09/06/2010 | Yazar: Yıldırım Türker

Katil, haydut diye küfrettiğinden hâlâ silah alıyorsun.

Katil, haydut diye küfrettiğinden hâlâ silah alıyorsun. Katil, doğal olarak silahın en iyisini yapıyor
 
Gazze’ye yardıma giden gemilerin İsrail ordusunun saldırısına uğraması, AKP’nin imdadına yetişti. Erdoğan bu krizi iyi yöneterek bir seçim zaferine tercüme etmeye çalışıyor. Coşkulu bir seçim kampanyası başlattı Başbakan. Şili’den doğru verdiği demecin sükuneti şaşırtıcıydı zaten. Memleket topraklarında daha sözünü sakınmayan, daha cüretkâr bir konuşma yapacağı belliydi. Nitekim şaşırtmadı. 

Erdoğan, İsrail devletine korsan, haydut, katil ve benzeri lakapları fırlatırken İsrail’e yönelik öfkesini dillendirmek için sokaklara dökülen kalabalıklara şov yapıyor. Yoksulların kahramanlık ihtiyacını iyi biliyor çünkü. ‘One minute’e gönderme yaparken kendine iyi bir portfolyo hazırlama çabasında olduğu belli. İsrail’e açtığı yiğitlik bayrağının tarihini hatırlatırken Türkiye’nin gurur duyacağı bir başbakan resmine çalışıyor. 

Zamanında Kasımpaşa oratoryosundan Başbakan’a Davos çıkışı üstüne uyarıda bulunmuştuk: “Davos denen imparatorluk sofrasında ciddi bir tatsızlık çıkarabilmek, katilin yüzüne katilsin diye bağırabilmek kanımca kayıtsız şartsız muhteşem bir eylemdir. Lâkin, geceyarıları havaalanına koşan nümayişçi kitleler yer yutarsa da eloğlu kolay kolay yiyip yutmaz. Dün Davos’takiler, buradaki monşerlerimiz gibi bu işlerin raconunu senden benden iyi bildikleri için ellerini bellerine dayayıp, ama sen de kendine bir bak dememiş olabilirler. 

Yine de bir devletin en yüksek erki olarak muadillerinin suratına katil diye haykırıyorsan, senin suratına da aynı şekilde bağrılabileceğini hesaba katman gerek.”

Elbette bunun ötesinde hiç de sorgulanmayan bir durum söz konusu. Genç millilerin maçlarını iptal ederek, büyükelçimizi geri çağırıp birkaç ortak tatbikatı erteleyerek geçiştirilecek bir meydan okuma mıydı İsrail’inki. Elbette savaşa yönelik bir kışkırtma içermiyor bu sorum. Ama Başbakan’ın, kafamızı bozarsanız sizi ezer geçeriz mealindeki tehditlerinin İsrail devletini korkutacağına inanmak da fazla safdillik olmaz mı? Nükleer gücü, teçhizatı belli olan İsrail, öncelikle bir ordu. Bu ordu devleti, onlardan satın aldığı Heron’lar ve diğer teçhizatla ezivereceğini düşünmüyordur herhalde Genelkurmayımız da. 

Vecdi Gönül geçen gün, dört adet insansız hava aracı Heron’un teslimatında bir sorun olmadığını belirtiverdi. Kısacası, bütün bu efelenmeler, kostaklıklar boş. Kendi halkına karşı burnundan kıl aldırmayan Genelkurmay’ın da bu katil üretimi silahlara ihtiyacı var. Dolayısıyla ticaret sürecek. Ticaret sürdükçe de eli daha güçlü olan İsrail’in küstahlıkları ve vahşeti, sineye çekilecek. Devlet Başkanı Şimon Perez’in Türkiye’de demokrasiyi askerlerin koruduğuna yönelik demeçlerini hatırlarsınız. Yani İsrail, ne yaptığını gayet iyi biliyor. 

Naomi Klein, yakın zaman önce çıkan, bir önceki gibi çok tartışılacağa benzer kitabı Şok Doktrini’nde tehlikenin dökümünü çıkarmıştı. Klein, dünyanın her yerinde ‘şok doktorları’nın iktidarda olduğunu ve onların savaş, katliam ve kargaşayla beslendiklerini örnekleriyle anlattığı kitabında İsrail ekonomisinin yapısına eğiliyordu doğal olarak. Analistler Davos ikilemini çözmeye çalışırken yeni bir konsensüsün ortaya çıktığını ileri sürüyordu. “Piyasa istikrarsızlığa tam olarak bağışıklık kazanmış değil. Sürekli bir felaket akışı artık öylesine beklenen bir şey ki piyasa da kendini bu yeni statükoya uyarladı. İstikrarsızlık yeni istikrar biçimidir.” 

İsrail’in de kendisi küçük ölçekli Davos ikilemini yaşıyor Klein’a göre. Savaş ve terörist saldırılar yoğunlaştıkça Tel Aviv Borsası bu krizlere paralel olarak yükselmekte. Dolayısıyla genel olarak, global ekonominin durumu gibi, İsrail’deki politik durum tam anlamıyla bir felaket olsa da ekonomisi tarihinin en güçlü noktasında. 2007 yılının büyüme oranları Çin ve Hindistan’la yarışıyor. 

Bu, İsrail ekonomisinin savaşa ve kargaşaya dayanıklı, sağlam yapısını göstermiyor. İsrail’in, ekonomisini tam da savaş ve kargaşa üstüne inşa etmişliğinin kanıtı. İsrail, 2000’li yıllarda ekonomik gelişimini tamamıyla güvenlik teknolojilerine bağladı. Sadece 2007 yılında yerli güvenlik ürünleri satan 350 şirkete bir 30 tane daha eklenmiş. İsrail, sadece katliamcı, vahşi bir politikayı fütursuzca uygulayan bir devlet değil. Aynı zamanda da insanlığa korkunç bir uyarı. Dünya ekonomisinin savaş tacirleri ya da Klein’in deyimiyle ‘şok doktorları’ tarafından ele geçirilmiş olması, ABD’nin bütün ‘demokrasi’ dilini ve stratejisini tehdit ve paranoya örgütlenmesi üstüne kuruyor olmasının sonuçlarından biri Filistinlilerin başına gelenler. 

Sonuçta Gazze’ye yardım gemilerine saldırıp insanları katleden İsrail devleti ile Türkiye arasında askeri ve savunma sanayi işbirliğinden vazgeçemeyen devlet erkanının öfke gösterileri ve mangalda kül bırakmayan tehditlerini inandırıcı bulmak imkansız. 

Katil, haydut, korsan diye küfrettiğin güçten silah almayı sürdürüyorsun. Katil, doğal olarak silahın en iyisini yapıyor. Sen de bütün karmaşık sorunlarını 20 yaşındaki halk çocuklarından oluşturduğun müstakbel şehitler ordusuyla çözmeye niyetli olduğun için, katilinle işbirliği yapmak zorundasın. İşte bu nedenle kibirli Başbakanım, sen söylersin Arınç ağlar. Dünyanın geri kalanı da seni Keşanlı Ali Destanı’nı seyredermiş gibi seyredip kahkahalarla güler.


Etiketler: yaşam, siyaset
İstihdam