04/05/2014 | Yazar: Deniz Deniz

Deniz Deniz, Mardin’de yapılması homofobik linç kampanyasıyla engellenen konferansı yazdı: Queer sırıtırdı zaten gerdanlığında Mardin’in

Yaradana şirk koşup üstüne bir de zorla tarihin ilk ve tek homoseksizm zulmünü dikte eden Lut Kavmi’nin Allah tarafından helak edilmesinin üzerinden binlerce yıl geçti. Putperest düzeni “Allah bir” kaosuyla yerle bir eden Muhammed’e Mekke iktidarının “deli” demesinin üzerinden ise tam 14 asır. Sadece 5 asır önce “Dünya dönüyor” diyen Galileo’ya da bugünün “modern” Avrupası deli damgası vurmuştu, engizisyonda yargılamıştı. Rönesans çağının eşcinsel olduğu bilinen sanat ve mimari dehası Michelangelo’nun imza attığı devasa mimari yapı ve heykellerin “Queer” yönü elbette yoktu. Oscar Wilde’nin eşcinsel ilişkiden yargılanıp hapse atılmasının üzerinden tam tamına yüz 20 yıl geçti. ABD’de zencilere ve eşcinsellere yönelik cadı avının üzerinden bir asır bile geçmedi. Ne ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu hegemonyasının Kürtler’e yönelik “kart-kurt” yakıştırması bugün bile bazı kesimlerde karşılık bulabilmekte. Benzersiz eşcinsel içerikli Fars edebiyatına rağmen Ahmedi Nejad’ın “İranda homoseksüel yok” deyişinin üzerinden on yıl bile geçmezken bu ülkede idam edilen eşcinsel erkek sayısı bilinmiyor bile.
 
Makedon kralı büyük İskender Perslere hücum ederken Mardin’de bir erkekle sevişmiş midir bilinmez, ama “Erkekler için Divan” yazan Murathan Mungan’ın Mardin’in edebi ve vicdanı olduğu şüphe götürmez. Ancak gelin görün ki, aynı edeb aynı vicdan kısa süre önce Kaos GL’nin Artuklu Üniversitesi bünyesinde düzenlemek istediği eşcinsellik temalı konferansına engel oldu. Peki gerçekten engel olan, o vicdan mıydı? Ben kesinlikle öyle olduğunu düşünmüyorum. Peki neydi? Elbette bu ülkede özellikle ulusal bazda Akit, yerel bazda da onun türevi çeşitli basın organlarının eşcinsellik konusunda sahip oldukları nefret söyleminden başka bir şey değildi. (Aslında bu açıdan bakıldığında Kaos GL’nin okullardan önce, tez şekilde yerel basına yönelik bir LGBTİ sunumunu yapması ihtiyacı var.)
 
Yalnız bu son olayda LGBTİ sözcülerinin de küçümsenmeyecek bazı hataları var. Şöyle ki çok değil bundan iki sene önce “muhafazakar eşcinselim” diyen Cemil İpekçi de uzun süre Mardin’de bir sanat evi çalışmasına imza atmıştı. Bugün yaşanan protestonun bir benzeri de ona karşı düzenlenmişti. Ama ilginçtir protestonun sebebi İpekçi’nin cinsel yönelimi falan değildi, protesto edilen Kasımiye Medresesi’nde defile düzenlenecek olmasıydı. İster kabul edelim ister etmeyelim, sadece Mardin’in değil Anadolu’nun neredeyse tümünün bu tür endişeleri hep olmuştur, bu endişeleri kaale almayıp “ben yaparım, ben ederim” de ısrar etmek acaba ne kadar sağlıklı.
 
İşte bu noktadan bakıldığında Kaos GL’nin söz konusu konferansı “kutlu doğum haftasına” denk getirmesi en basit tanımıyla yabana atılamaz hesapsızlık örneğidir. Ve ne acıdır ki bu hesapsızlıklar geçmişte de yapıldı. Bu ülke -ki bu cümleyi buraya dahi mecbur kaldığım için alıyorum- “Eşcinsel kenti Bursa’da yürüyoruz!” türü akıl almaz siyasetsizliklere de sahne oldu ve çok şükür ki sonuçları kıl payı atlatıldı. Ama görüyorum ki ders alınmıyor. Düşünün ki Mardin ilk defa böyle bir konferansa ev sahipliği yapacak ve nasıl oluyorsa bu ilk böylesi bir haftaya denk getiriliyor. Gerçekten anlamak zor.
 
Eşcinsellik konferansına engel olanların öne sürdükleri en önemli ayrıntı dahası “koz” bu olmuştur. Kendi kendime çok düşündüm acaba bu rastlantı olmasa gene aynı tepkiler olur muydu ? Açıkçası net bir cevap bulduğumu iddia edemem ama, konferanstaki başlıklar dahi başlı başına bana tahrik edici geldi. Örneğin tepkilerin hedefi olan Yrd.Doç. Levent Şentürk’ün sunumunun başlığı “Queer ve Mimarlık”. Batı argosunda “Queer “ibne” demek. Yani sunumun başlığı “İbnelik ve Mimarlık”. Elbette son 25 yılda Batı’da gelişen ve toplumsal her türlü cinsiyetçiliğe bayrak açan “Queer felsefesi” yabana atılmayacak bir aktivizim pusulasıdır. Bu elbette önemli başka bir tartışma... Ve fakat tarihinde ilk defa eşcinsellik içerikli bir konferansa ev sahipliği yapacak olan Mardin’de bu teoriği bölgenin muhafazakar yönünü de barındıran mimarisiyle birlikte anmak, Kasimiye camii, Derülzahferan Manastırı v.b yapılara bir tür homoseksizim dikte etmekten başka bir şey değil. Dahası bu tür bir aktivizm dili o yörede hak ihlali yaşayan eşcinsel bireylere “ekmek yoksa pasta yesinler” demektir aynı zamanda. Peki, bu ülkede LGBTİ bireyler şiddette maruz kalıp öldürülürken, eşcinsellik resmi ağızlardan hastalık, Diyanet tarafından ise gayri İslami ilan edilirken bu ülkenin üniversitelerinde mimarinin cinsel eğiliminin cinsiyetinin tartışmaya açılması ne kadar gerçekçi. Queer tartışması Türkiyenin ortalama LGBTİ kitlesi içinde dahi “müslüman mahallesinde salyangoz satmak” anlamına yol açabilecek bir bakış açısıyken, bunun Mardin’de bölgenin mimarisiyle birlikte dillendirilmesinin hesabını varın siz tahmin edin.
 
