02/01/2019 | Yazar:

Sağ popülist söylemin LGBTİ+ öznelerini içeren politik hamlelerinin queer hareketi ile bağının neden bütünsel bir zeminde kurulamayacağının altı tekrardan çizilebilir.

Pim Fortuyn 2002 yılında kendi adını taşıyan “Pim Fortuyn’un Listesi” adlı hareket ile Hollanda genel seçimlerine hazırlandığı dönemde, öne çıkan açıklamaları İslam’ın geri kalmış bir kültür olduğu ve içerdiği düşmanca temalar nedeniyle tolerans üzerine kurulu Hollanda toplumunun yapılarıyla uyuşmadığı üzerineydi (Sunier & Ginkel, 2006). Açık bir eşcinsel olan ve LGBT[1] hakları savunucusu kimliğini ön plana çıkaran Fortuyn, ülkede yaşayan Müslümanların sosyal özgürlükleri kısıtladığını iddia ederek, iktidara geldiklerinde ülkeye gelecek Müslüman göçün sıfıra indirileceğini ve Hollanda’da ırkçılığı yasaklayan maddenin kaldırılacağını vaat ederek medyanın ilgisini çekmişti (Lunsing, 2003). Siyasal bir kişilik olarak sağ popülist diskurun sloganlarına ve politika önerilerine hâkim olan Fortuyn, seçimlere dokuz gün kala suikasta uğrayarak yaşamını kaybetti, ancak hareketi olan kendi listesi ülke genelinde seçmenin %17’sinin desteğine ulaşarak Hollanda’da o tarihe kadar Müslüman karşıtı bir partinin aldığı en yüksek oy oranına sahip olarak hükümette koalisyon ortağı olmayı başardı. Hareket, kısa bir süre sonra kendi arasında iç çekişmelere konu olup dağılsa ve daha sonraki seçimlerde siyasi arenadan tamamen kaybolsa da Pim Fortuyn ve listesi, LGBT hakları ile Müslüman karşıtı sağ popülist söylemi bir arada sunan ve kitlelerin geniş anlamda ilgisini çeken ilk büyük çaplı siyasi hareket olarak yerini aldı. Seçimin ve olayların yaşandığı bu dönemde, aşırı sağ ve Müslüman karşıtı siyasi hareketler Avrupa siyasetinde birer “anomali” olarak adlandırıldığından ve dönemsel çeşitli parametrelerle bu tür hareketlerin kısa süreli olacağı düşünüldüğünden, Pim Fortuyn ve onun partileşme hareketleri siyasal tartışmalarda daha çok medyatik yönleriyle ele alındı ve ayrıntılı olarak bu söylemin izdüşümleri incelenmedi.  

Mudde ve Kaltwasser tarafından zayıf-merkezli bir ideoloji olarak tanımlanan sağ popülizm; milliyetçi, yerli ve otoriter politikaların bir kesişimi üzerinde siyasi söylemini oturtan partiler tarafından temsil ediliyor (2017). 90’lı yıllarda örnekleri birçok Batı demokrasisinde görülen sağ popülist partiler, özellikle 2008’de yaşanan finansal krizin ardından güçlendi ve halk tabanından geniş destek bulmaya başladı. Ekonomik alanda kemer sıkma politikalarına karşı çıkan ve özellikle, göç eden Müslümanların yaşanan kriz ortamına davetiye çıkardığını savunan aşırı sağ partiler, bulundukları ülkelerde Avrupa Birliği (AB) üyeliğinin kendisi olmak üzere ortak göç politikası, serbest dolaşım gibi birçok AB düzenlemesine de savaş açmış durumda. Neredeyse tüm Orta ve Kuzey Avrupa demokrasilerinde hızla parlamentolara girmeye başlayan bu partilerden Ulusal Cephe’nin başkan adayı Marinne Le Pen’in 2017 seçimlerinde ilk turda %20’den fazla oy alması, yine 2017 yılında Almanya için Alternatif Partisi’nin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’da göçmen karşıtı meclise girebilen ilk parti olması ve 2018’de İtalya’da yapılan seçimlerle Salvini liderliğindeki partinin hükümet ortağı olması sağ popülist siyasetin Avrupa’da yakaladığı en büyük başarılar arasında sayılabilir (Election Results, 2018).    

