27/11/2013 | Yazar: Çîrûsk Arat

Bireysel şiddetten erkek şiddetine, devlet şiddetinden toplumsal şiddete kadar yaşanan birçok olayın zemini ‘genel ahlak’ ile hazırlanıyor.

Şiddet kavramı değerlendirirken içinde yaşadığımız toplumun dini inançlarını, sosyo-ekonomik yapısını, geçirdiği tarihsel süreçleri ve yapısal sorunlarını ele almadan yapacağımız her değerlendirmenin bir ayağı boşta kalacaktır. Zira “genel ahlak” olarak adlandırdığımız yapıyı oluşturan da bu kavramlardır. Bu sebeple; bireysel şiddetten erkek şiddetine, devlet şiddetinden toplumsal şiddete kadar yaşanan birçok olayın zeminini “genel ahlak” olarak tabir ettiğimiz kavram hazırlıyor.
 
Şiddet kavramının uzun uzadıya değerlendirmesine bu yazıda girişmeyeceğiz. Şiddetin zeminini hazırlayan, besleyen ve teşvik eden o kadar çok olgu var ki yazmaya kalkışsak ayrılan sayfanın katbekat üstünde bir yer tutacağı aşikâr. Bundandır ki şiddetin en görünmez halinden; Trans Kadınlara yönelen şiddetten bahsedeceğim.
 
Türkiye’de her yıl onlarca Trans kadın nefret cinayetlerine kurban gidiyor. Sadece 2009’dan bu yana 34 Trans kadın katledildi. Tabi bunlar kayıt altına alınan rakamlar. Ve bu rakamlara nefret cinayeti mağduru lezbiyen, gey ve biseksüel bireyler dâhil değil. Katliamın boyutu bu denli büyükken yaşanan bu zulme ses çıkartan ne yazık ki yine LGBT örgütleri. Gezi direnişi ile birlikte her ne kadar sol, sosyalist örgütlenmeler yaşanan katliamı görmeye başlamış olsa da atılan adım yeterli değil.
 
Devlet Kaynaklı Şiddet
Devlet şiddetine sadece LGBT bireylerin maruz kalmadığını biliyoruz. Kan ve gözyaşı üzerinden değirmenini döndüren devletin ayakta kalabilmek adına kendinden olmayan herkese pervasızca saldırdığının ve kıyımlarına aynı hızla devam ettiğinin-edeceğinin de bilincindeyiz. Roboski ve Reyhanlı katliamları, işçi cinayetleri, Hrant Dink davası, Gezi direnişinde katledilenler ve Gezi tutsakları bunların en yakın örneklerini oluşturmakta.
 
Meclis, Yargı ve Polis işbirliği
“Ben eşcinselliğin biyolojik bir bozukluk, bir hastalık olduğuna inanıyorum. Tedavi edilmesi gereken bir şey bence. Dolayısıyla eşcinsel evliliklere de olumlu bakmıyorum. Bakanlığımızda onlarla ilgili bir çalışma yok. Zaten bize iletilmiş bir talep de yok. Türkiye’de eşcinseller yok demiyoruz, bu vaka var.”
 
Devlet bakanı Aliye Kavaf’ın bu açıklaması devlet kaynaklı şiddetin çıkış noktalarından birini teşkil ediyor. Açıkça, siz katletmeye devam edin, biz hükümet olarak arkanızdayız mesajını içeriyor. Bakanları aracılığıyla nefret söylemi üreten devlet şiddeti sadece sözlü olarak üretmiyor. Trans cinayetlerinde uyguladığı “ağır tahrik” indirimleriyle pratik olarak da uyguluyor. Bu da beraberinde katillerin kısa sürede aramıza dönmesini sağlıyor. Bunlar toplumun stres toplarıdır, istediğiniz gibi dövebilir, yaralayabilir ve öldürebilirsiniz mesajını da kitlelere yaymayı görev ediniyor. Tabi bunlara ek olarak bir de katillerin karakolda verdiği ifadeler var.
Katillerin savunmaların %99’unun aynı olması tesadüf değil. Polis tarafından yönlendirilen katillerin ifadeleri değiştiriliyor ve ağır tahrik indiriminden yararlanması sağlanılıyor. Peki, ciddi anlamda indirim sağlayan ifade ne? “Bana ters ilişki teklif etti…”  Kolluk kuvvetlerinin bu desteğini bir köşeye koyalım. Ya iddia makamına ne demeli? İndirimi uygulayan Hâkime? Klasik birer tiyatro sahnesi andıran Türk yargı makamları alışılagelmiş ifadeleri kabul ederek katilleri kısa süreli cezalarla aramıza geri yolluyor.
Transseksüel bir arkadaşımızın ölümünde dahi aynı ifadeyi indirime gerekçe gösteren hâkimler trans katliamlarındaki rollerini açığa seriyor. Buraya kadar kısaca bahsettiklerim sadece ölümle sonuçlanan vakalarda yaşananlar. Bir de gündelik hayatta sıkça yaşanan hak ihlalleri var. Bunların başında polis tarafından “kabahatler kanunu” baz alınarak kesilen 83 liralık cezalar var. Hüseyin Çapkın’ın İstanbul İl Emniyet müdürlüğüne getirilmesiyle başlayan bonus uygulaması, cezayı kabul etmeyenlere şiddeti de beraberinde getirdi. Bir katili yakalamakla bir trans kadını yakalamak aynı puan olunca hem terfi hızlandı hem de primler arttı. Peki, siz olsanız kimi yakalardınız?
 
