25/01/2012 | Yazar: Erdal Partog

Bugün sol adına stratejiyi ezilen milletlerin özgürlüğü aldatmacasından tekilliklerin özgürlüğüne yani çokluğun özgürlüklerine taşımanın zamanıdır. Queerin özgürlükçü ve eşitlikçi yanı onun bu tekilliğinden kaynaklanır.

Türkiye’de bir kısım sol ve LGBT hareketi, Kürt hareketini ezilen milletlerin isyanı üzerinden özgürlükçü ve eşitlikçi bir mücadele olarak görüyor. Çünkü bu çevreler Kürt hareketini özgürlük ve eşitlik mücadelesinin iktidara karşı tek toplumsal gücü olarak algılıyor. Kürt hareketi de LGBT bireylere karşı çekinceleri bol olsa da, LGBT bireyleri iktidara karşı kazanılmış bir mevzi olarak kavrıyor.
 
Ezme ve ezilme bağlamında LGBT hareketinin Kürtlerin yanında yer alması aynı zamanda Kürt siyasi hareketinin LGBT hareketine göz kırpması her şeye rağmen oldukça anlaşılır. Kürtler de LGBT bireyler kadar devlet tarafından görmezden gelinen ve inkâr edilen makbul olmayan vatandaşlardır. Kürt olmak ya da eşcinsel olmak hâkim iktidar anlamında dereceleri farklı olsa da kötülük ile özdeş ötekilerdir. Bu anlamda iktidarın Kürtlere ve eşcinsellere karşı geliştirdiği bu ötekileştirme, siyasi anlamda ister istemez bir direnişle karşılaşır. Direniş ya da isyan bayrağını açanların aynı iktidar ile başlarının dertte olduğunu görmeleri ve bazı ortak noktalarda birleşmeleri ise kaçınılmazdır.
 
Bundan dolayı Kürt hareketi iktidara karşı ortak siyasi bir amaçta birleşir. Ancak asıl sorun tam da bu andan itibaren başlar. Çünkü iktidarı yerinden etmeye karşı geliştirilen ortak amaç iktidarı elde etme amacıdır. Bu yüzden ırk temellinde yapılan örgütlenmeler genellikle gerçekleri dilsel ve tarihsel olarak biçimlendirmek zorunda kalır.
 
Yani ezilen halkların iktidara karşı isyanı mutlak bir kurtuluş manifestosu gibi algılanır. Zulümden ve baskıdan kurtuluş oldukça yakındır. Bu anlamda itirazımız tam da bu kurtuluşun özünde özgürlüğün ve eşitliğin ne kadar var olduğu gerçeğidir.
 
Tarihsel olarak ırk ve ulus temelli mutlak bir kurtuluşa karşı her zaman bir süreç olarak tanımladığımız özgürlük ve eşitlik; milliyet, ırk ve ulus gibi öğretilere karşı hep atıl duruma getirilir. Sıkça, ulusa devlet ideolojilerinin, özgürlük ve eşitlik meselesini maskeler. Çünkü bu maske, özgürlük ve eşitlik adına iktidar karşısında mutlaklaştırılır. Oysaki özgürlük ve eşitlik kanımca ne iktidar ne muhalefet ile özdeşleştirilebilecek bir yapıdır. Diğer anlamda efendi köle ilişkisinde olduğu gibi ikisinin toplamına öncel bir var oluş biçimidir. Bu anlamda iktidar ve direniş, siyasi anlamda kendisini aşan bir bütünlüğe sahip olduğunda ortadan kalkar. Ancak bütünlük nedense Türk-Kürt eşitliği ile özdeşleştirilir. Adalet ve özgürlük kavramları iktidar ile eşit olma ilişkisine indirgenir.   
 
