07/10/2014 | Yazar: Sami Mert Eğilmezer

Platon için eşcinsellik nerede ayıp karşılanıyorsa bunun suçlusu kısmen yasalardır, kısmen yöneticilerin despotluğudur, kısmen de yönetilenlerin korkaklığıdır.

Bilgeler Çağı olarak adlandırılan bir dönemde, insanoğlunun doğayı ve inandığı doğaüstü güçleri mitoslar yoluyla anlamlandırma çabasının kısmen terk edilerek yerini akılcı düşünceye bıraktığı, felsefi ve politik gelişmelere bağlı olarak eşsiz bir yazılı külliyat ortaya koyup kendilerinden binlerce yıl sonrasını aydınlatan görüşlerini hem yazılı hem sözlü olarak sonraki nesillere aktardığı bir çağın parçasıydı, büyük düşünür Platon. Yazar Jean-Christophe Tamisier, Antik Yunan düşününün verimliğini, önemli ölçüde, hayal dünyasını çoraklaştırmayıp bu mitoslar dünyasından beslenmeye devam ederek kendini geliştirme yeteneğine bağlar. Bu argümanını ise Platon’un savunduğu gibi “akılcı düşüncenin yetişmediği noktada mitoslara başvurularak bir bilginin var oluşu konusunda güven sağlandığı ve düşüncenin dinamizminin korunduğu” (Tamisier, 1993-4: 374-5) yönündeki görüşüne dayandırır.
 
Antik Yunan’ın Bilgeler Çağı’nda Atina’nın önde gelen ailelerinden birinde yetişen, fikir babası olarak gördüğü Sokrates’ten edebiyattan uzaklaşıp felsefeyle uğraşması yönündeki önerileri duyar duymaz, genç yaşlarından itibaren kendini dünya üzerine düşünmeye iten Platon, Sokrates gibi otoriteyi ve sistemi rahatsız eden argümanlarını, hem yazıları ve mektuplarıyla hem de Sappho ve Sokrates’in yaptığı öğretim faaliyeti gibi çevresine topladığı gençlerle sohbetleri yoluyla dile getirmiştir. Sokrates’in, öğrencileriyle diyalogları üzerine kurduğu öğretme faaliyetlerini aynen uygulayan Platon, buna ek olarak yaşadığı dönemde giriştiği canlı tartışmaları, diyalogları ve öğretileri kayıt altına aldığı mektuplar sayesinde kendi yazılı kaynaklarını oluşturmuş ve günümüze aktarmıştır.
 
Platon’un, kadın duygularını ve düşünsel dünyasını, cinselliğini ve erotizmini, yaşayışını şiirlerinde dile getirerek lezbiyen kavramı ile özdeşleşen ve belki de edebiyat tarihinde kadını merkeze alan ilk eserleri veren kadın şair Sappho’ya “onuncu ilham perisi”  (Cowan, 1972: 31) dediğini aktarır, yazar Thomas Cowan. Bilgeler Çağı’nın en parlak eserlerini veren, politik ve felsefi görüşleriyle çağdaşlarına ışık tutan Platon, madeni paraların üzerine kabartmaları yapılan, vazolara çeşitli portreleri çizilen, Helenistik dönemin zafer meydanlarına heykelleri dikilmiş ve çağdaşları arasında “deha kadın” olarak nitelendirilen Sappho, hakkında sarf ettiği söz son derece önemlidir. Etimolojide akıl, düşünce ve yaratıcılık anlamlarına denk gelen men kelimesinden türeyen Müzler, Yunan mitolojisinde müzikle, aşk şiirleriyle, dansla, komedyayla, destanlarla, tragedyayla özdeşleşen dokuz ilham perisi olarak adlandırılırlar. Sappho bu anlamda, Platon’un tabiriyle, her dört yılda bir onuruna şenlikler düzenlenen ve eski resimlerde işlendiği gibi müzik aletleri çalan bir ilham perisiydi, hem de onuncu.
 
Platon’un ortaya koyduğu mağara alegorisinde olduğu gibi mağaranın dibinde oturan tutsak insanlar arkalarında yanan ateşte gezdirilen nesnelerin gölgelerini gerçek bilgi zannederken, cesaretli olanlar mağarayı terk edip gün ışığına çıkarak doğanın gerçek dünyasını keşfederler. Platon da, Sappho ve Sokrates gibi gün ışığına çıkma cesaretini kendinde taşıyanlardandır. Sevgi, aşk ve erotizm üzerine görüşlerini dile getirirken şiirlerinde kadını ve kadın sevgisini anlatan Sappho ile Türkçeye Şölen olarak çevrilen ve Platon’un diyaloglarından oluşan Symposion eserinde sevgi ve aşk kavramına, özellikle de erkek sevgisine odaklanan diyaloglarıyla karşımıza çıkan Platon arasında bir ortak nokta vardır: Eşcinsellik.
 
Symposion, Atina’nın en zengin evlerinden birinde geçen bir nevi toplantı ve törendir. Misafirlerin rahatlıkla uzanabileceği sedirlerle kaplı bir salonun yanı sıra çok sayıda uşak tarafından misafirlere dağıtılan yemek ve şarap akşamın rengidir. Ancak şölenin anlamı yemek sırasında bir şeyin konuşulmamasıdır. Yemek yenir, sonrasında sedirlere geçilerek işin tören kısmı başlar. Diyaloglar ve eşsiz sohbetler törenin ana unsurudur. Platon’un şöleninde konu erostur, aşktır. Yani Azra Erhat’ın belirttiği gibi konu sevgi-tanrı ve onun insanlar arasında doğurduğu sevgidir (Eflatun, 1972: 2). Şölende konuşulan sevgi ve aşk sadece bir bedene duyulan ve kadın-erkek arasında gelişen bir sevgi değildir, aynı zamanda bir manevi sevgidir ve erkekle erkek, kadınla kadın arasında da gelişen bir sevgidir.
 
Platon sorar: “Yaşlı bir adamın genç bir adam için duyduğu aşk (Eros) genç bir adamın yaşlı olan için duyduğu aşktan farklı mıdır?”, Cowan diyalogun devamını şöyle aktarır: “Platon bu çeşit soruları severdi. Cevap verdi: ‘Hayır, duygular farklıdır, ama süreç aynıdır.’” (Cowan, 2003: 25)
 
Devamında şu analizleri yapar Cowan, “Yaşlı bir adamın genç bir erkek için duyduğu aşkı olumlamak İ.Ö.IV. yüzyıl Yunanlıları için kolaydı –genç erkek güzellik gücüne sahipti–, ama genç bir erkeğin, sönmüş fiziksel güzelliğiyle gençlik tutkunu Atina toplumunun normlarına uymayan yaşlı bir erkeği nasıl sevebildiğini açıklamak o kadar kolay değildi. Ama Platon’un bir açıklaması vardı. Genç erkek güzeldir çünkü Tanrısal güzelliği paylaşır ve bu güzellik bunu ona bir ayna gibi geri yansıtan yaşlı erkekte toplanır. Böylece, yaşlı erkek ve genç olanı birlikte güzelliğin ideal biçiminin var olduğu yola hizmet ederler. Ve güzelliği her bireyde tanıyarak, değişmez ve sonsuz olan ideal güzelliği tanırlar.” (Cowan, 2003: 25) 
 
Platon, özelikle gençlik dönemlerinde diyaloglarında bahsettiği “ideal güzelliği” Dion, Alexis ve Aster adlı genç erkeklerde bulmuş, onların adına dizeler yazmıştır. Özellikle “Aster, benim Asterim’dir” diyalogu ile dikkat çeken Platon, ilk dönem yazdığı erotik yazılardan biraz uzaklaşarak duygusal ve “platonik aşk” olarak anılan bir sevgi türünün temsilcilerinden olmuştur. Platon, M.Ö.387’de Atina’da kurduğu akademisinde güzellik, sevgi, aşk ve adalet gibi konular üzerine düşüncelerini aktarmaya başlamış, zaman içerisinde matematik, müzik, politika, mantık, astronomi ve sosyal bilimler üzerine dersler vermeye başlamıştır (Cowan, 2003: 26).
 
Platon’un Eros üzerine hayata geçirdiği diyalogları bu ideal güzellik arayışının bir yansıması niteliğindedir. Platon’un şölen diyaloglarında yer alan eşcinsel alt metin örneklerini mercek altına alalım. Agathon’un evinde gerçekleşen toplantının en ağırbaşlı konuğu Sokrates’tir ve sohbete sonradan sarhoş biçimde katılan genç Alkibiades hakkında Sokrates’in konuşmaları şu şekildedir:
 
Agathon, beni korumaya bak! demiş. Bu adamın sevgisi başıma dert. Onu sevdim seveli, başka bir delikanlıya bakamaz, kimseyle konuşamaz oldum. Hemen kıskanır, köpürür, olmayacak şeyler yapar, ağzına geleni söyler, bir dövmediği kalır beni. Göz kulak ol da, şimdi gene azıtmasın. Aramızı bulmaya çalış; üstüme saldırırsa, beni koru. Ödüm patlıyor delice sevgisinden, azgınlığından. (Eflatun, 1972: 82)
 