Bana göre bu tür öngörüsüzlükler, ülkede genel anlamda yaşanan oryantalist bakış açısı ile determinist İslami bakış açısı arasında yaşanan sıkışmışlıktan kaynaklanmaktadır. Yobazlar savaşırken, arada mazlumların ezilmesi, sıkışması. Bu sıkışmışlık LGBTİ hareket içinde ise daha sert şekilde yaşanmakta. Şöyle ki, Türk eşcinsel hareketi, sadece siyasetini değil, dili; cinsiyet kodlamalarını, hak başlıklarını, formellerini, özel günlerini, mit’lerini vs. olduğu gibi Batı’dan almıştır. LGBTİ’ler adına politika üreten bazı arkadaşlarımız üzülerek belirtmeliyim ki, Amsterdam’dan kendi ülkelerine bakmakta ısrar ettikleri için son derece haklı olan davalarında hem fazla ileri gidemiyorlar, hem de hitap ettikleri kitlelerle aralarında kapanmaz mesafeler yaratıyorlar. Mardin’in hemen dibinde Suriyeli mülteci kampları gerçekliğine rağmen, dahası Mardin’in muhafazakar dokusuna rağmen “Queer ve Mimarlık” başlıklı bir sunum engellenmese dahi, o bölgedeki eşcinsel bireylerin hak ihlallerine çare olmaktan uzak, sadece bireysel bir fetiş olarak kalmaya mahkum olacaktı zaten. Ancak buna rağmen üniversitenin akademisyenleri ortak basın açıklamasıyla bu faşist engellemeye haklı şekilde ve cesaretle karşı durabilmişlerdir ki, bu umut veren bir çıkış olmuştur. Fakat gelin görün ki, söz konusu sunumu hazırlayan ve Kaos GL Dergisi’ndeki yazılarından homoseksizm sınırlarında dolaştığı açıkça görülebilen akademisyen Şentürk’ün kendisine gelen röportaj tekliflerini, can güvenliğini gerekçe göstererek kabul etmemesi davasının arkasında durmaması da dikkate değerdir.
 
Bu olayın hemen akabinde HDP-BDP’yi daha fazla sekülerleşmeye çağıran itirazlar, Ahmet Türk’ün o sırada kutlu doğum haftası etkinlikleinde bulunmuş olmasını eleştirmeler ve bu yol üzerinden dolaylı şekilde barış sürecine dokundurmalar ise kabul edilemez. Açıkçası hayranı olduğum Yıldırım Türker’in “İslam ile Siyaset” başlıklı son yazısından ilk defa rahatsız oldum. O da yazısında HDPyi acilen sekülerleşmeye davet ediyordu. Oysa yaşanan tüm olumsuzluklara, ataerkil, muhafazakar dokusuna rağmen LGBTİ bireylere bakış açısı anlamında Ortadoğu’nun en hoşgörülü halkı yine Kürtler’dir. Nerdeyse Batı’daki “Yeşiller” düzeyinde en kapsayıcı siyasi partisi ise HDP’dir. Şii İran’da trans bireyler kabul görse de geyler idam edilmekte, Irak’ın Şii-Arap kısmında benzer baskılar uygulanırken, Irak’ın Kürdistan bölgesi çok daha farklıdır. Demokratik Rojava’yı ise saymıyorum bile. BDP-HDP siyasetinin neredeyse kuruluşundan beri LGBTİ mücadelesini de bünyesine alan cesaretine ve Kürt halkının var olduğuna inandığım hoşgörüsüne rağmen ısrarla bu hareketi daha fazla sekülerleşmeye davet etmek, bu harekete “Kürdistan’da eski CHP’ye dönüşmeli ve AKP karşısında yavaş yavaş erimelisin” demekle eşdeğerdir.
 
Unutulmamalıdır ki, transfobi ve homofobinin kendisi zaten sekülerleşmenin sonucudur. Tıpkı faşizm ve ırkçılık gibi. Tıpkı İslamofobi gibi. Zaten buradan bakıldığında “Queer felsefesi” de bu sekülerleşme kıskacından bir kaçış egzersizinden başka bir şey değil. Ve fakat bir farkla, o egzersiz Batı’nın kapitalist ülkelerinde karşılık bulsa da aynı batının zulmü altındaki Ortadoğu’da zihin bulandırmaktan öteye geçemez. Yani özetle “Queer taşı” Amsterdam’da ışıldayabilir, ancak kendine özgü mimarisiyle “Gündüz mezarlık, gece gerdanlık” olarak anılan Mardin’in gerdanlığındaki taşların arasına iliştirilmeye çalışılsa da sırıtır. Net. 

Etiketler:
nefret