31/01/2014 | Yazar: Duygu Aloğlu

Berlin, kendini isterse kadın isterse erkek isterse ikisi birden ya da ikisi arası bir yerde tanımlayan ve bunu ‘bedeni ve performansı’ ile gösteren Markus’a pek hazır değil gibi…

Berlin, kendini isterse kadın isterse erkek isterse ikisi birden ya da ikisi arası bir yerde tanımlayan ve bunu “bedeni ve performansı” ile gösteren Markus’a pek hazır değil gibi…
 
Şu an izlediğim programın etkisi ile ‘sıcağı sıcağına’ yazıyorum. Çarşamba günü sevgili Rüzgar, Bawer, Burcu ve Kadir’in Berlin’de yaptıkları “direnişin ‘o’ biçimi” adlı söyleşideydim. Çok güzel ve samimi bir ortam vardı. Perşembe de kaosGL.org’da Voltrans belgeseline dair röportajda bahsedilen cinsiyetin ve kimliğin akışkanlığı üzerine okurken aynı anda yazının bahis konusu yarışmaya da göz atıyordum.
 
Yarışmanın ismi “Shopping Queen”; Alman Vox kanalında hafta içi her gün yayınlanıyor ve anladığım kadarıyla gayet de popüler bir program. Adından da anlaşılacağı gibi belli bir süre ve bütçe dahilinde sunucu olan modacının belirlediği konsepte uygun alışveriş yapmak, giyinmek, puan almak, birinci olmaya çalışmak yarışmanın amacı. Sanıyorum Türkiye’deki kanallarda da çeşitli versiyonları var. Bu hafta çok izlemek istedim bu yarışmayı, çünkü bu hafta program erkeklere ayrılmıştı ilk defa. Televizyon stratejisi şudur budur irdelemeyerek programdaki kişilerin tepkilerini ve sosyal medyada özellikle Twitter’da bugün programa bakarken okuduğum twitlerden bahsetmek istiyorum. Kapsayıcı bir yazı yazmak, bu program üzerinden analiz yapmak amacında değilim, haddim de değil.
Programın meşhur Alman modacı sunucusunun ilk günkü tabiriyle “ikisi heteroseksüel, ikisi gey ve biri transgender” olan 5 erkeğin alışveriş macerasının konusu “Herr der Ringe” yani Yüzüklerin Efendisi’ydi. Evlilik teklifi yaparken nasıl giyineceklerini konsept olarak veren modacının bu ifadesi cinsiyetçi olarak yorumlanabilir çünkü bugüne kadar 5 kadın yarışmacının katıldığı yarışmayı sunarken ‘evet 5 kadın üçü heteroseksüel ikisi lezbiyen ya da transkadın ya da interseksüel’ gibi cinsel yönelim ya da kimlik belirttiğini düşünmüyorum. Neticede 5 kadın yarışmacı işte. Erkeklerde reyting ya da reklam amaçlı belki böyle bir seçime gitmiş olabilirler ama orası da beni ilgilendirmiyor. Gelelim gördüklerime ve bana hissettirdiklerine. İlk tanışılan ortamda evlilik teklifi kıyafeti konseptinin açıklanması sonrası, bir adayın partnerinin olmadığını dile getirmesi üzerine bir başkasının hayalindeki kadını bulursun demesi ve yalnız bireyin “hayatımın erkeği” diye düzeltmesi, diğer şahsın “aa geysin. Olsun benim bir problemim yok” karşılığını vermesi genel anlamda hâlâ bir heteroseksüel kadın-erkek birlikteliğinin genel geçerliğinin tekil bir örneği olsa da TV’de olması nedeniyle önemli buldum. Üstelik bazı Almanların, bundan kaçmak için (Almanca cinsiyetleri belirten bir dil olduğundan, örneğin) kız ya da erkek arkadaş demek yerine partner kelimesini kullanmaya özen gösterdiklerini de biliyorum ama geylerle problemi olmayan adayın buna dikkat ettiğini söylemek zor. Ama asıl bahsetmek istediğim ise bugün izlediğim bölümdü.
 