Bu diyalogun ardından Alkibiades, Sokrates hakkında şu sözleri söyler:
 
Ama ben göstereceğim onu size olduğu gibi. Başladım bir kere. Sokrates, biliyorsunuz, güzel delikanlılara düşkündür, hep onların peşinde gezer, kendinden geçer onları gördü mü? (Eflatun, 1972: 88) 
 
Alkibiades şöyle devam eder:
 
Onu benim gençliğime, güzelliğime gerçekten tutkun sandım ve bunu talihin bana verdiği büyük bir fırsat bildim. Biraz yüz vermekle Sokrates, bana her bildiğini öğretir dedim, çünkü parlak delikanlılığıma öyle güveniyordum ki! Bu düşünceyle, yanında hep bir uşakla bulunmak âdetinden vazgeçtim. Uşağı uzaklaştırıp onunla baş başa kaldım. Burada her şeyi size açıkça söylemeliyim. İyi dinleyin, sen de, Sokrates, yalan varsa, düzelt sözlerimde. Dediğim gibi, dostlar, Sokrates’le baş başa kaldım. Çok geçmez, sevenlerin tenhalıkta sevgililerine söylediklerini o da bana söyleyecek diye düşünüyor ve seviniyordum. (Eflatun, 1972: 89)
 
…Sevgilisine kavuşmak isteyen biri gibi, onu düpedüz akşam yemeğine çağırdım. Hiç de can atmadı gelmeye. Ama zamanla yola girdi. İlk geldiğinde, yemek yer yemez gitmek istedi. Alıkoymaya utandım. Bir başka sefer ona yeni bir pusu kurdum: Yemekten sonra geç vakte kadar lafa tuttum, gideceği zaman da, geç oldu diye kalmaya zorladım. (Eflatun, 1972: 90)
 
Yanımda bir yerde, yemek yediği sedirde yattı, odada bizden başka kimseler de yoktu… Buraya kadar iyi hoş, kime olsa anlatabileceğim şeyler. Bundan sonrasını benim ağzımdan duyamazdınız, eğer atasözünün dediği gibi, “şarap insana (çocuk olsun olmasın) doğruyu söyletmeseydi”. (Eflatun, 1972: 90)
 
Bu övgü dolu sözlerin ardından Sokrates’e şu itirafta bulunur, Alkibiades:
 
Beni sevmeye layık tek adam sensin. Ama içini dökemiyorsun bana, biliyorum. Oysa, senin gönlünü yapmazsam, ayrıca paramı, dostlarımı, varımı yoğumu emrine koymazsam, aptal sayarım kendimi. (Eflatun, 1972: 91)
 
Sokrates, bu kadar sevgi sözcüğünün ardından şöyle bir diyaloga girer:
 
Hiç de sarhoşa benzemiyorsun, Alkibiades, diyor. Yoksa asıl söylemek istediğini bu kadar incelikle, bu kadar ustaca evirip çevirmelerle gizleyemezdin. Yalnız, sözlerinin sonunda baklayı ağzından çıkarır gibi oldun. Oysa, kurduğun şu: Agathon’la benim aramı açmak. İstiyorsun ki, ben yalnız seni seveyim, Agathon’u da senden başka seven olmasın. Ama bu dolap kimsenin gözünden kaçmadı… (Eflatun, 1972: 97)
 
…Agathon:
– Sahi öyle, Sokrates, demiş. Doğru olabilir söylediğin. Aramıza gelip yatışından da anlaşılıyor, bizi ayırmak istediği. Ama boşuna! Şimdi kalkar, senin yanına gelirim.
–Ha şöyle, demiş Sokrates, gel şöyle sağ yanıma uzan.
–Ey Zeus! Nedir bu adamdan çektiklerim! diye bağırmış Alkibiades. Nerede olsa beni ezmek bütün zoru. Bari bırak da, mübarek adam, Agathon ikimizin arasına gelsin.
 
