27/06/2011 | Yazar: Sarphan Uzunoğlu
Sokaklardan operasyonlarla, kanunlarla, yönetmeliklerle, kentsel dönüşümlerle silemeyecekleri, proleterlerle burjuvalar tarafından aynı anda ezilen bir sınıf içi kümenin haykırışıydı bu.
Dün şehrin kimi sokaklarında gaz, diğer sokaklarında da bu muhafazakârlaşan ülkenin insanlarının şaşkınlığı vardı. Bu şaşkınlığın en az gaz kadar büyük bir etki yaptığını söylemekte fayda var, çünkü mizah anlayışı Levent Kırca’nın belinin altından fırlamış bir toplum olarak, LGBT bireyleri ile yüzleşmeyi İstanbul’un ta göbeğinde yaşayanlar dün asıl gazı orada yemiş oldular.
Her şeyden önce yıllardır hiçbir şekilde estetize edilmemiş ve dahi Bakanların eşcinsellik hastalıktır açıklamalarının da ötesine geçip psikolojik, ekonomik ve fizyolojik olarak yoksayılmış bir kitlenin -ki nüfus bakımından Türkiye’nin %10′una denk gelmektedir- varlığını haykırışı oradaydı. Üstelik bu haykırış, birçok açıdan kendi yıkıcılığını ve dilini yanında getirmişti.
Genel Ahlâksızların Sesi
“Genel ahlâk kimin ahlâkı” sloganı atarken birbirlerine aşkla sarılan o insanları gördüğümde bizim kuşağımızın 68′den ya da 78′den farkının bedenlerimizle barışımızı heteroseksist normların çok ötesinde bir yerde sağlayışımız olduğunu gördüm. Öyle ki atılan sloganlardan oraya gelen kitleye kadar hiçbir şey bir haksızlığa karşı mücadele değil tam da o ünlü slogandaki gibi “vardık, varız, var olacağız”ın mesajıydı. Sokaklardan operasyonlarla, kanunlarla, yönetmeliklerle, kentsel dönüşümlerle silemeyecekleri, proleterlerle burjuvalar tarafından aynı anda ezilen bir sınıf içi kümenin haykırışıydı bu.
“Cam, çerçeve inmedi, böyle eylem mi oluır” gibi sorular hep LGBT hareketine yöneltilir garip bir biçimde; ancak özünde insanlara sevgiyi öğütleyen bir hareketin yıkıcılığını esnaf üstünde kullanması ne kadar doğru olabilir? Peki ya LGBT uzlaşmacı bir tavırda mıydı? Aksine, bir trans bireyin kadın kabininde giyinmesini engelleyen Mango’nun ya da Başbakan’ın bakkalı Demirören’in önünde sonsuz bir güçle bağırdık. Çünkü muktedirin daha alçaldığı bir nokta olamazdı, her on kişiden biri denli büyük bir kitle, görünür olmakta zorluk çekiyor, hapsediliyordu. Ve bu sonsuz tutsaklık orada, herkesin gözleri önünde kırılıyordu.
Yürüyüşte rastladığımız Yıldırım Türker bize 90′lı yıllardaki 20 kişilik yürüyüşlerden bahsederken dün yürüyen binlerce insana baktığımda Türkiye’nin değil ama Türkiyeli çocukların artık hayattan alacaklı olduklarının farkına vardıklarını bir kez daha anladım. 20 kişiden binlere giden yolda LGBT kimseyi dışlamadı, fraksiyon bölünmeleri yaşamadı.
Hep şu söylendi, “Alışın, buradayız.”
En solundan en sağına kadar alışmamak gibi bir lüksünüz yok, hele sol taraftaysanız, sınıfsal sömürünün en açık biçimine maruz kalan insanlardan ayrı yürüme ihtimaliniz yoktur. LGBT bireyleri dün onurları için hep birlikte yürüdüler.
Sokağınıza bakın, tıpkı sizin gibi, LGBT de hâlâ onuru için yürüyor. Bu ne yazık ki bu ülkede çok az insana nasip olan bir erdemdir…
Not: Başlıktaki slogan taşıdığım lolipopta yazıyordu ve bana kalırsa mevcut muhafazakârlaşmaya meydan okuma bakımından en güçlü slogandı.
Etiketler: