24/05/2017 | Yazar: Ata Kan

Bizler kazanacağız. Ülkenin üzerine katmer katmer serilen toz bulutunu bizler dağıtacağız.

Sanki kirli kalın esmer bir erkek eli sarılıyor boğazımıza. Nefesimiz hiç bu kadar kesilmemişti sanki. Direneceğiz diyorlar. Direneceğiz diyoruz. Böyle böyle mi düzelecek bu işler? Bıçak mı kemikte elleri mi boğazımızda bilmiyorum. Ama yolunda gitmeyen bir şeyler var. Ülkenin üzerine bembeyaz bir tülbent serip kurşun dökesim var. Cumartesi annelerinin tülbentleri, Tahir Elçi’nin gömleği, Suruç’ta 10 Ekim'de katledilen arkadaşlarımızın yoldaşlarımızın kefeni kadar bembeyaz bir tülbent. Merhemler yapayım, efsunlu iksirler kaynatayım diyorum ki tam bir başka acı peyda oluyor yüreğe. Ah benim en güzel günlerinde düşen, en güzel çağlarında dövüşen kavga arkadaşlarım sahi ne oldu bize? Duyulmaz olur mu çarktan yükselen çığlık Yüksel’den? Yüksel’den gelen gaz kokusu boğmaz mı üniversiteleri?

Açlıkla geçiyor günler. Nefesler Nuriye'nin eriyen bedeni kadar ağır bu yüzden çekemiyoruz içimize, bu yüzden mi acısı dolmuyor yüreğimize onu da bilmiyorum. Ben ne çok şey bilmiyorum. Korkuyorum sımsıkı sarılıyorum anılara düşenlere isimlerini tek tek kazımak istiyorum hafızama. Beynim bir mezarlık gibi sislenip patlayana kadar ben isim kazıyacağım aklıma. Unutmak ihanettir derler unutmamak elde mi? Kaçımız sayabilir garda uçan tüm turnaların ismini. Yetmez gökyüzünde katar tutan turnaların birliğini bilmek tek tek unutmamak, acıyı tek tek ezberlemek... Ben bu kahredici duyguları pek çok geceler yaşamıştım. Ayaz kış günlerinde alev alev yanmıştım. Giden turnalar geri gelir sanmıştım. İyilere hiçbir şey olmaz diyen babaanneme kanmıştım. Çocukluğumun yalanlarına devletin yalanları eklendi. Babamdan yediğim tokatlar devletinkilerin yanında hiçti. Küçük bir prova yapmış babam beni gelecek güzel günlere hazırlamak için. Patlayınca suratımızda devlet tokadı anladım. Arkadaşlarımın yediği tokatlar için de ben utandım.

Şimdi sigara kokan incecik parmaklarım dolaşıyor tuşlarda. Yarın bağıracağım. "Korkmuyoruz." Ama ben bir bombada bir ölümde gene korkacağım. Yanlış anlaşılmaya kendim için endişelenirim elbette ama ben bilirim Ankara’dan yerin dibine batarak anaların yüzüne bakarak dönmeyi. Bundan daha çok korkarım sanki. Arkada kalmak mı zor gitmek mi? Alev alev yanarken için susmak mı zor söylemek mi? Ah uzansam tutacağım. Açlıktan bitap düşmüş kocaman bir eli. Uzanınca elime vuranlar olmasa. Ah ömürlerimiz bir avuç egemenin ayakları altında solmasa. Soluklanmaya eğildiğimizde ciğerlerimize kan dolmasa biz daha sıkı sarılırız yanımızdakine. Yaralarımıza acı tütünler basmayı adet edinen bizler değil miyiz? Düştükçe kalkan öldükçe dirilen bizler değil miyiz? Bizler hani doğardık ölümlerden. Bizler hani bir düşersek bin kalkardık. Bizler hani ekilip ekin, ezilip un gelirdik. Ne bu ölü toprağı? Kimler boca etti üstümüze?

Hissetmek düşünmek üretmek hiç bu kadar zor olmazdı. Gözlerimi kapasam kapkaranlık bir hücrede yüzükoyun uzanmış incecik bir beden düşüyor gözlerime, gözlerimi açsam kan acı. Düşünsem delirecek gibi oluyorum, düşünmezsem ölüyorum. Ölüyoruz. Ölüyor. Ölülerimiz yeşermiyor topraktan oysa mezarlardan hep yükselen yemyeşil dallar düşlerdim kuşların konakladığı. Ölüme gülerek gidenler. Küçüldükçe devleşenler. Devleştikçe küçülenler. Bir masal olmasa da yaşadıklarım gene iyiler kazanacak biliyorum. Er ya da geç. İyiler kazanacak. Bizler kazanacağız. Ülkenin üzerine katmer katmer serilen toz bulutunu bizler dağıtacağız. 

"Buraya bir silkintiotu koydum.

Kırk dert bir arada canına yandığım,

kırkına birden deva olsun…"


Etiketler:
İstihdam