Sokrates:
–Olmaz, demiş. Sen beni övdün, ben de şimdi sağımda kim varsa onu öveceğim. Agathon soluma gelirse, ben onu övmeden, o beni bir daha övecek değil ya. Bırak tanrımsı Alkibiades, bırak da bu delikanlıyı öveyim, kıskanma. Öyle canım istiyor ki onu övmek!
–Yaşa, yaşa! diye bağırmış Agathon. Burada duramam, Alkibiades, yer değiştirmeliyim ki, Sokrates beni övsün.
–İşte, hep böyle olur, demiş Alkibiades. Sokrates’in olduğu yerde ondan başkası güzel delikanlılara yanaşmaz. Bakın, yine nasıl Agathon’u yanına çekmek için bir sebep uyduruverdi, hem de herkesin yerinde bulacağı bir sebep.  (Eflatun, 1972: 97-8)
 
Alkibiades, Sokrates’le mistik yakınlaşmasını bir başka diyalogda alegorik olarak açıklar. Sokrates’i bir felsefe yılanı olarak tanımlayan Alkibiades sözlerini şöyle devam ettirir: “Üstelik beni sokan, yılandan beter, soktuğu yer de, insanın en fazla acıyan yeri… Yürek mi, can mı, ne derseniz deyin, oramdan sokulmuşum, sokan da felsefe yılanı. Bu yılanın sözleri mayası bozuk olmayan körpe bir canı soktu mu, engerek zehirlerinden beter işler içine, söyletmediği, yaptırmadığı kalmaz ona…” (Eflatun, 1972: 90)  
 
Symposion diyalogları, Eros olarak adlandırılan ilk bölümünün ardından Dostluk Üstüne adlı ikinci bölümle devam etmektedir. Platon, fikir babası olan Sokrates’in izinden gitmiş, onun öğretisinden oldukça etkilenmiş, diyaloglarını aynı şekliyle aktarmakta ve üzerine yeni argümanlar ekleyerek öğretiyi zenginleştirmekte bir sakınca görmemiştir. Sokrates ve Platon’un sevgi arayışı şu noktada birleşir: “Sevişmeyen şeyler birbirine karşıt olan şeylerdir. Soğukla sıcak, acıyla tatlı, kuruyla yaş ve bu gibi karşıtlıklar” (Eflatun, 1972: 43). Bu iki düşünür de bu “ilahi sevginin” kaynağını sadece erkek-kadın ilişkilerinde değil, özellikle hemcinslerinde aramıştır. Bu durum çok geçmeden Sappho’nun karşılaştığı problemlere dönüşerek, Sokrates’in “Atina gençliğinin ahlakını bozmak” suçlamasıyla karşılaşmasına ve M.Ö.399 yılında idam cezasına çarptırılmasına sebep olmuştur.
 
Peki, bu esnada Platon ne yapmıştır?
 
Yıllardır üzerine düşündüğü sevgi ve aşk arayışını, bu sevgiden yoksun politikaya ve siyasal sistemi eleştirmeye dönüştürmüştür. Atina halkının yaşam koşullarının yeniden düzenlenmesi konusundaki zorluğu ve var olan sistemin çıkmazlarını fark ettiğinde gençlik yaşlarını geçmiştir. Platon, 80 yaşında hayata gözlerini yumduğunda arkasında bıraktığı 25 diyalog, kurduğu Akademi, ortaya koyduğu politik, felsefi, literatürel ve sanatsal argümanlar, günümüzdeki sosyal bilimlerin ilkelerini ve temellerini oluşturmuştur. Sohbetlerinde eşcinsel alt metinlere rastlanan Sokratik diyaloglar, Sokrates ve Platon’un Sappho gibi giriştiği sevgi arayışı zaman içerisinde bir politik duruşa ve sistem eleştirisine dönüşmüş ve siyaset felsefesinin temellerini oluşturmaya başlamıştır.
 
Platon’a göre eşcinsellik, güçlü dostluklar ve sevgi gösterileri yaratma eğiliminde olan bir doğal gerçeklik olduğu gibi despot hükümetlerin yönetimi altında yaşayan halklar tarafından ayıp karşılanmaktadır ve Platon için eşcinsellik nerede ayıp karşılanıyorsa bunun suçlusu kısmen yasalardır, kısmen yöneticilerin despotluğudur, kısmen de yönetilenlerin korkaklığıdır. Bu bağlamda eşcinsel yaşamın varlığı; insanlık tarihi boyunca bir mücadelenin, felsefi metin ve sanatsal girişimlerin, bu kimliği ile dünyayı zenginleştiren ünlü ve duyarlı kişilerin cesur adımlarının kaynağı olmuştur.
 
Kaynakça
COWAN, Thomas. (2003). Eşcinsel Dahiler. (Çeviren: Kaan YAZICIOĞLU). İstanbul: Tüm Zamanlar Yayıncılık.
EFLATUN. (1972). Şölen. (Çeviren: Azra ERHAT ve Sabahattin EYUBOĞLU). İstanbul: Remzi Kitabevi.
TAMISIER, Jean-Christophe. (1993-94). Mitostan akılcı düşünceye. Thema Larousse. Cilt 1. İstanbul: Milliyet Yayıncılık. s.374-5. 

Etiketler:
İstihdam