Batı demokrasilerinde hızla siyasetin çok önemli bir öznesi haline gelen queer[2] hareket, kendisini ekseriyetle özgürlükçü, sol ve sosyal liberal partiler ve görüşler etrafında tanımlayıp örgütlese de, son yıllarda sağ popülist seçmeninin davranış özelliklerini ölçen araştırmalar ve gelişmeler Pim Fortuyn’un 2000’ler başında ortaya koyduğu queer - sağ popülizm birlikteliği tarzının Avrupa’nın çeşitli yerlerinde yükseldiğini ortaya çıkarmış durumda: Fransa’da 2015 yılındaki yerel seçimler öncesi yapılan araştırma, eşcinsel evlilikleri yasaklamayı gündemine alan tek ana akım parti olan Ulusal Cephe’nin evli eşcinsel erkekler arasında olan desteğinin genel halka oranla daha yüksek düzeyde olduğunu ortaya koydu (Chalk, 2017). Geçtiğimiz sene yine Fransa’da yapılan başkanlık seçimlerinden hemen önce Hornet’in kullanıcılarıyla yaptığı araştırmada ise her beş eşcinsel erkekten biri ve aynı araştırmadaki katılımcıların 18-29 yaş arasında olan grubun %45’i oy tercihinin sağ popülist aday Marine Le Pen’den yana olacağını belirtti (2017). Bununla birlikte, tarihte bir sağ-popülist partinin ilk açık lezbiyen lideri olma özelliğine sahip Alice Weidel, seçim çalışmaları esnasında yaptığı bir konuşmada bir eşcinsel olmasına “rağmen” değil, tam aksine bir eşcinsel olduğu “için” Almanya için Alternatif Parti’sinde olduğunu ve bunun en temel sebebinin ise Almanya’daki eşcinsellerin güvenliğini en çok Müslüman göçmenlerin tehdit ettiğini belirterek açıkladı (2017). Partisinin 2017 yılında Almanya’da yasalaşan eşcinsel evliliklere karşı olan tutumunu destekleyen Weidel, aynı zamanda Alman toplumunda kimsenin cinsel yöneliminden dolayı endişe duymamasının gerektiğini ve bu endişeye en çok sebebiyet veren “Müslüman çeteler”le mücadele edilmesinin gerekliliğini vurguladı. Toplumsal açıdan ise, Almanya’da homofobinin keskin bir şekilde azalmasına karşın İslamofobinin, araştırma yapılan yıllar arasında azalmadığı gibi arttığı da saptandı (2018)[3]

Bahsedilen Batı demokrasilerinde, LGBTİ+ seçmenin sol/yeşil/liberal partilerden, sağ popülist partilere yönelmelerindeki sebepler ayrıntılı ve derin bir şekilde araştırılmamış olsa da, şimdiye kadar sayılan çalışmalarda ortaya çıkan bulgulardan en göze çarpanı LGBTİ+’ların, göçmenlerin kendi sosyal alanını daralttığı düşüncesi olarak karşımıza çıkıyor. Daha önceki on yıllar boyunca, homofobik/transfobik söylemlerin neredeyse doğal sahiplenicisi olan ve yoğunluklu olarak eril söylemli erkeklerin profilini oluşturduğu Avrupa’daki radikal sağ akımlar ve partilerin, LGBTİ+ bireyler tarafından daha “çekici” bulunmasının temel sebebinin queer temaların söz edilen toplumlarda “yerli” özellikler kazanması olarak işaret edilebilir. Başka bir deyişle, LGBTİ+ hakları Avrupa toplumunda yerleşip yaygınlaştıkça, sağ popülist partilerin gözünde queerlik, toplumun varsayıldığı özelliklerine yabancı değil, tam aksine “yerli olmayan” göçmen kültürüne karşı korunması gereken otantik bir grup olarak ortaya çıkıyor ve bu kesimlere göç karşıtı politikalar izleneceği üzerinden güvence verilmeye çalışılıyor. Söz gelimi, LGBTİ+ haklarının güdük kaldığı ve LGBTİ+’ların toplumla ilişkilenmesi açısından çeşitli sorunlara ev sahipliği yapan birçok Doğu Avrupa ülkesinde sağ popülist söylemlere özellikle Müslüman karşıtı argümanlar üzerinden tutunan lider ve partiler[4], ülkesindeki LGBTİ+’lar üzerinden bir politika üretme konusundaki isteksizliklerini korumaktalar.    

Ancak bu kurgu ve söylemin en büyük tehlikesi, LGBTİ+ ve göçmen haklarının birbirine karşıt ve birbirini doğası gereği dışlayan iki zıt kutup olarak varsayması: Genel olarak Batı Avrupa ülkelerinde konumlanan sağ popülist partiler ve onların ideologları, bir yana sadece kendi yerli kültüründen filizlenebileceğini varsaydıkları LGBTİ+’ların mağduriyetini ortaya koyarken, karşıt kampa ise çeşitli politikalar sonucu ülkesini değiştiren ve yerli kültüre sahip olmadığı gerekçesiyle suçlanan insanları koyarak onları düşmanlaştırıyor (Wielowiejski, 2016). Tam da bu sebepten ötürü, verilecek olan en iyi cevabın da karşı karşıya getirilen bu iki topluluğun birlikteliğini ve kesişimini göstermekten geçtiği düşünülebilir: Radikal sağ figürler tarafından neredeyse yok sayılsa da, Batı Avrupa’daki göçmen LGBTİ+’lar ve onların yaşamaya başladıkları toplumlarda karşılaştıkları zorluklar oldukça açık ve canlı. Bu tür örneklerin doğrudan gündeme getirilmesi ve üzerine çalışılması karşı tarafın anlatısının yapaylığını ve kendi LGBTİ+ hakları için çizdikleri çerçevenin sınırlarını ortaya koyabilir. Bununla beraber, sağ popülist hareketin, idealize ettiği yerli kültürünün, yıkılmamış olan cinsiyetçi ve LGBTİ+ fobik davranış ve tutumlarının afişe edilmesinin de yeni bir anlatı kurmak açısından faydaları olacağı düşünülebilir. Bu şekilde, hak temelli bakış açısını yansıtan LGBTİ+ temalarının bütünselliğinin neden gözden kaçırılmaması gerektiği ve bu sorunların millet ya da toplum üstü olduğu tekrardan dile getirilebilir.  

