12/05/2011 | Yazar: KAOS GL

Birkaç ay öncesine kadar kimsenin tanımadığı Emine Araf, kendis

Birkaç ay öncesine kadar kimsenin tanımadığı Emine Araf, kendisini bir anda Suriye’deki devrimin sembolü olarak buldu. Araf, Ocak ayından bu yana “Şam’da Eşcinsel Bir Kız” (A Gay Girl in Damascus) adlı blogunda yazıyor.
 
Blogunda Suriye tarihini, protestoları, gördüklerini ve duyduklarını ve yaşadıklarını anlatıyor.
Araf, 36 yaşında ve Şam’da yaşıyor; en azından kısa bir süre öncesine kadar yaşıyordu. İngilizce öğretmenliği yapıyor. Annesi Amerikalı, babası Suriyeli. Dolayısıyla çifte vatandaş. Ömrünün büyük bölümünü ABD’de geçirmiş, geçen yıl aldığı iş teklifi üzerine Suriye’ye taşınmış.

Araf, blogunda tüm kimlik bilgilerini verse de yüzünü gizlemeyi tercih ediyor. Bunun nedeni gizlenirken bir yerde görülüp tanınmaktan korkması…
 
MUHALİF, EŞCİNSEL, LİBERAL
Araf’ın kendi çapında bir üne sahip olmasında bir diğer önemli etken de eşcinsel olması.
Oldukça açık sözlü bir insan olan Araf, yeri geldiğinde hem rejimi hem de Batılı devletlerin yaklaşımını sert şekilde eleştiriyor. Hatta kendisinin de bir parçası olduğunu söylediği muhalifler de zaman zaman bu eleştirilerden nasibini alıyor.
Genç kadın, hiçbir muhalif gruba bağlı değil. Kendisinin “herkesin, her dinin, her etnik grubun barış içinde yaşadığı tam özgür bir Suriye” istediğini söylüyor.
Suriye’ye gazeteci girişi, özel izne tabii. Durum böyle olunca da Araf gibi interneti etkin şekilde kullanabilen Suriyeli gençler, basının da ilgi odağı.
VE FİRAR BAŞLADI
Araf, şu ana kadar Guardian, Time, Washington Post, Huffington Post ve ABC gibi birçok basın kuruluşuna haber ve haber kaynağı oldu.
 
Her ne kadar blogunun adı “Şam’da Eşcinsel Bir Kız” olsa da kısa bir süre önce evine güvenlik güçlerinin gelmesi nedeniyle Şam’dan ayrılmak zorunda kaldı.
 
Şu an nerede olduğunu söylemiyor.
 
Yani Araf, nerede ve ne zaman biteceği belli olmayan bir firarın içinde…

Bense Araf’ın blogunu birkaç gün önce Twitter’da keşfettim. Vakit geçirmeden kendisiyle temas kurdum.
 
Bana uzun uzun Türkiye’ye duyduğu sevgiyi ve ilgiyi anlattı. Hatta o kadarki bir dönem Türkçe dersi aldığını söyledi. Konuşması çat pat ama Türkçe okuduğunu anlayabiliyor.
Sadece kendisinin değil, tüm Suriyelilerin Türkiye’ye müthiş bir sevgi duyduğunu söylüyor. Bunu anlatabilmek için verdiği örnek ise çarpıcı:
 
“Bugün Türk askeri Suriye’ye girse, bombalarla değil, çiçeklerle karşılanır.”
 
Araf’a röportaj için sorularımı e-posta olarak gönderdim. O da aynı gün içinde yanıtladı.
 
SON RÖPORTAJI
Araf’tan son maili ise dün akşam saatlerinde aldım. Yalnızca iki kelimeden ibaret: 
“Ortadan kayboluyorum.”
 
Aynı saatlerde bloguna koyduğu mesajda durumunu daha ayrıntılı anlatıyordu: “Umarım bu size attığım son mesaj olmaz. Korkuyorum ve endişeliyim. Yine yer değiştirmem gerekiyor”
Sorularıma verdiği yanıtlar elime ulaştığında, bunların, Araf’ın güvenli bir internet bağlantısına ulaşana kadar dünya basınına verdiği son söyleşi olduğunu bilmiyordum.
 
Kendisini yeniden anlatabileceği bir ortam bulana kadar düşüncelerine aracılık yapıp, sözü Araf’a bırakıyorum:
 
Suriye’de neler oluyor? Bu yaşananların ardından nasıl bir sonuç çıkmasını bekliyorsunuz?
Çok beylik bir laf olacak ama gerçekten bir dönüm noktasına geldik. Beşar (Esad’ın) yumuşak bir şekilde diktatörlükten özgürlüğe geçişi sağlayıp sonra da emekliye ayrılan bir çeşit “Gorbaçov” figürü olacağı yönünde büyük umutlarım vardı. Artık bu fırsat kaçtı. Geriye kalan seçenekler ya bir iç savaş, ya tam anlamıyla bir devrim ya da rejimin kendi kendini feshetmesi için görüşmelere başlaması. Bu şekilde daha fazla devam edilemez.
 
