07/10/2011 | Yazar: Umut Güner

Halil Kandok dönem dönem çok iyi yazılar yazan bir arkadaşımız, en son yazısı ise bence politik olarak ‘yanlış klişelerle’ dolu ve sadece önümüzü tıkayacak nitelikte bir yazı.

kaosgl.org’da bazı köşe yazarlarının hiçbir yazısını kaçırmadan takip ediyorum bazı yazarları ise kaosgl’nin sunuşuna bağlı olarak okumaya çalışıyorum. Halil Kandok dönem dönem çok iyi yazılar yazan bir arkadaşımız, en son yazısı ise bence politik olarak “yanlış klişelerle” dolu ve sadece önümüzü tıkayacak nitelikte bir yazı. Facebook fan sayfasındaki yorumları okuyunca yazıyı okumaya karar verdim.
 
Köşe yazısı olduğu için başlığın ne dediğine ve başlığın genel olarak yazının bütünüyle ilgili olup olmadığına takmayacağım.
 
“Eşcinsel” kelimesini homoseksüelin Türkçesi olarak “temiz” bir kelime olarak nitelendiriyoruz ve kullanıyoruz, ancak kullandığımız yere dikkat etmek gerekiyor, çünkü toplumun algısında “eşcinsel” deyince çoğu zaman “lezbiyen, gey, biseksüel ve transeksüeller” değil genel de erkek eşcinseller ve kadın transeksüeller anlaşılabiliyor. Bu yüzden lezbiyenler eşcinsellikten bahsederken, eğer erkek eşcinselliğinden bahsediliyor ise “erkek eşcinseller” ya da “gey” ifadesini kullanılmasını genel olarak eşcinsellikten bahsediyorsa ve her iki cinsi kapsayan şekilde kullanılıyorsa da “kadın ve erkek eşcinseller” ifadesinin kullanılması konusunda hem fikiriz.
 
Halil sonrasında erkek eşcinselliğinden bahsedip, “eşcinseller” diye genelleme yapıyor. Bu sorunlu bir ifadeyi beraberinde getiriyor. Bu arada, dilin politik bir şekilde kurulduğunu söyleyen ve seksizimden, militarizmden, homofobiden ve transfobiden arınması için mücadele eden bizlerin, birbirimizin taleplerine kulak vermesi bir zorunluluk olduğunu unutmamak gerekiyor.
 
Yazıyı okuduğum da kavramlar birbirine girmiş durumda, ancak şundan çok net bahsedebilirim ki Halil’in yazısı eşcinsellikten bahsetmiyor, “gey” olma ya da olamama hali üzerine yazılmış bir yazı.
 
Eşcinselliğe ilişkin tek tipleştirilmesine karşı çıkan insanlar olarak, eşcinselliğe belirli özelliklerin atfedilebileceğini, belirli starları sevmenin, örneğin spor sevmemin ama modayı takip ediyor olmalar gibi genelleme yapmanın imkânsız olduğu noktasında sanırım hepimiz ortaklaştık.
 
“Soruların tamamını bilmiyorum ama haberden okuduğum kadarıyla eşcinsellerin neredeyse tamamına yakınının ilgi alanına giren veya ilgisiz kaldığı konularla ilgili. Şarkıcıları ikon haline getiren, bastırılmışlıklarını küpe, saç tokası, fular gibi aksesuarlarla dışarıya yansıtan, daha çok sanatsal konulara ilgi duyan, hırs ve mücadele oyunu olan futbolun dışında kalan, metroseksüel kılıfıyla bakımlılığını meşrulaştırmaya çalışanlar eşcinseller değiller mi?”
 
Biz elimizden geldiğinizce ve dilimiz döndüğü kadarıyla eşcinselliğin belirli davranışlara ve tutumlara indirgenemeyeceğini, insanların çeşitliği oranında eşcinselliğin, biseksüelliğin, transeksüelliğin kurulumunun da çeşitlenebileceğinin altını çiziyoruz. Ve “tektipleştirme” sonucu belirli davranışların “gey”liğe indirgenmesine de karşı çıkıyoruz. Hayatımda hiç küpe takmadım, saçlarımı 3 numaranın dışında asla kestirmedim, fular gibi aksesuarlardan her zaman rahatsız oldum”  bunların bende olmaması benim “gey” olmadığım yada “metroseksüel” olmayacağım anlamına gelmez.
 
Bunun yanında, “meteroseksüellik” olma halini de toplumsal cinsiyet rollerinin kurulumu ile açıklamıyor muyuz? Doğal olarak erkekliğin de kadınlığın da kodları ve bu kodlara yüklenen roller de değişebilir demiyor muyuz? Ayrıca bütün metroseksüellerin, eşcinselliğini gizlemeye çalışan hetero bozuntuları olduğunu iddia etmek, eşcinselliği de heteroseksüelliği de tek “tipleştiren” bakış açısının uzantısı olamaz mı?
 
“Eğer eğer eşcinsellik denilince küpe veya futbol sevmemek gibi durumlar algılanıyorsa, bırakın kendimizi o şekilde kabul ettirelim. Önce bir kabul ettirelim de, eşcinsel kültürü şekillendirmeyi bilahare düşünürüz.”
 
