği Türkçede yeniden kendi kök dillerindeki masumiyetlerine uygun biçimde kullanmak, kirletilmiş anlamlarına ise itibar etmemek mümkün.


Etiketler: kültür sanat
İstihdam