25/07/2008 | Yazar: Kaos GL



Ingar Dragset ve Michael Elmgreen, on yılı aşkın süredir birlikte çalışıyor ve mimari, tasarım ve farklı mekan açılımları olan işler gerçekleştiriyor. Birlikte yaşadıkları ve çalıştıkları yıllardan sonra hem ortak üretim hem de queer kültür hakkında söyleyecekleri çok şey var...

"Good Gangsters" adlı küratöryel kolektifi kuran ve şu aralar Taipei Güzel Sanatlar Müzesi'ndeki sergilerine hazırlanan Adnan Yıldız ve Esther Lu Berlin'de bir öğleden sonrasını sanatçı kolektifi Ingar Dragset ve Michael Elmgreen ile birlikte paylaştı.



Malmö Konsthall'daki serginizdeki bir yerleştirmede, balmumu bir heykel yerde arkası dönmüş yatıyor, bize bir ergenin yatak odasına dalmışız hissi veriyordu; ayrıca bilgisayar internete bağlıydı ve ekranda gayromeo.com sitesi açıktı, neden?

Gayromeo, Avrupa'daki en büyük gey olayı. Hatta bizim balmumu figürümüzün de bir profili var orada. Bu balmumu heykelin bir resmini çekip, bir İnternet profili oluşturduk. İskandinavya ve Almanya'dan abazan erkekler bu tipe İnternet'ten yazabiliyordu. Arzularını, onun projekte edilmiş kimliğine yansıtabiliyorlardı. Dünyanın farklı gey çevrelerinden çekilmiş fotoğraflar var sergide, gerçekliğin başka katmanları; sahte bir gardrop ve elbise parçaları...

"Beyaz küp" denen şeyle çok uğraşıyorsunuz. Kurumsallaşma kavramını düşünürsek, beyaz küp dediğimiz sergi mekanları izleyici ile iş arasındaki ilişkiyi nasıl etkiliyor?

Bizim için, beyaz küp her zaman sanat kurumuna dair bir mesele değildi çünkü. Profesyonel olarak dahil edilmeyen izleyici için bu tartışma ne kadar ilginç olabilir ki? Bizim için beyaz küp kamusal alanın ne olduğuna dair naif algının uç bir örneğini teşkil ediyor; bir odayı beyaza boyamak, yeri gri yapmak onu nötr yapar mı? Bu fikir nereden geliyor? Kimin icadı bu? Kime göre nötr? Neden? Kişisel ve kültürel izlerin silinerek bir şeyin-yerin daha demokratik hale getirilebileceği fikri neye tekabül ediyor ki? Bize göre beyaz küp kamusal alanda olup bitenin tamamıyla uç bir örneği. Biz zaten bunu sorguladığımız sürecin devamında, benzer bir şeye (izler silinince daha demokratik olunacağı fikrine) rastlayabileceğiniz hastaneler, hapishaneler, kamusal meydanlar ile ilişkili olarak da çalışmaya başladık. Müze bağlamında bu tartışma daha önceden açılmış ve artık kurumsallaşmış. Serpentine Gallery’de gerçekleşen, ‘The Welfare Show’ başlıklı sergimizde temel sorumuz olarak bu durumu ele aldık. Sergi mekanı daha önceden de zaten, bekleme odası, hastane türü bir kurumsal mekana benzemeye başlamıştı. Beyaz küpün içinde ve kurumsal eleştiri içerisinde süre giden bu büyük tartışmaya biraz ara vermek istedik. Herhangi bir şeyi/yeri daha katı, soğuk ya da daha temiz hale getirdiğinizde onun daha demokratik, daha nötr ya da daha açık olarak algılanmasının ne kadar saçma bir şey olduğunu göstermek istedik. Bu şekilde daha demokratik olmuyor.



Sergide herkesin sahip olduğu, bir tür üniforma gibi, bir çift jean yerde duruyor; bu çok romantik değil mi?

