21/01/2011 | Yazar: Ulaş Sona

Yaklaşık üç ya da dört ay olacak sanırım.

Yaklaşık üç ya da dört ay olacak sanırım. Çok istediğim, daha önce de defalarca ‘Bir söyleyebilsem…’ diyerek yazdığım bir konunun, şimdi geldiğimiz aşamasını yazmak heyecanlandırıyor. Evet, aileye açılmak… Öncelikle, benim “aile”den anladığım kavramın içinde anne, abla ve teyzelerin olduğunu eklemek isterim. (Bir gün babam ya da sülalenin erkekleri öğrenirse bile, benim ağzımdan öğrenmeyecek mesela.) 

Benim tanık olduğum açılma hikâyelerden biraz daha farklı oldu. Annemle hızlı ilerlediğimizi düşünüyorum; böyle olacağını tahmin etmezdim.
 
Bir yolculuk dönüşü, eşyalarımı eve bırakmaya geldim. Oturdu karşıma ve erkek olmaktan, erkeksi davranmaktan ve erkek damarından bahsetti. Beni hep erkek beklediklerinden, “oğlum” diye sevdiklerinden –ki teyzem ve annem “oğlum” derler bana, okulun biteceğinden, yakın bir erkek arkadaşım olup olmadığından bahsede bahsede açıldı konu. Nasıl oldu bilmiyorum “Evet.” dedim, “Kızlardan (kadın diyemezdim) da hoşlanıyorum”. Gayet sakin bir şekilde sadece “Sapık mısın?” diye sordu; gayet sakin “Hayır.” dedim ve okula gittim. O an ki mutluluğumu anlatamam. Öğrendi diyerek duyduğum sevinç anlatılmazdı. Ama sonrasında o gün, eve dönüşümde çok üzüldüm. Birilerini aradım, kadınlara mailler attım ve oturdum akşama kadar ağladım.
 
Annemle beraber babamı beklemeye başladık. Birlikte yemek yiyecektik ve hep beraber konuşacaktık. Tabiî ki bunu beklemedim ve gidip tekrar konuştum. ‘Korkutma beni’yle başlayan konuşmamızda; organ bozukluğumun olup/olmadığına, evlenip/evlenemeyeceğime, çocuk yapıp/yapamayacağıma ve kendimi zapt edip/edemediğime dair birçok soru sordu; hepsine cevap verdim. O da, ben de şaşkındık. Çünkü “Bari biri olaydı… Seçemiyor musun? Sadece kadınlar bile daha kolay olurdu.” dedi. Bunu, ben de ablam da beklemiyorduk. Ablamla beraber aylardır “Eşcinseller hakkında ne düşünüyorsun?” diyerek bir sürü şey anlatmıştık ona. Sanıyorduk ki eşcinselliği kabul ederse, sonrası daha kolay olacak.
 
Böylece konuyu babama hiç açmadık. Ablam geldiğinde bir kez de onunla konuştu. Ablam başından beri biliyordu. Ona açıldığımda “Zaten biliyordum.” demişti; başka da bir tepki vermemişti. Onunla konuşması da çok rahatlattı. Bana soramadığı “Hastaneye gitsek mi? Ne yapsak? Niye fark edemedim? Sen nasıl fark edebildin?” gibi soruları ona sordu.
 
Lambdaistanbul’un Aile Grubu’nun (LİSTAG) etkinliği olana kadar da, bir daha bu konuyu hiç açmadık. Arada geçen zamanda hiçbir kısıtlaması olmadı. Sadece kimlerle görüştüğümü eskisine göre daha çok merak etti, o kadar. Aile Grubu’nun Eskişehir’e gelmesi bir şans oldu. Ben annemden daha tedirgindim etkinlikte. Sanıyordum ki, annem gelecek ama hemen çıkmak isteyecek. Ama öyle olmadı. Yanında babam olmamasına rağmen, hem etkinliğe hem de ardından beraber gittiğimiz yemeğe gelmesi çok büyük adımlardı. Gelen annelerle ve babalarla sohbet etti. Etkinliğin ardından, ablamdan sonra öğrenmesine dair bana sitem bile etti. “Çok geç oldu.” dedi, “Daha önce öğrenmeliydim!” Ben nereden bilirdim böyle olacağını… Hep şunu düşündüm: Öğrenmesini çok istiyorum ama çok üzülür ve kendisine dönüp “Nerede hata yaptım…” der. Bunu dedirtmeye hakkımın olmadığını düşündüm.
 
