14/11/2008 | Yazar: Altan Yoruk



Biz orta yaş kuşağının anlam veremediği cinselliğin gerçek dünyadan uzaklaşması süreci neyin nesidir? Aslında sanal âlem çıktı çıkalı sanal erotizm, sanal seks hep bizimleydi; ancak hiç gerçek cinselliğin yerini bu kadar işgal etmemiş gibi gözüküyordu. Şimdilerde ise gerçek yaşamdaki eylemlerimizi, edimlerimizi ve hatta düşüncelerimizi simüle eden Sim City ve Second Life gibi oyunlarda bile cinselliğin simüle edildiğine ve insanların gerçek yaşamda cinsel etkinliklerde bulunmak yerine bunları tercih ettiğine tanık oluyoruz.

Geçenlerde mail kutuma ilginç bir öykü düşmüştü. Genç bir oğlan ailesinden para çalıp ayarladığı iki eskort kızla bir otel odasına kapanıyor, ancak onlarla ilişkiye girmek yerine poker oynamayı tercih ediyordu; üstelik de bunu bile aynı mekanda bulunmalarına rağmen net üzerinden yapmayı tercih ediyordu. Öykünün sonunda ailesinin kredi kartlarından para çektiği anlaşılınca yakayı ele veriyor ancak onu eskort kızlarla poker oynarken yakalayan polisler bile duruma anlam veremiyordu. Biz orta yaş kuşağının anlam veremediği cinselliğin gerçek dünyadan uzaklaşması süreci neyin nesidir? Aslında sanal âlem çıktı çıkalı sanal erotizm, sanal seks hep bizimleydi; ancak hiç gerçek cinselliğin yerini bu kadar işgal etmemiş gibi gözüküyordu. Şimdilerde ise gerçek yaşamdaki eylemlerimizi, edimlerimizi ve hatta düşüncelerimizi simüle eden Sim City ve Second Life gibi oyunlarda bile cinselliğin simüle edildiğine ve insanların gerçek yaşamda cinsel etkinliklerde bulunmak yerine bunları tercih ettiğine tanık oluyoruz.

Bir süredir bu sanal cinsellik olgusu, bana tuhaf geliyor, korkutuyor hatta dehşete düşürüyor. Sanal olan gerçeği işgal etmiş durumda. Alışılması zor bir durumla yüz yüzeyiz. Ama acaba gerçekten yepyeni bir olgu ile mi yüzleştik? Yoksa cinsellik hep gerçeklikten uzaklaşma eğiliminde miydi? Bizim alışkanlıklarımız da bir kuşak önceki insanların korkuları mıydı? İnsanlar zaten cinsel konularda modernite boyunca doğaldan ve gerçekten uzaklaşıp durdular. Belki de kültürün başlangıcından bu yana cinselliği erotikleştiriyorlar. Modernite ile romantikleştirdiler, cinsellik ve pornografi üzerine yazanlar doğalı abarttılar ve tahayyül gücüne taşımaya uğraştılar. Öyle ki okumak, üzerinde düşünmek, görselleştirmek, görseli izlemek, dinlemek yüzyıllardan beri dokunmanın yerini almıştır. Bizim kuşağın ve önceki kuşakların buna alışmaya direnmesinin en bariz nedeni, içinde yaşadığımız kültürel evrenin dokunsal olmasındandır. Oysa görsel olan heyecan vericidir, olasılıklara gebedir, yazmak seksidir, okumak da öyle. Belki kültürel muhafazakârlık gibi de algılanabilir ama şimdinin sanallığının ve pornografik dünyasının okumaya, yazmaya, dinlemeye ve görmeye dayalı erotik mecradan, romantik mecradan, duygu patlamalarından ve aşk öykülerinden vazgeçip durmasına anlam vermem çok zor. Gerçeği erotizmle, romantizmle, duygu patlamaları ile değiştirmekten vazgeçip gerçekten daha gerçek, dolayısıyla da Baudrillard'ın terimleriyle hiper-gerçek haline getirmişiz. Olayın sanatsal yönü biterken sanalın içinde acımasız bir gerçek hüküm sürüyor. Nasıl oldu da yalın ve acımasız gerçeği önce insanileştirip sonra bir çemberin başlangıç noktasına ama daha acımasız ve daha çıplak bir gerçeğe geri döndük? Öyle ise o geçtiğimiz yola ne oldu?



