31/12/2012 | Yazar: Murat Çınar

İtalya’da geleneksel sene sonu incileri dökülüyor, hedefte eşcinseller ve kadınlar var.

İtalya’da geleneksel sene sonu incileri dökülüyor, hedefte eşcinseller ve kadınlar var. 

Bir seneyi aşkın zaman geçmişti ki ‘İtalya’nın tadı tuzu kalmadı’ diyecektik. Ekranlarda Berlusconi her zamankinden daha az yer kaplıyor, ırkçı siyasi partilerin göçmenlere sözlü ve fiziksel saldırıları azalıyor ve Vatikan hakkında skandallardan bahsedilmez olmuştu ki birileri yardımımıza yetişti. Ne de olsa yıllar boyu İtalya lupara, pizza, Venedik-Roma-Napoli, makarna, mafya, Vatikan ve Berlusconi demek değil miydi? Nasıl olur da uluslararası arenada hakkımızda sadece iktisadi buhrana gittikçe batan bir ülke olarak bahsettirebilirdik?
 
Nitekim öncelikle Silvio Berlusconi bir sene içinde yaklaşık onuncu kez fikir değiştirip yeniden başbakanlığa aday olacağını açıkladı. Artık yaptıklarından pişman, yeni bir kız arkadaşı olan, her zamanki gibi takım elbiseli, vaat üstüne vaat veren ve on yedi senelik saltanatına rağmen hâlâ geçmiş hükümetleri ve bilhassa ‘komünist’leri kötüleyen konuşmaları ile kendi televizyon kanallarındaki dandik programlarda yer almaya başlamıştı. Hızlıca mevcut hükümetten desteği çeken merkez sağ, elinde olan milletvekili çoğunluğu ile ulusal seçim yasası değiştirilmeden hükümeti düşürdü. Piyasalar alt üst oldu, spredler bondlar felan sapıttı ama içimize su serpildi. Artık folkloristik yanı ile uluslararası arenada eski yerini almaya hazırdı İtalya.
 
Buna rağmen makarnanın sosunda bir şeyler eksik kalmıştı. Biraz zeytinyağı olarak göçmenlere savaş, kırmızı biber olarak eşcinselleri sosyal açıdan mahkûm etme ve son bir sarımsak tadında kadınlar üzerinden siyaset. İlkine gene sağ olsun Berlusconi el verdi ve “Eğer seçimleri solcular kazanırsa göçmenlere kapıları açarlar ve bunu sadece oy için yaparlar ne de olsa göçmenlerin hepsi sola oy verecektir” dedi. Ben hatırladım hatırlayalı yani on seneyi aşkın zamandır Berlusconi aynı nakarat üzerinde ısrarcı ve ne yazık ki bu şarkı bitmek bilmiyor. İtalya’da henüz bu konu hakkında yapılmış bir araştırma yok, yani kısacası ‘göçmenler yarın bir gün oy kullanma hakkına sahip olsalar yerel veya ulusal bazda kime oy verirler ve eğilimleri ne olur?’ bilinmiyor. Ah pardon yani Berlusconi haricinde kimse bilmiyor. O emin bir şekilde Hıristiyan ve beyaz İtalyan ırkını bu tehlikeden korumakla Tanrı tarafından görevlendirildiğinden dolayı konuya hâkimiyeti mevcut.
 
Ardından eksik elementleri pek tabii ki homoseksüeller ve kadın hakları uzmanı Vatikan yani en büyük kurumsal Hıristiyan Katolik Kilisesi üstlendi. Bu sefer cidden bel altına güzel bir sağ kroşe atıp Papa aracılığı ile önce 13 Aralık’ta Roma’da Rebecca Kadaga’yı kabul edip eli sıkıldı sonra da güzel bir iki laf söylendi. Bilmeyenler için; Rebecca Kadaga, Uganda Ulusal Meclisi’ni temsilen Roma’da bulunuyordu ve kendisini ünlü kılan özelliği ise Uganda Ulusal Meclisi’nde iki senedir eşcinselliği ‘hastalık’ olarak tanımlayan ve eşcinsellere hapis ve hatta ölüm cezası verilmesini öngören yasa tasarısını sunan ve birçok yerel Kilise ile bu kampanyayı sürdüren biri olması. Rebecca Kadaga bu anı hiç unutamayacağını söylerken daha önce Papa’yı Twitter’dan takip ettiğini ancak kendisi ile hiç tanışma fırsatı olmadığını söyledi. Hazır elini pislemişken Ratzinger bir gün sonra eşcinsel evliliklerin dünya barışını tehdit eden bir girişim olduğunu, evliliğin doğal açıdan sadece kadın ve erkek arasında olabileceğini ve buna karşı yasal girişimlerin sosyal rolleri alt üst ettiğini söyledi. Sanırım bu sefer Papa’nın yardımcıları yeni düşen hükümetinin giderayak Meclis’in yeterli çoğunluğunca (294 evet, 53 eksik ve 25 ret) gelecek on iki senede kullanılmak üzere Milli Savunma Bakanlığı’na F-35 savaş uçağı alınması amacıyla 230 milyar Avro bütçeyi onayladığını söylemediler. Yani hemcinsini seven, beğenen, ona âşık olan ve onunla sevişen hatta evlenmek isteyen insanlar F-35 savaş uçaklarından daha çok uluslararası barışı tehdit ediyor. Hmmm sanırım Papa son zamanlarda çok fazla Twitter düşkünü oldu. Aksi halde Famiglia Cristiana (Hristiyan Aile) dergisinde çıkan ve bu kararı hatalı bulan ve Meclis’i yoksullara yardım etmekten çok savaşa yatırım yapmakla suçlayan yazıyı okumuş olur ve İtalya’nın en çok satan dergisindeki bu makale sayesinde özür dilerdi. Sanırım yakında bize ulaşır haber.
 
