14/09/2011 | Yazar: Yıldırım Türker

HPG, Hakkari-Çukurca karayolundaki baskınını saniyesi saniyesine üç kamerayla çektikten sonra neredeyse mükemmel bir kurguyla internete havale etti.

HPG, Hakkari-Çukurca karayolundaki baskınını saniyesi saniyesine üç kamerayla çektikten sonra neredeyse mükemmel bir kurguyla internete havale etti.

Seyredende kaşıntılı bir merak, derin ve uğultulu bir utanç, anglosaksonların “kan pornosu” tabir ettiklerinin yarattığına benzer bir dehşet uyandırıyor.

Savaş muhabirlerininkilere ya da cesaretten başı dönmüş bir mağdurun sallantılı kamerasından aktarılmış görüntülere hiç benzemiyor, öncelikle. Dolayısıyla izlerken dışında olduğunuz, kaçamak bakabildiğiniz, daha çok o anın dehşetini paylaşmanıza açık bir sunum değil. Sükunetle, karayoluna hakim bir tepenin üstünden çekilmiş. Seyredip seyran eyleyelim diye.
 
Bu ‘filmde’ askeri araçların havaya uçuruluşunu, panik halinde koşturan askerleri, ikinci bir patlamayla onların da havaya uçuşunu sırayla izliyoruz. Kıstırılan askerlerin kendilerini savunmaya çabalayışını, o ölümün bir ihtimal olmaktan çıkıp insanla yüz yüze geldiği anı izlemek; bir yandan da diri bir soğukkanlılıkla filmi çekenlerin sohbetine kulak vermek gerçekten de insanı vahşet duygusuyla sarıp sarmalıyor.

Bu savaş kaydının bize anlatmak istediği, varlığının muradı nedir?

Besbelli bir savaş zaferini kayda geçirmek, gerektiğinde insanların gözerimine bırakılıvermek için çekilmiş.
En arkaik savaşlardan beri vazgeçilmeyen, savaşın ruhu olduğu için vazgeçilemeyen bir ‘düşmanlığın taçlandırılışı.’ Kafa derisinin yüzülüp saklanması, avcının duvarına astığı geyik kafası gibi.
 

Burada da öldüğünü bildiğimiz, cenazelerinde dövünen yakınlarını görmüş olduğumuz, adlarını rütbelerini bildiğimiz gençlerin ölüm tarafından kıstırılışlarını ayrıntılı olarak izlememizi istiyor HPG.

Bize ölmüş gençlerin son dakikalarını armağan ediyor.
Yıllar önce düşman gerillanın cesedine basarak, kişisel koleksiyonu için kulaklarını keserek poz vermiş asker fotografları neredeyse bir kibrit çakımlık süre içinde görünüp kayboluvermişti. Şimdi kaçınılmaz olarak onları hatırlıyoruz. O fotograflara da aynı utanç, aynı vahşet duygusuyla bakmıştık.
İnsanı gerçekliğiyle bir anda çarpıyor. Rahatsız edici bir sahiciliği var. Baudrillard’ın müstehcen tanımının karşılığı:
 
“Sahtenin bütün gücüyle ışıyan hakikat.”

Pornografinin bütün özelliklerine sahip. Çekenlerin tavırlarındaki göstermeci böbür, çerçevelemedeki isabet, tercih edilen açılar, patlayan bombalarda bile sarsılmayan, hesaplanmış soğukkanlılık, velhasıl her şey, ama her şey pornografinin lehçesiyle yazılmış.
 
Görmememiz gereken, bakmamamız gereken, tanık olmamamız gereken bir anın bizi merakla, kaygıyla, utançla kendisine baktırması.

Hatta belki savaş ve strateji uzmanları, her zaman yaptıkları gibi televizyonda bu filmi bir maç yorumu yapar edasıyla tartar. ‘Türk askerinin’ o noktadaki yenilgisinin hangi hatalardan kaynaklandığının dökümünü çıkarır.

HPG, belki de askerin hatasını göstererek ‘moral bozmak’, kendi ‘tartışılmaz gücünü’ sergilemek için sanal aleme yolladı bu filmi.

Ama tam da şu dönemde, bu kadar kirli ve alçakça bir hediye, barış yolundakileri tökezletecektir.
 
Elbette savaşın kendisi toptan kirli ve alçakçadır.

Ama nihai barışı özlediğini ileri süren savaşçılarıyla bir savaşın da ahlaki çerçevesinin iyi çizilmiş olması gerekir.

Bu filmde gördüğümüz Türk ordusunun aldığı bir darbe değil, havaya uçan 20 yaşlarında çocuklardır.
 

Etiketler:
İstihdam