24/04/2020 | Yazar: Semih Özkarakaş

Sibel’in ardından sanıyorum ki en çok üzerinde durmamız gereken şey; dayanışmamızda herhangi birimiz kendisini dışlanmış, mutsuz, yalnız hissederse diye umut veren, iyileştirici, destekleyici pratikleri üretip güçlendirmek…

Sibel Ünli’nin anısına… Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Covid-19 salgını dolayısıyla karantina günlerinde Kaos GL dergisi 170. sayısı yazıları KaosGL.org okurlarıyla buluşuyor.

2015 yılında tanıştım Sibel’le. Özgür Renkler’e, “Buluşmanıza ben de gelebilir miyim?” diye mesaj atmıştı. İlk katıldığı etkinlik Kaos GL ile düzenlediğimiz Medya Okulu’ydu. Sonraki her etkinliğe de katıldı. Her etkinlikte en önde oturup defterine fıtır fıtır notlar alıp bolca soru sordu. Toplu fotoğraf çekilecekse de bayrağı hep onun elindeydi. Bazen gökkuşağı renklerindeki fularını çıkarıp bayrak niyetine tuttu fotoğraflarda.

Bursa’da Liseli LGBTİ+’lar, ilk buluşmasını yapacağını duyurduğunda Özgür Renkler olarak desteğe gelmemizi rica etmişlerdi. Dernekten iki arkadaş gitmiştik. Buluşma yerinde bir çekingenlik, utangaçlık havası vardı. Bir tek Sibel heyecanlı, mutlu, meraklı bir şekilde gün boyu konuştu. Liseli LGBTİ+, Bursa’da örgütlenemedi ama Sibel Özgür Renkler’e gelmeye devam etti. Derneğe gelmenin ona kendisini çok iyi hissettirdiğini, derneğe her gelişinde eve mutlu döndüğünü söylerdi. Başka zamanlarda da derneğe ya kardeşini getirirdi ya da okuldan arkadaşlarını.

Sibel çok neşeli bir insandı. Onunla ne zaman göz göze gelsek gülerdi. Onu hala sebepsiz yere gülerken hatırlıyorum. Etkinliklerdeki meraklı haliyle, sorduğu sorularla, etkinlik bitse de ilgili olduğu konular hakkında heyecan içinde durmadan konuşmasıyla hatırlıyorum. Bir de okuduğu kitapları anlatışını, kitap tavsiyeleri isteyişini... Sibel gelemediği buluşma ya da etkinlikler için illa özür mesajı atardı. Sibel’in ne kadar düşünceli biri olduğunu hatırlıyorum.

Lisede çok zorlandığını, bir an önce mezun olup üniversiteye gitmek istediğini söylerdi. İstanbul edebiyatı kazandı ve gitti de... Sonra iletişimimiz koptu.

Haberini Eylül Cansın’ın intiharının yıl dönümünde aldım. İnanmadım, inanmak istemedim. Twitter hesabına baktım ve anonim bir hesap tarafından uğradığı zorbalığı görüp kahroldum. Onu mutsuz eden o duyguyu yok edemediğim(iz) için çok kötü hissediyorum. Eksik hissediyorum. Pişman hissediyorum. Hiçbir anlamı yok ama senden özür diliyorum Sibel’ciğim.

Bu acı süreçte Sibel’i tanıyanlar onun bir mahremiyeti yokmuşçasına yaşadıklarını, anlattıklarını iğdiş ede ede paylaşıyor. Maalesef Sibel’e ve anısına saygı duyulmuyor.

Sibel’in İstanbul’a gittikten sonra, üç yıl boyunca birçok derneğe, örgüte katılıp aktivizm yapmaya devam ettiğini henüz bu süreçte öğrendim. Onu oralardan tanıyan insanlar da Sibel’in naifliğinden, tatlılığından ve iyiliğinden bahsediyor. Sibel’i tanıyanlara ve kendime “Ona neden yardımcı olamadık? Nerede eksik kaldık?” sorusunu sormadan edemiyorum. Herkes mutsuz olduğunu ve dışlandığını söylüyor. O halde, Sibel bu kadar çok farklı alanda, hak temelli çalışan oluşumda gönüllü biriyken bizler ona nasıl davrandık? Ne kadar iyi geldik? Ne kadar dayanıştık? Neden eksik kaldık?

Sibel’in ardından sanıyorum ki en çok üzerinde durmamız gereken şey; dayanışmamızda herhangi birimiz kendisini dışlanmış, mutsuz, yalnız hissederse diye umut veren, iyileştirici, destekleyici pratikleri üretip güçlendirmek; sosyal destek mekanizmalarını yaygınlaştırmak.

Eğer dayanışmanın iyi geldiğini düşündüğümüz yerde birimiz mutsuzsa, en başta yaraya odaklanma dileğiyle.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: yaşam
İstihdam