Kaos GL’in ilk yıllarında, İngiltere’deki aile grubunu tanıtan bir yazı vardı. Bu yazıda, ebeveynler, “onlar değişmedi, biz değiştik” diyorlardı. Aslında bizim de mücadele hattımız “kendini kabul ettirmek” üzerinden değil tam tersi, kendi varoluşumuzu dayatma ve bu dayatmanın meşruluğu üzerinden ilerledik. “kendimizi kabul ettirmeye” hiç çalışmadık ve tam tersi bizi indirgemeye çalıştıkları tektip rollere sığmayacağımızın altını çizdik. 
 
“eşcinselliği bilindik anlamdaki feminenlikten kurtarmaya çalışarak da heteroseksizme hizmet etmiş olmayacak mıyız?”
 
Buradaki temel sorun, “gey” olmanın altın kuralı olarak, feminenlik üzerinden bir genelleme yapılması ve maskülen geylerin, maskülen olmak için çabaladıklarını ve bazı geylerin de maskülenmek için çabaladığını iddia etmek, pek ala arzusu hemcinsine dönük biri olarak arzu nesnesine benzemek olarak bile okumak mümkün olamaz mı? Şu sürekli değersizleştiren hayatlarımız boyunca, cinsel yönelimlerimizin nedeni, nasıl kurulduğu üzerinden “sorun” tespiti yapılmıyor mu? Aynı hatayı burada tekrar edilmiyor mu? Gey olmanın “samimiyetini” kimsenin sorgulayabilmek kimsenin haddi değil, kişi sadece kendini sorgular, bir başkasının samimiyetini sorgulamak ve bunun üzerinden mağduriyet hiyerarşisi kurmak sadece ayaklarımızın altındaki meşru zemini kaydırır ve hep birlikte heteroseksizmin dipsiz kuyusuna yuvarlanırız.
Tabii bu paragraftaki en temel sorunlardan biri de “travesti ve transeksüellerin eşcinsel nefretine maruz kalmaları” dünyanın her yerinde trans bireyler kendilerine yönelik şiddet ve nefretin kaynağının yani heteroseksizmin translara yansımasını “transfobi” olarak nitelendiriyorlar. Biz de artık transların yaşadığı şiddetin adını koymaktan imtina etmekten vazgeçmeliyiz.
 
“Maskülenlik daha bir eşcinsellikten kaçış noktası oluyor ve koruyor eşcinselleri heteroseksizmin şiddetinden, nefretinden ve ayrımcılığından. Hatta bir çoğu kendini eşcinsel bile kabul etmeyerek, eşcinsel ilişkiyi bir tür cinsel çeşitlilik olarak görüyor. Bu da haliyle heteroseksizmi besliyor, eşcinselleri daha bir içsel homofobik yapıyor.  Aileler de bu durumu destekliyor, hiç olmazsa çocukları "karı gibi" olmadıkları için.”
 
Mağduriyet hiyerarşisini tersinden kurduğumuz zaman “teoride” eyvallah diyebiliriz ama hayatlarımız da bunun karşılığı var mı? Heteroseksizmin eşcinsel erkekliğini erkeklikten saymaması ve tehdit olarak algılamasını nasıl açıklayacağız. Ahmet Yıldız tanıdığım en maskülen eşcinsellerden biri idi ve babası onun “karı gibi” olmadığını biliyordu ama onu öldürmedi mi? Tabii kendini eşcinsel olarak adlandırmayan ve kendini eşcinsel olarak adlandırmadığı için heteroseksizm duvarına sırtını dayayan kendini “halk” arasında “oğlancı” olarak nitelendiren yurdum insanından bahsediyorsak o ayrı bir mesele ama onu da çürütecek kocaman bir “Bülent Ersoy” örneğimiz yok mu, “ablan kurban olsun” diyerek trans olmasına rağmen translığını inkar ederek heteroseksizme sırtını dayamıyor mu? Aslında meselenin maskülenlik ya da efeminelik, kadınlık yada erkekliğin ötesinde, kendini adlandırmaya yönelik bir sorun tespiti yapmak bizi rahatlatabilir.
 
Hem içinde transseksüellik barındırmayan kaç tane eşcinsel var ki hayatta. Bundan kaçınmak da bir tür homofobidir. Bazı gerçekleri bastırarak eşcinsel nefreti körüklemenin hiçbir anlamı yok. Her türlü şeklini sevelim eşcinselliğin. Önce kendi kapımızın önünü süpürelim, yanlışlar zamanla elenecektir kendiliğinden zaten.
 
Benim içimde bir transeksüel var mı bilmiyorum? Ama benim içinde bir transeksüel olduğunu söyleyen ses bana hiç yabancı gelmiyor? Eşcinselliğin transeksüelliğin bir alt basamağı olduğunu söyleyen sese çok benziyor. Trans kadınlarla eşcinsel erkeklerin ortak sorunları deneyimlediği bir gerçek ancak bu gerçek “eşcinsel” kelimesini çatı bir kelime haline dönüştürmek kadar sorunları görünmez kılan bir yaklaşım.