Kürtler için Kürt kimliğinin devlet tarafından açık olarak tanınması gereken haklı bir taleptir. Ancak siyasi anlamda Kürtlerin bu talepleri oldukça haklı görünse de kimlik taleplerinin milliyetçilik bağlamında dilsel ve tarihsel olarak kurumsallaştırılması esas sorunu oluşturur. Kürt tarihi ve Kürt milleti kimliği yeni bir ulusun inşa çabasıdır. Bu anlamda Türkler ne kadar tam, eksiksiz kimlikse Kürtler de tam ve eksiksiz bir kimlik kurma yolunda ilerler. Ancak temel sorun da burada ortaya çıkıyor. Çünkü Türk olma sürecinde özgürlük ve eşitlik kimliğe öncel bir konu olarak tartışılmadığı için bugün Türklük dışarıda bıraktığı öznellikler tarafından sıkıştırılıyor.
 
Bu anlamda Kürtlerin iktidara karşı mücadelesi bir ezen ezilen ilişkisi bağlamında desteklenmesi gerekiyor ancak Kürt kimliğinin kendini özgürlük ve eşitlik meselesine kapatması ya da bu öncelleri, siyasi ortam uygun değil diye başka bir zamana ertelenmesi sonuna kadar eleştiriye açıktır.
 
Çünkü bütün ırk temelli ya da din temelli talepler bir süre sonra devreleri tamamlanan bir iktidar aygıtına dönüşebilmiştir. Bu aygıt dışarıdan bir şeyler eklenemeyecek kadar kusursuzlaştırılır. Tamamlanan kimliğin içine, yani aygıtın içine yabancı bir cisim koymak istendiğinde aygıt sert tepkiler vermeye başlar. Bir süre sonra hem aygıtın kendisi hem de dışındaki kendi gerçekliğinden uzaklaşıp ezen ezilen diyalektiğine hapsoluyor. Türk kimliğinin içine kaçan Kürt kimliği Türk olma aygıtını bozmuş gibi görünse de aslında her iki tarafı da güçlendirmiş olur. Aynı zamanda bu güç karşısında Kürt kimliği de kendini yeniden kurar.
 
Kimlik aynı düzlemde kendisine benzer bir aygıtın içinde mücadelesini sürdürür. Hem Türk hem de Kürt iktidarı bir süre sonra kendi alanlarını birbirlerinden ayırdıklarında kimlik sorunsalı yeniden bu sefer başkalarına karşı kurulmuş olur. Bir nevi türevsel ve geometrik bir gerçeklik aritmetik sonuçlarla devre dışı bırakılır.
 
Bu bağlamda tarihsel ve güncel ırk ve ulus temelli kimlik mücadelesi Türkler ve Kürtler anlamında hiç de özgün ve özel bir iktidar anlayışını bize sunmaz. Dünya üzerinde de çoğunlukla benzer bir düşünsel sığlık zaten hâkim. Bu nedenle ırk ve ulus kavramlarını özgürlük ve eşitlik bağlamında düşünen ve uygulamaya koyan ırk ve ulus temelli bir hareket maalesef pek ortada görünmüyor. Türk ve Kürt olmanın ötesinde ikisi de olmayan bir üçüncü melezlik siyaseti gündemimizi hiç meşgul etmiyor. Bu anlamda LGBT hareketinin kimlik sorunsalına karşı geliştirdiği pratik ve teori tarihsel çıkarımlar oldukça önemlidir.
 
Çünkü LGBT tarihi bağlamında toplumsal cinsiyet rejimleri ırk temelli kimlik inşası pratiklerinden farklılık gösterir. Ulus devlet tarihinden daha eski olan toplumsal cinsiyet rejimine karşı ortaya çıkan bu farklılık, LGBT hareketi için oldukça yeni olmasına rağmen kimseyi dışarıda bırakmak istemeyen bir mirasa işaret eder. Bu mirasın adı queerdir. Kurduğun her kimliğe karşı onu yeniden kuran ve bozan bir felsefedir. Gey ya da lezbiyen olmanın ötesinde yeni imkânlara açık bir siyasettir. Evet gey ve lezbiyen olabilirsin peki kimleri nasıl dışarıda bırakıyorsun sorusu ise vazgeçilmezidir. Bu soru dikey siyaset yapma alışkanlığına karşı yatay siyaset alışkanlığına vurgu yapar. Hedefimiz iktidar mı yoksa iktidarın dışında bıraktıklarımızla ortak zenginlikler üretmek mi? Sanırım temel queer felsefesi de bu noktada LGBT hareketine güç katmıştır. Ancak Türkiye özelinde kimlik konusunda LGBT hareketin dikey siyaset yapan Kürt hareketine zaman zaman eklenmesi bize queer mirasının unutulmuş olduğun gösteriyor.
 