İç savaş riski var mı?
Evet. Hatta hem yönetimin hem de muhalefetin içinde bir kanadın bir iç savaş istediğini düşünüyorum. Ancak her iki tarafta da bunu isteyenler az sayıda. Bununla birlikte atalet de iç savaş getirebilir. Bazı askerlerin ve hatta bazı durumlarda askeri birliklerin muhalefete ateş açmayı kabul etmediği yönünde bazı duyumlar var.
Ve eğer bakacak olursanız düzenli ordunun büyük bir bölümünün hala kışlalarında olduğunu, rejimin onlara güvenmediğini görürsünüz. Tam anlamıyla bir devrim yaşanmazsa iç savaşa dönüşebilir. Ve bu da uzun vadede herkes için çok daha kötü sonuçlar doğurur.
 
Batı medyası böyle durumlarda, özellikle de Ortadoğu söz konusu olduğunda, kahraman yaratmaya bayılıyor. Her ne kadar siz yüzünüzü pek göstermeseniz de Suriye’deki ayaklanmanın bir anda sembolü haline geldiniz. Bu durumdan rahatsızlık duyuyor musunuz?
Bu durumdan duyduğum rahatsızlık “biraz” olmanın çok ötesinde. Ben ün kazanmak ya da reklamımı yapmak falan istememiştim. Gerçi protestolar başladığından bu yana kendimi bilinçli olarak, ne pahasına olursa olsun ortaya attım. Çünkü buradaki çoğu insana kıyasla çok daha az riskli bir durumdayım. Hem ABD hem de Suriye vatandaşıyım, rejimin üst kademelerinde akrabalarım var ve aynı zamanda ailemin maddi durumu da iyi. Dolayısıyla diğer birçok insana kıyasla bir miktar dokunulmazlığım var denilebilir.
Geçen sonbaharda arkadaşlarımla birlikte Irak sınırına yakın bir yerdeki Palmira ve Mari’ye gittik. Arkadaşlarımdan birisi, burada yaşayan, Yahudi kökenleri olan bir Amerikalıydı. Mari’ye giderken yolda bizi düşük rütbeli bir polis durdurdu ve hepimizin ajan olduğuna kanaat getirdi. Bizi gözaltına aldılar. Ben bir telefon bulup, Şam’ı arayana kadar da tuttular. Bir süre sonra bizi defalarca özür dileyerek serbest bıraktılar.
 
Bu nedenlerden dolayı diğer Suriye vatandaşlarına kıyasla “daha korunaklı” olduğunuz için mi kendinizi bilerek ortaya atıyorsunuz?
Birçok Suriyeli yukarıda anlattığım gibi bir durumda bunu yapamaz. Suriyelilere hep korkmaları öğretilir. Hatta ben de yüksek sesle konuşmaktan korkarım. Ancak sahip olduğum bu özelliklerden dolayı eğer yapabileceğim bir şey varsa onun da hiçbir şeyi umursamadan yüksek sesle ve kamuoyunun önünde konuşmak olduğuna kanaat getirdim. Umarım bu, başkalarına da ilham verir. Ve bunu başarabildiğimi de görmeye başladım.
 
Blogu açtığınızdan beri nasıl tepkiler aldınız?
Bugün, hiç tanımadığım birinden uzun bir email aldım. Maili atan kişi de Suriyeli, Esad karşıtı ve eşcinseldi. Uzun bir süredir cinsel kimliğini gizleyerek yaşıyordu. Bana, burada Şam’da cinsel kimliğini açıklaması konusunda ona ilham verdiğimi yazıyordu. Ve tüm bunlar olurken, sanırım bu, bugüne kadar duyduğum en güzel şeydi.
 
Suriye’de sokaklara dökülen bu protestocular kim? Siyasi görüşleri neler? Ne istiyorlar?
Bu, en basit soru gibi görünse de oldukça karmaşık bir yanıta sahip. Protestocular, rejimin temsil etmediği, Suriye halkının çoğunluğunu oluşturuyor. Kuzeydoğuda güçlü olan Kürt gruplar, Humus’ta ise Suriye Komünist Partisi, gösterilerin düzenlenmesinde aktif rol oynuyor. Müslüman Kardeşler tüm ülkede aktif. Ayrıca çok sayıda sivil toplum kuruluşu da var.
Rejimin devrilmesinin ardından yerine ne koyulacağı konusunda tek bir ses yok ancak tüm muhalefetin ortak bir isteği var: Diktatörlüğün bitmesini istiyoruz, özgür ve adil seçimlerin yapılmasını istiyoruz, işkencenin ve şiddetin son bulmasını istiyoruz. Şu andaki rejimin gitmesini istiyoruz. Bu, milli iradeden kaynaklandığı için tek bir lideri veya bütün bir liderliği olmayan tamamen demokratik bir hareket.
 
