06/01/2014 | Yazar: Selçuk Candansayar

Bu sürecin sonunda dinin siyasetten ve kamusal alandan bir daha dönmemek üzere çekilmesi ve bireyin özel alanına yerleşmesi mümkün olabilecek gibi.

Siyaset, cemaat, medya, emniyet, yargı elemanları debelendikçe ‘ucuz roman’ karakterlerine daha çok benzemeye başladılar.

Rezilliği bile ucuzlatabilmeyi ise AKP medyası başarmış durumda. Birbirleri hakkında yazıp çizip, söylediklerine bakınca tiksinmemek elde değil.

İlke, ahlak, vicdanın beş paralık değeri yoktu artık esamesi bile okunmaz oldu. Hele medyada bir gün önce canciğer kuzu sarması olanlar ertesi gün kedi köpek kavgasına tutuşabilirlerken, ‘koca koca’ adamlar (hakkaten pek kadın yok aralarında) koca koca sanılan başka bazı adamlara aleni fırça atabiliyor, fırçayı yiyenler, yok canım bana söylemedi ki, diye kaçak güreşe soyunabiliyorlar.
 
En komik olanlardan biri Arınç’ın twitter kullanan partililer için mahallenin huysuz ihtiyarı tadındaki, ‘çıt çıt çıt, ne oluyor elinin körü oluyor’ (içinden geçen belki de ‘ebenin ki oluyor’du) azarına bir AKP vekilinin çıt çıt çıt diye twit atması oldu.
 
Ortaya çıktığı ve hızla yayıldığı iddia edilen ‘devlet krizi’, (sanki devletin varlığı bizatihi kriz demek değilmiş gibi) iktidar aygıtının elemanlarına bir haylazlık fırsatı vermiş durumda. Kimsenin kimseyi, hele de RT Erdoğan’ı salladığı yok.
 
Erdoğan’ın ayakta kalabilmek için Ergenekon, Balyoz ve o minvaldeki tüm davalardan vazgeçmeyi göze alacak hale gelmesi, düne kadar değil adını anmak yasadışı örgüt muamelesi yaptığı Türkiye Barolar Birliği’nden medet umar olması, korkusunun büyüklüğünü ve kapıldığı dehşetin felç edici etkisini gösteriyor. Handiyse Silivri önünde ‘adalet’ diye haykıracak aşamaya gelmek üzere.
 
Tabi bu varkalım manevrasından iktidarını ve tekliğini berkiterek çıkma olasılığı da var. Kürt milletvekillerinin bir anda serbest kalabilmelerine benzer olarak yıllardır cezaevlerine kapatılmış olan diğer siyasi mahkûmlar da çıkıverirlerse, Erdoğan kendisini ‘özgürleşmenin teminatı ve bedeli’ haline getirebilir.
 
Açıkçası dışarıda elini kolunu sallayarak ahkâm kesenlerin cezaevlerindekilere söyleyebilecekleri tek laf, getirebilecekleri tek ahlaki eleştiri olamaz. Mahpustan kahramanlık beklemeye dışarıdakinin hakkı yok.
 
Bütün bu kargaşanın ardında henüz bir tohum halinde olsa da çok önemli bir değişim süreci filizlenmeye başlamış durumda. Belki de iyimser olmak için en asli neden de bu.
Türkiye halkları din üzerinden siyaset yapmanın ne demek olduğuyla somut olarak yüzleşme fırsatını yakalamış durumdalar. Üstelik bu fırsat siyasetin de ötesinde ‘din’ denen olgunun gündelik hayattaki karşılığının ne olduğunu da çırılçıplak ortaya sermeye başladı.
 
AKP ve Cemaat arasında süre giden kavganın ‘doğan görünümlü şahin’ misali ‘dindar görünümlü rant’ kavgası olduğu her geçen gün biraz daha ortaya seriliyor. Burada önemli olan bu hakikati sıradan sokaktaki insanın da doğrudan deneyimlemeye başlamış olması. İki tarafın birbirlerine yönelttikleri suçlamalarda dini kullanmaları, dinin ne demek olduğunu ve neye yaradığını da ortalığa saçıyor.
 
İki tarafın da bu anlamda takkeleri düşüyor ve düşen takkeyi alıp başına koyacak kimse kalmıyor. Bu sürecin sonunda dinin siyasetten ve kamusal alandan bir daha dönmemek üzere çekilmesi ve bireyin özel alanına yerleşmesi mümkün olabilecek gibi.
Garip gelebilir ama bu günlerde aslında gündelik hayatın ve birey zihninin sekülerleşmesi sürecinde önemli bir merhaleden geçmekteyiz.
 
Epey önce Türkiye’nin uluslararası kapitalizmin ‘dindar demokrasi’ deneyinin laboratuarı olduğunu yazmıştım. Deney başarısızlıkla sonuçlanmış gibi. Ama deneyin beklenmedik etkisi Türkiye’ nin sekülerleşmesi olacağa benziyor. 

Etiketler:
İstihdam