19/06/2012 | Yazar: Rahmi Öğdül

Sanatçı ve öğretim üyesi Fatih Balcı, geçtiğimiz hafta sonlanan Alan İstanbul’da açtığı Sanat Haritası başlıklı sergisinde Türkiye’nin sanat haritasını çıkarmaya çalışmış. Bu tür haritalandırmalara çok sık rastlansa da Balcı’nın haritası sanat alanında kemikleşmenin mikro-kesitini sunuyor adeta bize

Sanatçı ve öğretim üyesi Fatih Balcı, geçtiğimiz hafta sonlanan Alan İstanbul’da açtığı Sanat Haritası başlıklı sergisinde Türkiye’nin sanat haritasını çıkarmaya çalışmış. Bu tür haritalandırmalara çok sık rastlansa da Balcı’nın haritası sanat alanında kemikleşmenin mikro-kesitini sunuyor adeta bize

Yeryüzünde bundan beş yüz milyon yıl önce sadece yumuşak dokudan oluşuyordu canlılar. Birden mineralleşme sürecine girdiler ve yeni bir inorganik malzemeyi bünyelerine katınca kemik çıktı ortaya. Daha sonra omurga haline gelecek bu ilkel kemik, yani katı, kireçleşmiş merkezi çubuk hayvanlara çok farklı ortamlarda yeni hareket imkânları sağladı. Jeolojik unsurların içimize sızmasıyla, doğal evrimsel gelişimin sonucu bedenlerimizin dayanak noktası olarak iç iskelete sahip olduk. 

Mineralleşme süreci bu kadarla da kalmadı, kültürel evrime taşındı. İnsanoğlu yaklaşık dokuz bin yıl önce kentsel gelişmeyle birlikte kendine bir dış iskelet icat etti. Güneşte kurutulmuş kilden tuğlalarla kendine ev, tapınak ve yerleşim bölgesini dışarıdan gelecek tehditlerden koruyacak surlar inşa etti, dış bir kabuk yarattı kendine. İnsan nüfusunun, konutun ve kentin içine ve dışına yapacağı hareketleri kontrol eden bir yapıydı bu mineral kabul. Kentsel dış iskelet insanların hareketleri dışında başka şeylerin hareketini de düzenliyordu: Nesneler, haberler ve besin.

Yerleşik yaşama geçişle birlikte toplumsal ve kültürel alanlarda daha fazla mineralleşmelere, kemikleşmelere rastlar olduk. Hayatın her alanındaki hareketleri kontrol etmek için kemikleşme en ince çeperlere dek yayıldı. Kemikleşme sadece nesneleri ve bedenleri denetlemekle, düzenlemekle kalmadı, düşüncelerin, kavramların hareketlerini kısıtlar hale geldi. Kemikleşme merkezlerinin çevresinde gelişen sert yapılarla donatıldı toplum. 

İKTİDARIN ETRAFINDA KEMİKLEŞEN SERT YAPI
Sanatçı ve öğretim üyesi Fatih Balcı, geçtiğimiz hafta sonlanan Alan İstanbul’da açtığı Sanat Haritası başlıklı sergisinde Türkiye’nin sanat haritasını çıkarmaya çalışmış. Bu tür haritalandırmalara çok sık rastlansa da Balcı’nın haritası sanat alanında kemikleşmenin mikro-kesitini sunuyor adeta bize. Anatomi kitaplarında rastlayacağımız türden kompakt bir kemiğin enine kesitine bakıyoruz sanki. Kemik dokuda karşımıza çıkan aynı yapıyı bu haritada da görmek mümkün. Bir kemik doku osteon olarak tabir edilen iç içe geçmiş dairesel yapılardan oluşur. Osteon’un merkezinde Havers kanalı denilen dairesel bir boşluk vardır ve bu kanalın etrafında yine dairesel olarak dizilmiş osteosit tabir edilen kemik hücreleri yer alır. Bu kadar olur, Balcı’nın haritası kompakt bir kemiğin enine kesitinin neredeyse birebir kopyası. Havers kanallarının içinde ya da çeperinde ülkemizin belli başlı küratörleri yer alırken, bu küratörlerin çalıştıkları sanatçılar ise kanalların etrafında birer kemik hücresi gibi sarmallar oluşturmuşlar. İktidar odaklarının etrafında kemikleşen sert bir yapıyla karşılaşıyoruz.

SANATÇIYI BESLEYEN KANALLAR
Havers kanallarına yakından bakmak gerek, çünkü işin can alıcı noktasını tam da bu kanallar oluşturuyor. Kemik hücrelerini ya da sanatçıları besleyen kan damarları ve sinirler bu kanallarda yer alıyor çünkü. Sanat haritasındaki sanatçıların etraflarında sarmallar oluşturdukları merkezi boşluklarda, günümüzün sanatını ve sanatçılarını besleyen kan damarlarının ve reflekslerini kontrol eden sinirlerin sahipleri, yani sanat hamisi şirketler yer alıyor haliyle. Şirketleşen bir dünyada kültürel hayatın da giderek şirketlerin egemenlik alanına girdiğini ve çok merkezli bir kemik doku gibi hayatının her alanını kemikleştirdiklerini görüyoruz. Sosyal sorumluluk, sponsorluk gibi mekanizmalarla sanatı da kontrol eder hale geldiler. Tüzel bir kişilik olan şirketlerin yasal hükümlülükleri bellidir oysa: başkalarına vereceği zararlara aldırmadan, kendi çıkarının peşinden koşmak ve kârına kâr eklemek. Şirketin bundan başka hiçbir yasal yükümlülüğü olmasa da yaşamı şirketleştirmek, yani şirket yaşam biçimini hayatın kılcal damarlarına dek yaymak için el atmadığı alan kalmadı handiyse. Oysa biliyoruz ki bir tüzel kişilik olarak şirket psikopat bir kişilik sergilemektedir. Bu psikopat kişiliğini kendini yerleştirdiği Havers kanalları aracılığıyla toplumun diğer bireylerine, sanatçılara dek taşımak, bulaştırmak istiyor. Nedir psikopat kişilik?: Kendi öz-çıkarlarının peşinde koşmak, başkalarına karşı samimi bir kaygı hissetmemek; kendi hedefine ulaşmak için her şeyi ve herkesi tehlikeye atmak; herkesi ve her şeyi kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak; en iyisi benim gibi gösteriş budalalığına girişmek. Şirketlerin kemikleşen ilişkilerle inşa etmek istedikleri bireyleri tanımlıyor bunlar aynı zamanda.

Sanatın haritası da toplumun diğer kesimleri gibi kompakt bir kemiğin çok merkezli mikro-kesitini gösteriyor bize. Merkezinde şirketlerin yer aldığı sarmal yapıların etrafında kemikleşmiş bir sanat haritası. Giderek şirketleşen yaşamın psikopat kemikler yaratacağı korkusuyla bakıyorum haritaya.

Etiketler: kültür sanat
nefret