Olası bir dış müdahaleye nasıl bakıyorsunuz?
Herhangi bir yabancı müdahaleye tamamen karşıyım. Esad’ın kurtulmamız için özgürlüğümüzden olmak, çok büyük bir bedel. Tüm bunlardan önce eğer bir yabancı ordu gelip ülkemizi işgal etseydi, gidip Esad için savaşır ve ölürdüm! Bağımsızlık için verdiğimiz uzun mücadelenin hatırası hala taze.
Diğer yandan, Libya’ya olduğu gibi bir yabancı müdahalenin neredeyse imkansız olduğunu düşünüyorum. Haritaya bir bakın. Nereden gelecekler? NATO, işgali (Irak’ın batısındaki) Anbar eyaletinden başlatamaz. Diğer yandan Amerikan, İngiliz ya da Fransız askerlerinin Golan’da İsraillilerle kol kola görülmesi, her gerçek Suriyeli’nin Esad’ın yanında durmasına neden olur.
 
Türkiye bu süreçte ne gibi bir rol oynayabilir? Muhalefetin ne gibi beklentileri var?
Tekrar haritaya bakarsak. Burada belirleyici rol oynayabilecek tek bir ülke var. O da Türkiye. Suriye’ye askerlerini gönderse bile bombalarla değil, çiçeklerle karşılanır. Ve bunu başka hiç kimse yapamaz.
Burada her iki kesim de Türkiye’yi kilit ülke olarak görüyor. Rejim içinde Türkiye’yi hem reform için bir model hem de gerçek bir dost olarak gören bir kısım olduğunu ancak bu (reformcuların) gözünü İran’a çevirmiş olan diğer grupla mücadele içerisinde olduğunu düşünüyorum. Şu anda kontrol ikinci gruptaymış gibi görünüyor.
Muhalefet tarafında ise bizler, Türkiye’nin son birkaç on yıl içerisinde kaydettiği ekonomik ve siyasi ilerlemeyi model ve bir ilham kaynağı olarak görüyoruz. Müslüman Kardeşler'in birçok üyesi, olmak istedikleri şeyin modeli olarak AKP’yi görüyorlar ve dürüst olmak gerekirse bu da muhalif kanattaki birçoğumuza cesaret veriyor. Yani bir parti hem İslamcı hem de demokratik olabilir.
 
Suriye’de eşcinsellik yasadışı mı? Cinsel yöneliminizden dolayı blogu yazmaya başladığınızdan bu yana herhangi bir sorunla karşılaştınız mı?
Evet, tüm evlilik dışı cinsel ilişkiler gibi yasadışı. Her ne kadar lezbiyenlerin yargılanma oranı çok ama çok az olsa da eşcinsel erkeklere yönelik giderek daha çok baskınlar düzenleniyor. Bence eşcinselliği baskı altında tutan şey yasal düzenlemelerden çok sosyal baskılar. Hala çok muhafazakar bir toplumumuz. Evlenmeden cinsel ilişki yaşama düşüncesi bile hoş karşılanmıyor. Ancak burada çok sayıda, eşcinsel, lezbiyen ve biseksüel yaşıyor!
Blogumun eşcinsel kimliğiyle ilgili çok ciddi zorluklar yaşamadım. Esas zorluk, muhalif olmamdan kaynaklandı. İslamcılardan çok ciddi saldırılar almayı bekliyordum. İlginçtir böyle olmadı. Hatta Müslüman Kardeşler hareketinin içinde yer alan bazı akrabalarım bana cesaret veren mesajlar gönderdiler. Bence tüm bu sürecin en iyi noktası, komünistlerin ve İslamcıların, Kürtlerin ve Arapların, Hıristiyanlar ile Müslümanların ve Dürzilerin ve ayrıca eşcinseller ile homofobik kişilerin tüm farklılıklarını, görüş ayrılıklarını bir kenara bırakıp birlikte çalıştıklarını görmek oldu. Suriye halkının bir bütün olduğu ve tek bir arzusunun bulunduğu mesajı, hepimizin düşünce yapısını yeniden şekillendirmeye başladı. Yeni Suriye’nin ortaya çıkacağı noktanın da burası olduğunu düşünüyorum.
  

Etiketler: yaşam, dünyadan
İstihdam