Bir de eşcinseller "toplum kabul etmez" diye tutturmuşlar gidiyorlar. Toplum dediğiniz kim? Uzaydan gelmiş apayrı bir oluşum mu? O toplum dediğin homofobiyi yaratan senin-benim gibi eşcinselliğiyle barışamamış ve bunu kendinden kaçarken dışarıya, özellikle açık eşcinsellere, kendi eşcinsellikleri ortaya çıkmaması için nefret olarak yansıtan bastırılmış veya gizli eşcinseller. Hiç eşcinseller kendilerine soruyorlar, kendilerini sorguluyorlar mı kabul edilmiş cinsel yönelim ve cinsiyet kimliklerinden niye nefret etmediklerini? Çünkü kadınlık veya erkeklikle ilgili bir problemleri yok ki. Ben şimdi eşcinselliğinden utanmayan ve eşcinselliğiyle barışık biri olarak homofobi kurbanı olsam bile heteroseksüellikten niye nefret edeyim ki? Çünkü içimde başka cinsel yönelimlerle ilgili bir problemim yok. Eşcinselliği kabul etmeyenler de gizli eşcinseller, eşcinsellikten nefret edenler de. İnsan önce kendi beğenmediği tarafların yansımasından nefret eder. Eşcinsellikle uzaktan-yakından alakası olmayan kişiler en fazla eşcinsellere duyarsız kalabilirler, kalkıp da nefret politikası gütmez.
 
Nefretin kaynağını tek başına gizli eşcinselliğe indirgemek(burada sanırım aynı zamanda gizli biseksüeller ve gizli translardan da bahsediyor) 20 yıldır verdiğimiz mücadelenin hem teorisine hem pratiğine aykırı. Biz nefret ideolojisinin kurulumu ve nefret ortamına dikkat çekmeye çalışıyoruz. Nefret suçlarını işleyen kişilerin kiminle yatağa girdiği ya da giremediği ile ilgilenmiyoruz.  Eğer nefret suçlarını sadece cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine indirgemeden ele aldığımız da etnik ve dini azınlıklar ve diğer gruplar üzerinden sorun daha iyi anlaşılır. Yani Hrant Dink’in katili gizli Ermeni olduğu için öldürmedi Hrant’ı…
 
Benim erkeklerden ve kadınlardan neyim eksik ayol! Erkekse sapına kadar erkek, kadınsa dibine kadar kadınım, daha ötesi var mı! Erkekler nasıl dünyayı penislerinin üstünde döndürüyorlarsa, kadınlar nasıl memelerini gere-gere hava atıyorlarsa, ben de eşcinselliğimle gurur duyuyorum.

Toplumsal işleyiş açısından, erkekler dünyayı penislerinden ibaret sanıyor olsalar ve toplumsal yapı hetero erkeklerin penisler üzerinden şekilleniyor olsa da kadınlar için aynı şeyin geçerli olmadığını sanırım unutmamak ve hep akılda tutmakta yarar var. Kadınlar göğüslerini gere gere gezemiyorlar, daha çok değil bundan 4-5 yıl önce “geceleri de istiyoruz sokakları da” diye 8 Martta sokağa çıkmışlardı. Şu günlerde her gün 3 kadının cins-kırıma uğradığı bir zamandayız. Kadınlar gururla memelerini geremiyorlar yani uzun lafın kısası. Ama tabii ki insanlar cinsel yönelimlerini ve cinsiyet kimliklerini kurarken kendini güçlendirmeye ihtiyaç duyabilir. Ancak bunu yaparken de başka bir grupla kıyas üzerinden değil de kendi varoluşu üzerinden ilerleyebilir.
 
Kadınları kamufle olabilmek için eşcinselliklerine alet ediyorlar.
 
Eşcinsellerin evlenerek, cinsel yönelimlerini gizledikleri üzerinden bir genelleme yapmak mümkün değil, biz bu sorunu genelde eşcinsellerin evlenmek zorunda bırakılmaları üzerinden tanımlamayı tercih ediyoruz.
 
Demek istediğim eşcinseller de tembelliklerinden ve kolaycılıklarından dolayı gizli eşcinsel olmanın yollarını fırsat olarak değerlendirip, eşcinselliğin yok sayılmasına katkı sağlıyorlar. Hem de kadınlara haksızlık yaparak. 

“Gizli eşcinsel olmak”ın heteroseksist sistemi besledikleri üzerinden bir tespit yapmak yerine, eşcinsellerin açılmalarının önünde ciddi engeller olduğunu, bunun da eşcinsellerin açılmasının ve kendilerini gerçekleştirmelerine engel olduğunu söylemekle yetinebiliriz.
 
Halil’in yazısı, sorun olarak doğru şeylerden bahsetse de sorun kaynağı olarak tariflediği nedenler aslında bizim gerçekliğimi yansıtmadığının altını çizmek gerekiyor. Tabii ki bu durum da sorumluluğun sadece kaosgl.org’un editörlerinde değil, okurlarında da olduğunu unutmayarak birbirimizi besleyebiliriz.

Etiketler:
nefret