Belki de kapitalizme ve günümüzde yaşadığımız kapitalist finans krizine ilişkin kısa bir açıklama bunun neden böyle olduğunu anlamamıza imkân verir. Kapitalizm ilkel birikim çağını maddi anlamda çok gerilerde bıraktı, ancak duygusal ve cinsel anlamda acımasız bir ilkel birikim çağı halen hüküm sürüyor. Kapitalizmin 1929 bunalımı sonrası harekete geçen ve şimdilerde krizlerle sona eren bu Kontradieff A dalgasının itici gücü bu oldu işte: Duygunun, cinselliğin ve aşkın sömürülmesi. 2. Dünya Savaşı sonrası Bebek Patlaması Çağı'na bakınız, belki işittiğinizde kızacaksınız ama 1968 devrimi sonrası özgürleşen cinselliğin kapitalist seks oyuncağı endüstrisine dönüşmesine bakınız, 80'lerdeki gey, lezbiyen, biseksüel ve transeksüel hareketlerinin yeni bir pazar açmasına bakınız, 90'lar sonrası chat'lerle başlayan, görüntülü sekse giden endüstriye bakınız. Ne görüyoruz? Temel gıda maddeleri, endüstri maddeleri (demiryolu, buharlı taşıtlar, ağır sanayi vs.) çağından sonra (kabaca 1776-1914 arası dönem) gelen dünya savaşları ara dönemi (1914-1945) ve 1945'te başlayan günümüze ulaşan duygunun, cinselliğin ve aşkın sömürüldüğü ikinci dönem. (Her ürünün içinde duygusal katkı payı vardır: Araba alın seksi'dir, her tüketim maddesinde vardır.) Kapitalizmin ilk çağı tuhaf bir şekilde bu ikinci dönemde regüle edildi. (Sosyal devlet uygulamaları yoluyla, tabii mücadelesiz olmamıştır bu. 1776-1914 arası sosyalist ve emperyalizm karşıtı ulus-devlet uygulamalarının çok katkısı olmuştur.) Belki de 1945 sonrası hızlanan dine dönüş dalgasında, özellikle cinsellik ve kadın bedeni üzerinde yaratılan tantananın altında kapitalizmin bu yeni eğiliminin etkisi vardır. Belki bu dini hareketleri buradan da okumak gerekir. Ama tam da Immanuel Wallerstein'ın sözleri ile nasıl ki muhafazakârlık ve sol, merkezi ideoloji olan liberalizmin farklı derecelerde ideolojisini kabullenmişse; bu dinsel hareketler de kapitalizmin bu ikinci birikim dalgasının özelliklerinden kaçınamıyorlar. Nereden mi çıkarıyorum? Onca kadın bedenini örtme çabaları geldi dayandı renkli örtülere, hatta kapanmak daha dikkat çekici ve erotik hale geldi, gerçekten daha gerçek bir özlem yarattı insan beyninde, aksine sonuçlar verdi. Yani ikinci dalga duygusal birikim çağının ve sömürüsünün daha nazlı aktörleri konumuna getirdi insanları. Buradan çıkış ne olabilir? Eğer cinsel serbestliği kapitalizmin seks oyuncakları ve sanal seks uygulamalarına insan özgürlüğü, insani irade vs. deyip kurban edersek biz de bu hale geleceğiz ve regüle edilmiş bir liberalizm çağına kapı aralayacağız ki olan biten de bu. Çözüm ne olabilir? Eski bir savaş gazisine itibarını teslim etmeliyiz: Romantizme ama Sentimentalist versiyonuna. (Milliyetçi coşkunun cinsel fantezileri ile ya da Oryantalist versiyonun fantezileri ile karışmamış bir Romantizme vurgu yapılmaktadır. İdam edilen Fransız kraliçesi Marie Antoniette hakkında 1789 Fransız Devrimi öncesi çok sayıda tuhaf fanteziler üretilmiş ve pornografiye alet edilmiştir. Bu tür bir Romantizm elbette sağaltıma değil zarara neden olacaktır.