Aslında o bizim ilk işlerimizden biri. Beraber çalışma pratiğimizde en en başta ürettiğimiz, işin performatif kısmına doğru ilerleyen bir aşama oldu. O aşamada, çoğunlukla sadece performans yapıyorduk. Beraber yaptığımız ve daha sonra performanstan giderek uzaklaştığımız işlerden biri, ama tabii ki bir eylem var. Eylemin nasıl gerçekleştiği bir soru, performatif bir eylem olarak. Eylem/faaliyet izleyicinin kafasında nasıl devam ediyor ve şu anda nerede-nereye doğru gidiyor?

‘arka sokak ibneleri olarak büyüdük’



10 senelik bir ortak tarihten sonra beraber çalışmak nasıl bir şey?

Yalnız olmaktan çok farklı. Tartışmalarımız başlarda daha çok laf kalabalığı gibi bir şeydi, zamanla uyumlu bir şekilde sallanır hale geldik. Eğer bir şey oradaysa, ikimiz de biliyoruz ki o oradadır. Eğer değilse, olmadığını da biliyoruz. Tabii ki her zaman da böyle olmuyor. Bazen birimiz bir fikir ile geliyoruz, diğeri o fikrin iyi mi yoksa kötü mü olduğunu mutlaka biliyor oluyor, yani süreç bir tür çifte sağlama gibi işliyor. Aslında ikimizin de herhangi formel bir sanat eğitimi yok. Biz sanat dünyasına arka kapıdan girdik. İkimiz de arka sokak ibneleri olarak büyüdük, ki bu bize birçok şeyi verili olarak alamayacağımızı öğretti. Beraber çalışmaya başladık çünkü beraber bir şey yapmak istedik. İlk 5-6 yıl boyunca tek kuruş kazanmadık. Ailelerimiz ve arkadaşlarımız vaktimizi boşa harcadığımızı düşündü.

İşleriniz mekan hafızasıyla da ilişkili olduğundan, gey/lezbiyen kulüpler ya da karanlık odalar ile örneklendirebileceğim yeni mimari gerçeklikler, queer mekan politikaları konusunda ne düşünüyorsunuz?

Dünyada artık çok fazla 'normal kabul edilen' mimari birim kalmadı. Tam olarak tanımlanmamış ya da kabul edilmemiş; bizim terim olarak "arada kalmış/ara mekan" olarak tariflediğimiz yerlerden de fazla yok. İnsanların elinde nasıl davranmaları gerektiğine dair yazılı bir malumat olmasa da, onlar nasıl davranacaklarını biliyor. Doksanlarda, queer mekanın mimari anlamda tanımlanabileceğine dair bir inanç vardı.

Evet, soru da oradan geliyordu. Ya bugün?

İnsanlar başka tür yapılar inşa etmeye başladı. Bir fabrika (factory) ya da fag-tory ile ne yapabilirsin, bunlar birbirinden farklı fikirler. Bazı mekanlar kaç farklı şekilde kullanılabilir, nasıl kullanılıyor ve dönüşüyor, ne kadar hareketliler... Kamusal ve özel alanı ayıran sınırlar, çalışma alanı... Bugün o kadar tanımlı değil, neredeyse tanımı bozulmuş belki. Her neyse... Bugün hiç kimse evinde şeffaf bir duşa kabini olan birinin gey olduğunu düşünmez. Queer mekan daha çok, mekanın bir tür "sapkın" kullanımıyla ilgili bir şey. Mesela Berlin'de Yossi'nin stüdyosu Basso (http://www.basso-berlin.de) bu tür bir mekan; öyle göründüğü için değil, izleyicisi, farklı etkinlikleri ile... tanımsız olduğu için. İçeri dalabileceğin bir yer, kapısı açık.
Adnan Yıldız&Esther Lu
Not: Görseller (Dragset & Elmgreen) sanatçıların izniyle kullanılmıştır.


Etiketler: kültür sanat
nefret