21/11/2011 | Yazar: Ali Baydaş

Vicdani ret hakkının nihayet siyasilerin gündemine girmesi sevindirici bir gelişme olmakla birlikte, insanları bu hakkı talep etmekten vazgeçirmek için, her yola başvuracaklarına şüphe yok.

Vicdani ret hakkının nihayet siyasilerin gündemine girmesi sevindirici bir gelişme olmakla birlikte, insanları bu hakkı talep etmekten vazgeçirmek için, her yola başvuracaklarına şüphe yok. Herkesi kapsayan ve askerlik yerine yapılacak hizmetlerin ‘adil’ olduğu bir yasa çıkarsa, Kürt gençlerinin çoğunun ve ölmeye, öldürmeye çok da meraklı olmayanların bu hakkı kullanacaklarını ve militarist zihniyetin büyük bir darbe alacağını umuyorum. Unutmayalım ki, referandumdan önce halkın büyük çoğunluğu, Kürt sorununun çözülmesini ve savaşın bitmesini istiyordu. Hükümetin PKK ile doğrudan görüşmeler yaptığı ortaya çıktığında da, malum çevreler dışında, kimseden bir itiraz yükselmedi. Şimdi hükümetin çözüm yerine militarizme yönelmiş olması, onların tabanı da dâhil, kimsenin oğullarını isteyerek çatışmaya göndereceği anlamına gelmiyor.
 
’68 kuşağının ünlü sloganı “savaşma, seviş!”i duymayanımız yoktur. O dönemin fikirleri, günümüzün katı dünyasında bazıları için, ‘bir avuç hippinin naifliğinden ibaret’ olsa da, ‘başka bir dünya’ isteğini evrenselleştiren de, o zamanki devrimci ve savaş karşıtı ruh oldu. Kapitalizmin can çekiştiği bu günlerdeyse, Arap Baharı’ndan, Wall Street’e ve Euro bölgesine kadar şahlanan aynı ruh, diktatörleri ve neoliberal hükümetleri bir bir deviriyor.
‘68’den günümüze dek bu slogan çeşitli karikatürlere, reklamlara v.b. esin kaynağı oldu. Örneğin “savaşa gitme, mastürbasyon yap” kampanyası yürüten bir web sitesi var. A.B.D.de eşcinsellerin askere alınması tartışmaları sırasında da, eşcinsel askerlerin düşman askerinden hoşlanması riskini hicveden karikatürlere rastlanıyordu. Kışkırtıcı kampanyalarıyla tanınan Benetton’un son reklam kampanyasında, hemen hepsi de erkek olan dünya liderlerini öpüşürken göstermesi basının ilgisini çekmeyi başardı.
 
Gerçekte, ‘savaşma, seviş!’formülünü ilk kullanan ’68 kuşağı değildi. Yirminci yüzyılın başlarında Azerbaycan’da yayınlanıp, tüm İslam coğrafyasına dağılan siyasi hiciv dergisi Molla Nasreddin (Nasrettin Hoca), okuma oranının düşük olması yüzünden, daha çok karikatürlere yer veriyordu. Kadın hakları, Batılı emperyalist güçler ve İran’da güçlenen İslamcılık gibi, güncelliğini bugün de koruyan konuları işliyordu. Dergiyi Bakü’de bir sahafta bulan Slavs and Tatars adlı sanat kolektifi, seçtikleri ikonik kapakları, illüstrasyon ve karikatürleri bir kitap haline getirdi. The New Yorker da Mayıs 2011’de kitabı, “Neredeyse dünyayı değiştiren dergi” başlığıyla tanıtınca, Molla Nasreddin yeniden gün yüzüne çıktı. İşte bu kitapta yer alan bir karikatürde, Azerilerle Ermeniler arasındaki düşmanlığın, çizer tarafından nasıl sonuçlandırıldığını, bundan yüz yıl kadar önce Müslüman bir ülkede yayınlandığını da dikkate alarak, yukarıda görebilirsiniz. 
 

Etiketler: insan hakları, askerlik
İstihdam