08/06/2010 | Yazar: Kürşad Kahramanoğlu

Bu köşeyi takip eden bir okuyucuysanız veya benim 33 senelik politik çizgimi bilen biriyseniz, Filistin halkına verdiğim destekle başlamam gerekmez.

Bu köşeyi takip eden bir okuyucuysanız veya benim 33 senelik politik çizgimi bilen biriyseniz, Filistin halkına verdiğim destekle başlamam gerekmez. 22 Ağustos 2006’da yazdığım “MEHMETÇİK, LÜBNAN'A MI?”, 30 Ekim 2007’de yazdığım “TÜRKİYE, İSRAİLLEŞİYOR”, 20 Şubat 2007’de yazdığım “İNGİLİZ MİLLİYETÇİLİĞİ”, 05 Mart 2008’de yazdığım “MAKÛS TALİH”, 11 Kasım 2009’da yazdığım “İSRAİL Mİ, İRAN MI?” yazılarıma BirGün arşivinden bir göz atabilirsiniz. Palestinian General Federation of Trade Unions (PGFTU) – Filistin İşçi Sendikaları Genel Federasyonu’nun, dünya  işçi hareketi tarafından tanınmasına, üyelerinin eğitilmesine ve de seslerinin dünya işçi sınıfı platformlarında duyulmasına karınca kararınca katkım olmuştur. Yıllardır takip ettiğim ve destek verdiğim Filistin Halkı’nın mücadelesi yüzünden de, başımın epeyce belaya girmişliği var!

GÜNÜMÜZDEKİ PRATİK SORUNLAR
NELERDİR?
İşin tarihi ve politik köklerine fazla girmeden, bugün içinde olduğumuz dünyada Filistin Halkı ile İsrail Halkı arasında çözülmesi gereken ve İsrail’in neredeyse bir devlet politikası olarak çözülmesini önlediği 3 ana sorun var.
1) Kurulduğu günden beri, Filistin’in topraklarını gasp ederek, İsrail’in sınırlarını defakto genişleten İsrail Hükümetlerinin “yeni yerleşim” politikaları.
2) Doğusu hâlâ bir Arap şehri olmaya devam eden Kudüs’ün, kurulacak bir Filistin Devleti’nin başşehri olması.
3) İsrail’in kurulması ve o günden bugüne değişik İsrail Hükümetlerinin istikrarlı genişleme politikaları sonucu, yerlerinden ve yurtlarından edilmiş, çoğu dünyanın değişik köşelerinde sığınmacı Filistinli göçmenlerin yurtlarına dönmesi.
Görüleceği gibi, bu üç ana sorun da “toprak” sorunu. İsrail devlet politikası, bu üç konuda da gittikçe katılaşan bir tutum içinde; hem de kurulduğu günden beri.
BM’nin zaman zaman bu konularda İsrail’i kınayan kararlarına rağmen, genellikle Batı, özellikle de ABD bu konuların hiçbirinde İsrail’e herhangi bir yaptırım, elle tutulur bir baskı uygulayamadığı gibi bugün de böyle bir arzu veya temayülünün olmadığı açık. Batı’nın bu tutumunun ana nedeni; İsrail’in kuruluşundan ve Yahudi diyasporasının İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra büyük bir başarıyla uyguladığı “mağdur politikası”. Nazi konsantrasyon kamplarında ve İkinci Dünya Savaşı boyunca faşizme 6 milyon kurban vermiş olan Yahudiler, “Bir daha asla”, “Unutulamaz, unutulmamalı” gibi mesajlarla, sinemadan edebiyata, bilimden eğitime kadar her dalda dünyanın, ama özellikle Batı’nın kolektif belleğine, insanlık tarihinin en büyük mağdurlarının kendileri olduğunu kazımış durumda. İşte sadece bu nedenle bile İsrail’le girilecek bir insan hakları, mağdur veya hak savaşının, özellikle Batı’da kazanma şansı hiç yok.