Eve geldiğinde çok rahatlamıştı. Hemen babama söylemek istedi ama ben engel oldum. Onun birilerine söyleme isteği, benim ilk açıldığımda “herkes bilsin” isteğime çok benziyordu. Evet, o da açılmıştı şimdi. Ben ona, o da bana açılmıştı sanki… Kendisini bu kadar iyi hissetmesi Lambdaistanbul Aile Grubu’nun başarısıydı. Böyle bir etkileri olacağını ve bu kadar hızlı temas edebileceklerini düşünmemiştim. Bu yüzden hepimiz, İstanbul’a dönüşlerinde varlıkları için tekrar tekrar teşekkür ettik.
 
Annemle aram, hiç olmadığı kadar iyi… Hayatında böyle bir şeyi ilk defa bu kadar yakınından duymuş birisi için, çok sakin soruları oldu. Ardından da “Sizin gibiler ne yer, ne içer…” diyerek gelip gördü de. Şimdi “Gelebildiğim her yere gelirim. Bana haber ver yeter.” diyor. Umarım Aile Grubu’nun etkisiyle Eskişehir’deki anne ve babaların da bir örgütlenmeleri olur.
 
Dönüp bakınca, anneme açılmış olmaktan daha çok, tekrar kendime açılmışım gibi hissediyorum. Annemle ilk konuşmamızdan sonraki üzüntümü anlamaya ve niye kimsesiz hissettiğimi çözmeye çalışıyorum. Bunu Pembe-Mor’daki* kadın arkadaşlarla da paylaştım. Özellikle yazın, açılma hikâyelerinin peşinde koşmuştum. “Nasıl oldu? Ne dediniz? Ne yapalım?” diyerek, hem okumuştum hem de yakınlarımla konuşmuştum. Sanıyordum ki ben buna hazırım, gelebilecek her türlü tepkiyi kaldırabilirim; yeter ki öğrensin. Ama bende oluşan “Niye erkeklikten açıyor konuyu? Ben erkek değilim ki… Öyle miyim acaba?” duyguları, bir üzüntü yaratmıştı. Ardından ise “Öyle de olabilirim. Ben niye böyle düşünüyorum…” diyerek başka bir üzüntü yaşadım. Gördüm ki istediğiniz kadar politikanın içerisinde olun, bunu yaşadığınızda, okuduklarınız değil hissettikleriniz ağır basıyor. Evet, çıplak hissettim kendimi. Birine kendimi ele vermişim gibi hissettim. Hatta “Daha basit hayatlarımız olsaydı. Niye böyleyim ki…”ye varan isyanlara dönüştü hislerim. Annemden daha çok, kendimle tartıştım diyebilirim. Ama iyi ki bunları yüksek sesle söyleyebildim. Ne düşündüysem ve ne hissettiysem, açıkça oturup tartıştım çünkü biz bile ummadığımız bir yerde ve bir zamanda kendimizi kabul etmek istemiyoruz.
 
Herkesin hayatında “bilsin” dediği insanlar farklıdır. Kime ve ne zaman açılacağımıza, biz karar vermeliyiz. Böyle bir açılma hikâyesi yazdığım için kendimi çok iyi hissediyorum. Hayatımda olup da “bilse artık” dediğim son insan da öğrendiği için çok mutluyum. Biliyorum ki açıldığı için çok ağır tepkilerle yaşamak zorunda kalan ve açılmak istediği halde açıldığında olacaklardan korktuğu için açılamayan birçok LGBTT birey var. Herkese kolaylıklar diliyorum. Umarım daha güzel hikâyelerimiz olur. Umudumuz tazelensin diye yazdım. İnandığım şey şu ki kalplerimiz yan yanadır. Kimse yalnız hissetmesin kendini; birbirimizden haberimiz olduğu müddetçe güçlüyüz!
 
Annem’den…
 
İlk önce bir hastalık olduğunu sandım; doktora gidip tedavi olacak zannettim. Sakinleşip tekrar düşününce, bir ömür boyu bu duyguyla yaşayacağını düşündüm. “Cenab-ı Allah bize böyle bir duygu vermiş; bununla birlikte yaşamamız gerek.” dedim.
 
Sonra bir yere gittik… Bazı annelerin ağladığını gördüm. Ben de ağladım, birlikte ağladık. Ağlamak çözüm değil, gençlere yardımcı olmamız gerek, diye düşündüm. Sonra her zamanki hayatımıza devam ettik.
 
Nasıl yardımcı olabilirim diye düşündüm. Baktım ki gençler daha anlayışlı, daha bilgili… Onlardan öğreniyorum… Bizler anneyiz ama çok eksiğimiz var tabii. Bir kitap varmış, ona daha bakamadım.
 
 
* Şubat 2008’de 50 lezbiyenin ve biseksüel kadının Ankara’da ilk kez bir araya gelmesinin ardından oluşturulan e-grup. 

Etiketler: insan hakları, aile
İstihdam