Şiddetin birçok çeşidini devlet uygulamalarında görmek mümkün. Adalete, sağlık hakkına ya da barınma hakkına erişim trans bireyler için geçerli değil.
 
İstanbul Beyoğlu’nda boğazı kesilip, gasp edildikten sonra verilen taksi ücreti ile hastaneye yollanan arkadaşımızın karakolda işlem başlatılmadan geri yollanması adalete erişimi, Avcılar-Meis sitesinde arsa rantlarının artmasıyla birlikte trans kadınlara uygulanan sürgün politikası barınma hakkına erişimi,  devlet hastanelerinde trans bireylerin maruz kaldığı aşağılama ise sağlık hakkına erişimin önündeki engelleri net bir şekilde gözler önüne seriyor.
 
Yakın zaman içinde gerçekleşen bu olaylar okuyanlar için şaşırtıcı olabilir ama trans kadınlar ve LGBT hak savunucuları için hayatın günlük akışının parçası.
 
Toplumsal Dışlanma
Genel ahlak kuralları gerekçe gösterilerek toplumsal yaşamdan dışlanan transların yaşadığı şiddet sadece devlet ve kurumları tarafından uygulanmıyor. Din, ahlak, namus kisvesi altında yok sayılan, öldürülen translar zorunlu seks işçiliğine itiliyor. Ve yine yaptıkları iş gerekçe gösterilerek eleştiriliyor, aşağılanıyor, lanetleniyor… Şimdi sormak lazım toplumsal yaşamda yer açmayıp zorunlu seks işçiliğine ittiğiniz trans kadınlar ne iş yapacak? Toplumsal yaşamın neresinde duracaklar? Seyyar satıcılık yapsa toplum izin vermeyecek, özel bir şirkete başvursa kapıdan çevrilecek, memur olmaya kalkışsa kapı gösterilecek… Tüm kapıların kapatıldığı bir alanda geriye tek seçenek kalıyor o da zorunlu seks işçiliği. Tabi burada başka bir soru akla geliyor; trans kadınlara müşteri olarak gidenler kimler? Tabii ki yine toplumsal yaşamın kapılarını kapatanlar. Yani ikiyüzlü ahlak anlayışının ikiyüzlü bekçileri…
 
Şiddete karşı ses çıkartırken artık tekrardan düşünmek lazım. Zulmün, katliamın ve acının hayatımızın günlük birer parçası olduğu böylesi bir düzende hak, adalet ve özgürlük arayışımız toplumun tüm kesimleri için olmalıdır. Zira ötekilenen bir gruba uygulanan şiddet döner dolaşır ve tüm toplumsal kesimleri vurur. Bu bilinçle şimdi tekrardan sormak istiyorum; Kadına yönelik şiddet mi dediniz?
Bilmeyenler için terminoloji
·Eşcinsel: Duygusal ve/veya cinsel açıdan hemcinsine ilgi duyan kişi.
·Gey: Eşcinsel erkek.
·Lezbiyen: Eşcinsel kadın.
·Biseksüel: Duygusal ve/veya cinsel açıdan her iki cinse de ilgi duyan kişi.
·Travesti: Dış görünüşü ve davranışıyla biyolojik cinsiyetinin karşısındaki cinse ait olma isteğini ifade eder. Karşı cinsin eşyalarını kullanmaktan, karşı cinsin giydiği kıyafetleri giymekten, ait olmak istediği cinsin davranışını sergilemekten zevk alan kişilerdir. Hem kadın hem erkek için geçerlidir.
·Transseksüel: Kendisini karşı cinse ait hisseden, karşı cinse benzeme isteği duyan veya karşı cinsten biri olarak hisseden kişileri ifade eder. Hem erkek hem kadın için geçerlidir. Yani kişi kadın bedeninde doğup kendini erkek olarak hissedebilir, erkek bedeninde doğup kadın olarak hissedebilir. Ancak Transseksüel kişinin ruhsal eğilimleri için geçerli olan bir kelimedir, bu yüzden transseksüeller dış görünümlerinden belirlenmeyebilir.
·Trans - gender: İngilizce bir tanımlama olup Türkçe’deki travesti ve transseksüel tanımlamalarının ikisini de kapsar. Cinsiyet geçiş sürecini tamamlamış ya da tamamlamamış; ancak biyolojik cinsiyetine ve görünümüne bir şekilde müdahale edenleri tanımlamak için bir şemsiye kelime olarak da kullanılabilir. (Bu yazıda Travesti ve Transseksüelleri de kapsayacak şekilde (Trans) kullanılmıştır.
 
Bu yazı Yeni Demokrat Kadın’ın (YDK)  25 Kasım vesilesi ile çıkarttığı bülten için kaleme alındı

Etiketler:
İstihdam