Bugün queer teorisinin feminist ve LGBT hareketi içinden çıkması ancak bu teorinin kimlik anlamında siyasi olarak iyi okunmaması, özgürlük ve eşitlik kavramlarının ırk, ulus ya da din tarihselliğine feda edilebildiği anlamına geliyor.
Şu sorunun Kürt hareketinde karşılık bulması oldukça anlamlı olurdu. Kürt hareketi queer bir hareket mi? Kürt olmayı bozan paralel güçlere hangi gözle yaklaşılır? Kürtlüğü ve Türklüğü aşan bir üst kimlik olabilir mi?
 
Görünen o ki Kürt hareketi de queer siyasi ittifaklardan oldukça uzak bir çizgide siyaset yürütüyor. Bu yüzden LGBT hareketinin, Kürtlerin güçten iktidara geçişine destek olması ya da bu yolda onlara yol açması eksik bir queer okuması olarak okunabilir. Devlet aygıtını aynı araçlarla ile ele geçirmek, ele geçirdikten sonra aynı aygıtı kullanmak gerçek anlamda özgürlükçü ve eşitlikçi midir? Kürtler arasında kendi kimliklerini kuran değil bozan özgürlükçü ve eşitlikçi bir siyaset anlayışı henüz ortada görünmüyor. Irk ve millet temelindeki tarihsellik ve kuram siyasi anlamda iktidara daha yakın duruyor.
LGBT hareketi ise kısa tarihine rağmen kimliklerin güçten iktidara geçme hevesine karşı yeni imkânları içinden çıkarabiliyor. Ancak LGBT hareketi nedense kendi içinden çıkardığı bu özgürlükçü ve eşitlikçi queer tavrı görmezden gelip o da insanlık tarihin büyük kurmacalarına boyun eğebiliyor. Kimliklerin bir kurmaca olduğu gerçeği iktidar karşısında bir gerçek olsa da iktidarın yolunda yürüyen kimliklerin kendi dışında bir alanı hep dışarıda bırakır. Bu döngü bu anlayışla devam eder.
 
Türkler tarihsel olarak kendi kimliklerini kurarken Kürtleri dışarıda bıraktıklarını gayet iyi biliyorlardı. Aynı şekilde Müslümanlar kendi Müslüman kimliklerini kurarken diğerlerini dışarıda bıraktıklarını biliyorlardı. Heteroseksüeller ya da kadın ve erkekler de bunu biliyordu. Buna rağmen kimse kendi olmanın ötesinde olmayanı temsil edebilecek bir sıfırı siyasi olarak tercih etmedi. Bugün Kürtler de diğer halklar gibi aynı tarihsel yolu yürüyor olabilir mi? Milliyetlere dayalı hareketlerin temel sorunu da zaten kimliği kurmaktan vazgeçmemesi sonuna kadar bunda ısrar etmesi değil mi? Onlara bu gücü veren de demokratik olmayan devlet iktidarlardır.
 
Ancak biz biliyoruz ki tek başına çokluğu değil tekili savunmak ya da tekili değil çoğulu savunmak özgürlük ve eşitlik alanlarının ihlali anlamına gelebiliyor. Bu anlamda Kürtlerin LGBT hareketinden öğreneceği çok şey var. LGBT hareketinin Kürtlerden ya da ırka dayalı hareketlerden öğreneceği şeyler ise oldukça sınırlı.
 
Bugün sol adına stratejiyi ezilen milletlerin özgürlüğü aldatmacasından tekilliklerin özgürlüğüne yani çokluğun özgürlüklerine taşımanın zamanıdır. Queerin özgürlükçü ve eşitlikçi yanı onun bu tekilliğinden kaynaklanır. 

Etiketler:
nefret