20/03/2019 | Yazar: Hakan Burak Çiçek

Yaşadığım bir ilişkinin bedensel yanını tartışmaya açmak istiyorum, çünkü acıyı bilgiye dönüştürmek bana iyi geliyor, tıpkı Schopenhauer’ın işaret ettiği gibi.

Yaşadığım bir ilişkinin bedensel yanını tartışmaya açmak istiyorum, çünkü acıyı bilgiye dönüştürmek bana iyi geliyor, tıpkı Schopenhauer’ın işaret ettiği gibi.

Yaşadığım bir ilişkinin bedensel yanını tartışmaya açmak istiyorum, çünkü acıyı bilgiye dönüştürmek bana iyi geliyor, tıpkı Schopenhauer’ın işaret ettiği gibi. Aslında geride kalan tortunun Schopenhauer’ın kastettiği anlamda bir acı olduğunu söylemek çok doğru olmaz, çünkü bir müttefikliği sona erdirmek de, tıpkı ona başlamak gibi, temelde bir ortaklık gerektirir.

Günlüğün bu bölümünde kendimi ve Hasan’la (mahlas) ilişkimi soyacağım. Frida Kahlo gerçek güçlülüğün güçsüzlük maskesi taşıdığını söyler; ona göre bir rahatlık, neredeyse bir lükstür bu. Bu rahatlığı ve lüksü kullanarak, güçsüzlük maskesi altında, sözünü ettiğim ortaklığı çırılçıplak bırakmak ve sonra da yitip gitmesine izin vermek istiyorum.

Frida mektuplarının birinde, bir erkeğin ona bir defasında lezbiyen gibi seviştiğini söylediğini, buna şöyle cevap verdiğini yazar:

“Bunun üzerine ona, bir kadının tüm bedeniyle doyuma ulaştığını ve kadınlar arası aşkın en büyük ayrıcalığının bu olduğunu söyledim. Karşındakinin bedenini, kendininkinin benzeri bir bedeni daha derinden tanımanın verdiği daha bütünsel bir haz. Bir müttefikin tanınması.”

Frida’nın yazdıklarını kendi bedenim üzerinden okuduğumda, karşımdakinin bedenini tanıdıkça kendi bedenimi de öğrendiğimi fark ettim. Belki de hemcinsle girilen ilişkinin en güçlü avantajlarından biriydi bu. Hasan ilişkimizin ilk ayında yatakta gözlerimi kapatmamı istemişti. Ellerimi alıp yüzüne götürmüş, onu tanımak isteyip istemediğimi sormuş, yüzünü diğerlerinden ayırt edecek kadar bilmemi beklemişti. Sakallarının bittiği yüz ufkunu, biri diğerinden daha kepçe kulaklarını ve sürdüğü nemlendiricinin yumuşattığı dudaklarını karanlıkta yavaşça gezip kendimi ezbere zorlamıştım. Ama birkaç dakika sonra unutmuştum.

Eser: Frida Kahlo, Roots

İlişki ilerledikçe Hasan’ın teni bana tanıdık gelmeye başladı. İki farklı bedenin birbirine alışması, en ufak dokunuşlardan uzun süren bir sevişmeye kadar, tuhaf bir sıcaklık ve yumuşaklık hissi veriyordu. Sonra, anal seksi öğrendik. Artık hazzın hem bedensel hem duygusal taraflarını alabilmeye, bunun sonsuzluğunu tadabilmeye başlamıştık. Bundan böyle birbirimizin tam manasıyla içindeydik ve bu bir bakıma lanet gibiydi, çünkü bedenlerimizi girift hale sokup birbirine bağlamıştık. Nihayetinde, Baudelaire’in söylediği gibi, bir an olsun hazzın sonsuzluğunu bulmuş olan için lanetlenmenin sonsuzluğunun önemi yoktu.

Beşinci ayda, Hasan’la Çukurcuma’da bir otelde oda ayırttık. Ön sevişme sırasında Hasan parmağını içimde gezdirdi ve anüsümün gerisinde tuhaf bir baskı hissettim. İşemem gerekiyor gibi hissediyordum, ama aslında işemeye ihtiyacım yoktu. Bu keşfi sürdürmek için parmağını orada tutmasını istedim. Yüzünü ezberleyememiştim, bu kez de içimde gezinişini ezberlemeyi denedim. Nasıl hissettiğimi ona tarif edemedim, o yüzden parmağımı içine soktum ve bende dokunduğu yeri aynen buldum. Kendi bedenimin içinde gibiydim. Onu banyoya kapatıp içinde dakikalarca dolaştım. Tam olarak aynı baskıyı o da hissetti. Muhtemelen mesane duvarımızın arka yüzünü birlikte keşfettik. Artık dokunduğu yerlere dokunabiliyordum, dokunduğum yerlere dokunabiliyordu. Tanışmayan yüzlerden, lanetli girift sevişmelerden sonra, tam anlamıyla aynı bedendik.

İlişkimiz boyunca onu bir erkek gibi değil, bir kadın gibi değil, bir anne gibi sevdim. Frida’ya göre insan çoğuldur, erkekler kadınsılığın kadınlarsa erkeksiliğin ögelerini taşır. İkisi birden içlerinde çocuk ögesini taşırlar. Bir olduğumuz bedeni karşıdan seyredince, bir çocuk gibiydi. Üzüntüsü, sevinci, azması, boşalması ve uyuması Frida’nın gösterdiği çoğulluğu taşıyordu. İlişkimiz biterken biraz kilo almıştı, yüzü ezberlemeye çalıştığım yüz değildi, poposu başta içine girdiğim popo değildi. Yine de çok tanıdıktı. Ona baktığımda hâlâ bir annenin çocuğunu sevmesini görüyordum. Her şeyin önüne geçen bir sevme kolaylığı… Sanki onu ben doğurmuşum!

Güçsüzlük maskemi indirmeden söyleyebilirim ki, şimdi ne yüzünü karanlıkta tanıyabilirim, ne tenine alıştığımı fark edebilirim, ne de banyoya kapatıp hissettiklerimi üzerinde gözlemleyebilirim. Çünkü yitirmek üzerine uzlaşan ortaklık müttefikliğimizi sona erdirdi. Ama sonra maskemin altında kendini saklayan rahat ve lüks güçlülük yükselecek ve Frida’nın şu sözlerini de bana hatırlatacak, buna eminim:

“Yine de, bu alçı parçaları ya da çirkin demirlerle donanmış yaralı bedenime karşın, Breton’un terimiyle “çılgınca sevilmiş” olduğumu kabul etmeliyim. Tlazolteotl, aşk tanrıçası benimleydi, herhalde. Sevildim, sevildim, sevildim… Yine de yeterince değil, zira insan asla yeterince sevemez, bir ömür buna yetmez. Ben de hep sevdim. Aşkla, dostlukla.” (7.10.2018, Ataşehir)

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.

**Bu yazı ilk olarak Kaos GL dergisinin 163. sayısında yayınlanmıştır.

 


Etiketler:
nefret