RECEP BEY’İN HÜKÜMETİ (RBH)
HAKSIZ MI?
Recep Bey’in Hükümeti yerden göğe kadar haklıdır. Ama ondan önce Mısır, Ürdün, Suriye, Lübnan, diğer bilumum İsrail’le işi savaşa kadar götürmüş veya savaşmadan muhalefet yapmış ülkelerin hükümetleri de haklıydı! Çünkü Yahudilerin makus kaderleri bir yana, Filistinliler modern tarihin hakiki mağdurları. Bugün Recep Bey’in ve hükümetinin kurduğu dili; hem de zaman zaman ondan çok daha ağır bir dili kuran Arap dünyasının, Filistin halkının aslında bir “toprak gaspı” olan sorununa hiçbiri derman olamadı. Olamıyor.
AMA BU SEFER DÜNYA KAMUOYU,
NATO, HATTA OBAMA RBH’Yİ
DESTEKLİYOR; BM GÜVENLİK KONSEYİ “BAĞIMSIZ SORUŞTURMA İSTEYEN”
KARARA İMZA ATTI!
BM’nin tarihini biraz bilenler, hemen şunu hatırlayacaklar: BM’nin bir ordusu yok. Kore Savaşı’ndan başlayarak, bugüne kadar askeri çözüm isteyen bütün kararlarını, fiiliyata dökecek bir askeri güce hep ihtiyacı oldu. İsrail, 2005’ten beri artık işgal etmediğini iddia etse bile, bugün Gazze üzerine abluka uygulayan bir devlet. Sorun da zaten buradan çıkmıyor mu? Velev ki BM, yarın Gazze ablukasını illegal ilan etse ve kaldırılmasını istese (ki, bu çok zor bir velevdir!); BM adına bu kararı, hangi ordu yerine getirecek? Bosna’da olduğu gibi NATO mu? Batı’nın böyle bir işe girişmeyeceğini; girişemeyeceğini yukarıda izah ettim. Peki Türk ordusu mu, Gazze’yi İsrail işgalinden, ablukadan kurtaracak?

NEDEN OLMASIN? YAPAMAZ MI?
RBH diplomatik olarak dünya kamuoyunu böyle bir noktaya getirip, böyle bir çılgınlığı göze alsa bile işi çok zor. Margeret Tahtcher, gariban Arjantin’e karşı bir donanma düzüp Malvinas’ı basmıştı, ama önce ABD’nin ve NATO’nun desteğini almıştı. Arkasında tek vücut olmuş bir kamuoyu ve emrinde yıllardır yıpratmaya değil, güçlendirmeye çalıştığı morali yüksek bir ordu ve donanma vardı! En önemlisi; ordu ve donanmasının teknolojisinin önemli bir kısmı Arjantin’den gelmiyordu! Askeri uzman değilim ama bir İsrail-Türkiye çatışmasında, nükleer silah sahibi de olan İsrail’in Türk Ordusu’na, 1967’de Araplara yaptığının aynısını yapacağını düşünmek çok zor değil. Yoksa o güne kadar, İran’ın da nükleer bomba üretebileceği mi düşünülüyor?

KURGUBİLİM OLDU
Görüyorsunuz sevgili okuyucular, hepimizin kulağına hoş gelen Recep Bey’in ve hükümetinin bugünlerdeki dilini, fiiliyata dökebilmesi kurgubilime dönmeye başladı. Dişsiz bir dış politika da, zaten kurgubilim olmaya mahkûm bir şey. En önemlisi, şimdi onların da tabii ki kulaklarına hoş gelse de, uzun vadede makûs talihli Filistin halkının faydasına bir şey değil. Recep Bey hoş konuşuyor ama boş konuşuyor.

SEN BUNLARI DÜŞÜNEBİLİYORSUN DA, RBH BİLMİYOR MU? PEKİ, NE OLUR?
Tabii biliyor. Türk milletinin gururu okşanır. Arap dünyasında, Recep Bey kahraman olur. Gandi’nin rüzgârı kesilir. Krizi yeterince uzatabilirlerse, AKP üçüncü dönem hükümet olmak için yeniden seçilir. Filistin halkının makûs talihi devam eder.


Etiketler: yaşam, siyaset
nefret