bknz. http://www.ideefixe.com/Kitap/tanim.asp?sid=ERCM8KQC213TULF57OT4

Sanallık bağlamında neler yapılabilir? Chatleri pornografiden uzaklaştırabiliriz, pornografiyi erkek bakış açısından uzaklaştırabiliriz, aşka sanal âlemde imkân tanıyabiliriz. Partnerlerimizi seks üzerine konuşmanın gündelik versiyonundan çıkartabiliriz. Aklıma hep Rousseau'nun Voltaire ile diyalogu geliyor: "İnsan sizin kitabınızı okuyunca Bay Rousseau, dört ayağı üzerinde yürüyesi geliyor." dediği yorumu takılıyor zihnime. Alt-benliğin sınır tanımazcasına açığa çıkması, benliğin ve süper-egonun üzerine çıkması muhteşem bir duygu. Ama bunu estetize etmek gerekir. Sorun burada. Buradaki cinsel hayvanı ne ehlileştirecek? Buradan yola çıkan diyalog ancak gerçek hayattaki devamında vahşi bir sekse yol açar. "İnsan artık dört ayağı üzerinde yürümüyor, resmen sevişiyor bu çağda." Ama dört ayağı üzerinde. Bunu regüle etmeliyiz, bu ilkel birikimdir aynı zamanda; çünkü Foucault Victoria Çağı kapitalizminin püriten ahlakından yırttık diye sevinedursun buralar kapitalizmin asıl deposu oldu 1945-günümüz arası dönemde. "İnsan özgür doğmuştur ama her yerde zincire vurulmuştur." önermesi bitti artık, 1945 sonrası insanı için "İnsan cinsel açıdan sakat doğmuştur, ama her yerde s.ke s.ke özgür olmuştur." önermesi doğru bence. Sanallık bize modernitenin bir hediyesi ve artık kaçınamayacağımız bir gerçek. Bugünlerde pek çok kitap yazılıyor "Robotlarla Seks" üzerine. Yarının gerçeği de bu olacak besbelli. Kapitalizmin günümüzde yaşadığımız bu çöküşü sonrası da buna bir rol biçilecek, tahminim şimdikinden çok daha fazla Freud'un alt-benliği realize olacak, neredeyse "dört ayaklı sevişen varlığa" çevrileceğimiz bir çağ geliyor yeni Kontradieff A dalgasında kültürel ve siyasal açıdan. Bunun ekonomik boyutları yeni ilkel birikimlere gebe. Baudrillard'ın dediği gibi "Forget Foucault"... Buraları çözemezsek ne türban karşıtı (türbanlı karşıtı değil) davada, ne gerçek anlamıyla Marksist iktisadi analizin bir türlü yırtamadığımız "ekonomizminde" yol alamayacağız. Eğer biz eleştirelsek, "görünenin altındaki gerçeği, olay ve olguların altındaki mitleri ve illüzyonları" bulmalı ve ifşa etmeliyiz. Regüle etmemiz gereken, dönüştürmemiz gereken kocaman bir alandır "cinsel ekonomi". Hiçbirimizin kaçamadığı, 1 dakikamızın 45 saniyesini alt-benliğin dışavurumları aracılığıyla endekslediğimiz, bedenimizi çoktan "embedded" (iliştirilmiş) halde bulduğumuz sahadır. Gariptir, tuhaftır ama ölüm bizi alana kadar yaşamın tek belirtisidir.

*Sosyoloji Bilim Uzmanı

Etiketler: medya
İstihdam