Queer hareketinin hedef noktalarından birinin cinsiyet, toplumsal cinsiyet, cinsel kimlik ve cinsel yönelim üzerinden oluşturulan kesitlerin ve yarıkların ortadan kaldırılması olduğu düşünüldüğünde; bu çabanın aynı zamanda sınır politikaları eseri doğan tanımların da anlamsızlığının ortaya konmasını öncellediği anlaşılabilir. Bir göçmeni dini ve kökeni üzerinden sınıflandırmaya tabii tutmak ve hatta LGBTİ+ haklarının karşısında konumlandırmak, hareketin varılmasını hayal ettiği düzlemin aslında belli grup ya da gruplar[5] için özcü bir şekilde gerçekleşemeyeceği düşüncesini ortaya çıkarıyor. Bundan kaynaklı olarak, sağ popülist söylemin LGBTİ+ öznelerini içeren politik hamlelerinin queer hareketi ile bağının neden bütünsel bir zeminde kurulamayacağının altı tekrardan çizilebilir.   

Referanslar 

Alice Weidel speech on AfD. (2017, September 25). Retrieved from https://www.youtube.com/watch?v=pvJ_ybwV40A

Deutsche Welle. (2018). Germany tolerant of LGBT neighbors, but not Muslim ones | DW | 16.08.2018. Retrieved from https://www.dw.com/en/germany-tolerant-of-lgbt-neighbors-but-not-muslim-ones/a-45078938

Chalk, W. (2017, April 20). Why gay French men are voting far right - BBC Newsbeat. Retrieved from http://www.bbc.co.uk/newsbeat/article/39641822/why-gay-french-men-are-voting-far-right

Election Resources on the Internet / Recursos Electorales en la Internet. (2018). Retrieved from http://www.electionresources.org/

Hornet (2017). Gay Men Under 30 Are More Likely To Vote For Marine Le Pen Than Older Ones. Retrieved from https://hornet.com/about/2017-5-3-gay-men-under-30-are-more-likely-to-vote-for-marine-le-pen-than-older-ones/

Lunsing, W. (2003). Islam versus Homosexuality? Some Reflections on the Assassination of Pim Fortuyn. Anthropology Today, 19(2), 19-21. Retrieved from http://www.jstor.org/stable/3695053

Mudde, C., & Kaltwasser, C. R. (2017). Populism: A very short introduction. New York, NY: Oxford University Press.

Sunier, T., & Van Ginkel, R. (2006). ‘At Your Service!’: Reflections on the Rise of Neo-nationalism in the Netherlands. In Gingrich A. & Banks M. (Eds.), Neo-Nationalism in Europe and Beyond: Perspectives from Social Anthropology (pp. 107-124). New York; Oxford: Berghahn Books. Retrieved from http://www.jstor.org/stable/j.ctt9qdftc.9

Wielowiejski, P. (2016). Retrieved from http://youngvoices.boellblog.org/2016/03/01/queerness-and-the-gay-friendly-right-wing-in-europe/


[1] Her ne kadar günümüzde hak temelli aktivizm queer hakları ya da LGBTİ+ hakları olarak anılıyor olsa da 2002 yılında kullanılan hali LGBT hakları olduğu için yazıda bu şekilde ifade etmeyi doğru buldum.

[2] Yazıda queer kelimesini heteroseksüel ya da cisgender olmayanların ortak kümesini tanımlamak için kullandım.   

[3] “Komşunuzun kim olmasını istemezsiniz” sorusuna, ölçülen yıllar arasında (1991-2008) eşcinseller diyenlerin oranı Batı Almanya’da %36’dan, Doğu Almanya’da ise %39’dan %13’e düşerken, Müslümanlar diyenlerin oranı ise Batı Almanya’da %25’den %26’ya, Doğu Almanya’da ise %29’dan %33’e yükseldiği ortaya çıktı.

[4] Macaristan Başbakanı Orban ve lideri olduğu Macar Yurttaş Birliği Partisi’nin bu tanıma ideal bir örnek oluşturduğunu düşünüyorum.

[5] Bu bağlamda bu grup göçmenler olmuş oluyor.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.

*Bu yazı ilk olarak Kaos GL dergisinin “Sağ Popülizm” dosya konulu 163. sayısında yayınlanmıştır.


Etiketler:
İstihdam