07/08/2009 | Yazar: Tuğrul Eryılmaz

Cohen şapkası başında Açıkhava'nın sahnesine tam zamanında çıkıp 'Dance Me to The End Of Love'a başladığında kalbim üç kat daha hızlı atmaya başladı.

Cohen şapkası başında Açıkhava'nın sahnesine tam zamanında çıkıp 'Dance Me to The End Of Love'a başladığında kalbim üç kat daha hızlı atmaya başladı. Sağım solum önüm arkamda 'amca' ve 'teyzeler' gerilerde ise gençler vardı.
Dünyanın en zor şeylerinden biri, 20’li yaşlarındayken yere göğe sığdıramadığın biri hakkında o 70’lerinde sen 60’larındayken yani 35 sene sonra bir şeyler yazmak olmalı. Özetle 70’li yıllarda dinlediğin birinin konserine 2009’da gitmek akıl kârı mı? Yanıtı hem evet ve hem de, müzik tanrısı günah yazmasın, hayır. Evet, çünkü Cohen olmasaydı ‘Suzanne’, ‘Partisan’ ve ‘First We Take Manhattan’ ve de ‘Famous Blue Raincoat’ gibi müthiş şarkılar/şiirler hayatımıza girmemiş olacaktı. Delikanlı gibi kaybetmenin de bir raconu olduğunu belki de ancak bu yaşlarımızda öğrenecektik. Şimdi ‘Hayır’larımı merak ediyorsunuz onları araya sıkıştırdım. Ne de olsa hem kişisel hem de genel tarihe hep bir saygım oldu. Her beş yılda bir ‘değişme’yi hiç beceremedim (gerçi süre şimdilerde daha da kısaldı ama neyse...)
 
Cohen şapkası başında Açık Hava’nın sahnesine tam zamanında çıkıp ‘Dance Me to The End Of Love’a başladığında kalbim üç kat daha hızlı atmaya başladı. Şarkıya eşlik ederken ‘Dance me’nin yerine İngilizce’nin en ünlü ‘dört harflik’ edepsiz kelimesini koyuverdim. Keyfime diyecek yok. Keyfimi yerine getiren tek şey tabii ki yalnızca gizli bir pornografi meraklısı olmamdan kaynaklanmıyordu.
 
Sağım solum önüm arkam yaşları bana hiç de uzak olmayan ‘amca’ ve ‘teyze’lerle doluydu. Konserin ilk yarısında da bütün tiyatronun bizlerle dolu olduğunu düşündüm. Ama yanılmışım, frigo almak için arkalara doğru bir hamle yaptığımda bizim ve diğer bazı gazetelerin genç editör ve muhabirlerini gördüm. Yüksek yaş ortalamasının sırrı çözülmüştü. Ben halkla ilişkilerci arkadaşım Feride Edige’nin davetlisi olarak en pahalı yerde oturuyordum. 100-150 liralık yerler sanki yalnızca 40 yaşın altına ayrılmış gibiydi. İKSV kimseye avanta davetiye vermeyince herkes sınıfını bilmek zorunda kalmıştı. Hedef göstermemek için soyadlarını yazmayacağım ama şu Görgün, İdil ve Ayşe çok nekesler. Neymiş efendim Cohen’in sponsor’u yokmuş. Ne diyeyim parasızlığın gözü kör olsun.

İyice ‘bas’ olmuş

Cohen ‘Songs of Leonard Cohen’den başlayarak bütün bildik şarkılarını söyledi. Aslında buna söyledik demek daha doğru. Ne var ki sınırlı ama etkileyici bariton sesi bas-baritonu da aşmış doğrudan bas olmuş. ‘Suzanne’ ve ‘So Long Marianne’e eşlik etmek biraz zor oldu. Yine de 75 yaşındaki bu gerçekten mütevazı ve yere çökerek şarkı söyleyen (kalkarken hiç zorlanmıyordu) efsaneyle nostaljik bir gece yaşadık. Cohen hiç nazlanmadan her alkışa yanıt vererek üç saate yakın söyledi ki konser iki saate de sığsa hiçbir itirazım olmayacaktı. Ama ne demişler? ‘Şarkı söyleyen Leonard Cohen ise gerisi teferruattır’

Fotoğraf: Muhsin Akgün

Etiketler: kültür sanat
nefret