2012 senesini öyle sönük bitirmeyelim diye makarnamıza son içeriği de Bavyera’lı Alman rahibin temsil ettiği Katolik Kilisesi’nin bireylerinden biri kattı. Don Piero Corsi, kendisi Liguria Eyaleti’nde bulunan San Terenzo Lerici adlı küçük bir kentin kiliselerinden birinin rahibi. Muhtemelen bu kendisine yeterli ünü ve şanı vermeye yetmemiş ki o da sansasyonel hareketlerle bunu arttırmak için çaba göstermeye karar vermiş. Zamanında Corsi’nin göçmenlere ve İslam’a karşı el ilanları yazıp kilisenin kapısına astığı söyleniyor. Son vakası ise iddiadan çok belgelenmiş bir hareket. Don Piero Corsi yaklaşık bir hafta önce gene kilise kapısına bir mektup yazıp asıyor ve bu kez kadın cinayetlerini konu alıyor. Corsi’ye göre kadın cinayetleri olarak adlandırılan konu aslında çarpık ve sapkın bir basın kültürünün üretimi ve kadınlar hareketlerine ve hayattaki tercihlerine dönüp bir bakmalılar ve hatta nasıl birçok kez şiddeti teşvik ettiklerine ve nasıl tahrik edici olduklarına dikkat etmeliler. “Kendi hallerine bırakılmış evlatlar, pis evler, fast foodlardan alınmış masaya bırakılmış soğuk yemekler ve intiharlık giysiler. Kısacası eğer bir aile bitiyor ve şiddet noktasına geliniyorsa (bu şiddet yargılanmalı ve cezalandırılmalı) konu hakkında her iki tarafın da suçu vardır”. Bu parantez içindeki Dexter tarzı acemice ellerini yıkama çabası bazı basın mensuplarını pek de ikna etmedi. Nitekim Radio Due habercilerinden Paolo Poggio, Don Piero Corsi’yi telefonla canlı yayında arayıp açıklama istedi. Corsi aynen şu şekilde cevap verdi: “Yani şimdi siz bir kadını çıplak görünce ne hissediyorsunuz? Bilmem siz de ibne misiniz ama çıplak bir kadın şiddet içer miyor mu?” Bunun üzerine ulusal gazetelerden olan Il Fatto Quotidiano telefon ile bir kaç gün sonra Corsi’ye ulaşmaya çalışır ve rahip telefondaki kişinin bir gazeteci olduğunu öğrendikten sonra bir kaç saniye içinde kendisini aşağılamaya başlar ve sonunda “Siz pis bir ırksınız, sadece yalan söyleyen kişilersiniz, insanları ihbar ediyorsunuz. Siz zavallısınız, vahşisiniz, bir tabak yemek için insanları çarmıha geriyorsunuz. Umarım kalp krizine uğrarsınız, umarım kaza geçirirsiniz”.
 
Bu yaşananlar ardından Corsi’nin bağlı olduğu Genova başpiskoposu kendisinin görevinden alındığını söyledi. Corsi ise dinlenmek için ara verdiğini açıkladı. Olanlar üzerine bazı LGBT dernekler, bazı siyasi partiler ve bazı sivil toplum örgütleri Corsi’ye bir çok şekilde tepkisini iletti. Ancak halen Papa’dan bu konu üzerine bir açıklama, Rebecca Kadaga’yı tebrik etmesi üzerine bir özür ve eşcinseller hakkında yaptığı açıklamayı geri almasını bekliyoruz.
 
Tüm bu olup bitenler sonrasında İtalya tarihi kimliğine kavuşuyor diye sevinirken evdeki yeni kedimiz, Filippo, oturma odasındaki divana sürekli çiş yapar oldu. Ev içi huzuru tehdit ettiği için sanırım eşcinsel olabilir ve tarihi kedimiz Sansone ile evlenmeye karar verebilir diye korkuyorum. Sanırım ev kapısının dışına kediler, eşcinsellik ve divana pisleme üzerine bir yazı assam iyi olacak. Eğer eşcinsel kediler derneği hakkımda olumsuz haber yaparsa ben de yılbaşını bahane edip tatile çıkabilirim.

Etiketler: yaşam
İstihdam