Bugün kendini transgender olarak tanımlayan ve moda dünyasında “Androgyny Model” olarak çalışan Markus’tu. Markus alışverişteyken diğer adaylar da Markus’un evinde oturup “evini karıştırıyorlardı”. Markus’un dolabında kadın kıyafetleri olması, Markus’un topuklu ayakkabıları olmasından daha çok yadırganmadı. Markus’un konfeksiyon bedeninin XS olduğu bugünkü bölüm boyunda defalarca alt yazı olarak verilmiştir ki diğer adaylarda bu yapılmamıştır çünkü kendileri M ya da L giymektedirler- bunu da erkek bedeni ve kadın bedeni arasında kurulan ikiliğe, özellikle moda ve popüler kültür alanlarında erkeğin “yapılı-kaslı” olması ve kadının da “ince zarif” olması gerektiğine dair olan imajın TV’den altyazı şekilde yeniden yeniden verilişi şeklinde yorumladım. Zira beden ölçüleri verilirken modacı arkadaşımız “evet ince ve uzun bir kadının fiziği gibi erkekten çok gibi” bir ifade kullandı. Yarışmacılar Markus’un model defterine bakarken, çok kereler “aa burada bildiğin kadın gibi”, “aa burada maskülen”, “aa burada prenses” gibi ifadelerle Marcus’u ne yazık ki ikili cinsiyet sisteminin içine tıkmaya, orda kendilerince Marcus’u anlamlandırmaya çalıştıklarını gördüm. Hatta birisi “onun erkek olduğunu geç anladım” diyerek ufak bir ‘itiraf’ta da bulundu. Sonuçta model olan Markus, tam olarak erkek ya da kadın kıyafeti olarak nitelendirilemeyecek kombinasyonu (adaylardan birinin sözü), topuklu ayakkabısı ve makyajı ile sahnedeydi. Adaylardan gey olanların (programda hangi adaylar geydir, transgender ve heteroseksüeldir hem program sunucusu hem de adaylar tarafından dile getirilmiştir) Markus’un topuklu ayakkabı ya da ‘feminen’ bir kıyafet ile sahneye gelmesini hiç istemediklerini dile getirmeleri, Marcus’un kiyefet gösterimi sonrasında da ‘konseptimiz yüzüklerin efendisi (herr-almanca bay, erkek) olmaktı ama sen şu an ne yazık ki herr olacak kadar maskülen değil aksine feminensin’ diyerek eleştirmeleri beni üzdü (heteroseksüel adaylar, erkek ya da kadınlık ya da kadın-erkek kıyafeti üzerinden bir değerlendirme yapmadığı için geyi burada vurguladım). Dediğim gibi, dünkü söyleşide gördüğüm dayanışmanın, bugün okuduğum röportajdaki erkeklik eleştirisinin, kimliğin-cinsiyetin-cinsel yönelimin akışkan oluşu, bunların statik olmayışının belirtisini bu programda görememek üzdü ve şaşırttı beni sanırım. Şaşırdım ve üzüldüm, çünkü kişinin kimliğinin bir ispata gerek duyulmadan sadece kendisinin beyanı neyse o ile kabul edilmesi gerektiğini düşünmüştüm, en azından Markus’un o gün kendini kadın ya da erkek ya da ikisinin arasında ya da hepsinin ötesinde nasıl giyinmek istediğine, zevkine, hislerine, buna dair olan performansına minimum bir saygı görmeyi beklemiştim sanırım.
 
Üstelik program herkesi, her türlü “renkli kişiliği” içinde barındırdığı ve farklılıklara saygı duyduğu iddiasındaki ‘gey dostu şehir’ Berlin’deydi. Bana çok ironik geldi; Berlin, kendini isterse kadın isterse erkek isterse ikisi birden ya da ikisi arası bir yerde olarak tanımlayan ve bunu “bedeni ve performansı” ile gösteren Markus’a -hali hazırdaki programın içindeki söylemleri, bakışları, cümleleri ve o andaki sosyal medyadaki ifadeleri baz aldığımda -pek de hazır değil sanki. Twitter ise apayrı bir “fobi” yuvasıydı. “İşte Yüzüklerin kadını” (Guckt mal, die Frau der Ringe); “bu gözlere yapılan bir tecavüz (Des is ja vergewaltigung für die augen!)- kıyafete mi kişiye mi yönelik ayırmak zor, kabul!-; eğer oğlum olsaydı, paramparça olurdum, üzgünüm (Wäre er mein sohn..ich wäre am boden zerstört...sorry); “Marcus fazlasıyla top” (Markus ist so extreeeeeem tuckig). Ne yazık ki bugünkü örnek bana, bulunduğum il ve ülkede hâlâ ataerkil sistemin dayattığı ikili cinsiyet kalıplarının hakimiyetini bir şekilde gösterdi (Markus kadın mı erkek mi? Markus bir ne?).
 
Velhasıl tekil bir örnek, tabi ki genellemelerden ve buna dayanan yargılamalardan kaçınmak gerekir ama programı, bir transgender bireyin TV’de bu kadar görünür ama aynı zamanda “anlamlandırılamaz-kategorilere sığdırılamaz” oluşunu düşüncelerimle birlikte anlatmak istedim.
 
Program şu linkten izlenebilir: http://www.voxnow.de/shopping-queen/maenner-spezial-tag-4-markus.php?container_id=151665&player=1&season=2

Etiketler:
İstihdam