28/02/2011 | Yazar: Ebubekir Çetinkaya

Cinsel taciz ve tecavüzün görünmediği ya da görünmezden gelindiği söyleminin de kendi içerisinde bir savunma mekanizması taşıdığını, gayet de gör&

Cinsel taciz ve tecavüzün görünmediği ya da görünmezden gelindiği söyleminin de kendi içerisinde bir savunma mekanizması taşıdığını, gayet de göründüğü ve bilindiğinin farkındayız. Hatta görmezden gelinmenin söz konusu olmadığı erkek egemen bir toplumda haz almak için bilakis görmeye çalışıldığını da biliyoruz. Bir kadının kalçaları hakkında sözlü tacizde bulunan bir erkeğin o esnada duyması muhtemel bir erkekle göz temasına geçerek abi sen de katıl bakışı attığı ve kadına yönelik bu örgütlenmenin kısa süre içerisinde kurulduğunu hepimiz görmüşüzdür.
 
Namustan veya başka sebeplerden bu konuda çözüm üretmenin elzem olduğunu hisseden iki kadın milletvekilimizin farklı disiplinlere ait bilgileri göz önünde bulundurmadan duruma yaklaşması çok da şaşırtıcı olmadı. Taciz ve tecavüz edeni bir tür hasta olarak görüp çözüm için sebeplere farklı taraftan bakıyor olmaları daha önce farklı şeyleri de hastalık sandıklarını ve buna inandıklarını hatırlatıyor. Bahsettiğim konu kadın milletvekillerimizin gündemde olan “cinsel taciz ve tecavüzde bulunan hastanın” ilaç verilerek cinsel dürtülerini azaltma önerisi. Bu öneri Milletvekillerimizin inanılmaz bir girişimi olarak görülse de sapığın pipisi etkisiz kılınırken zihniyetinden ötürü başkasına zarar verenin de kafasına ne yapılabilir gibi karşılaştırmaları da akla getiriyor. Ayrıca hâlâ bunun bir hastalık olduğu tarafıyla bakmanın yanı sıra kadının erkeği tahrik edici unsurlarını içeren yasalarda değişiklik yapılmaması öneriyi ilk duyduğumuzda gayri ihtiyari  “oh kökünden koparsınlar” dedikten sonra düşünmemizi gerektiriyor. AKP içerisinden gelen bir öneri  olması nedeniyle refleks gösterip olumsuz düşünmediğimden emin olmakla birlikte mağdurun korunabilmesine dair hiçbir şeyin yapılmıyor olması maalesef samimi olunmadığını gösteriyor.
 
Birçok davranışın AKP Milletvekilleri tarafından hastalık olarak kabullenilebildiğini Aliye Kavaf’ın eşcinselliği de hastalık olarak görmesiyle örnekleyebiliriz. Bu durumda iki kadın çıkar da bunları da iyileştirelim derse uygulama alanı hangi uzuvlarda başlar acaba? Bunun için de oh kökünden koparsınlar diyenlerin az olacağını düşünmüyorum açıkçası.
 
Cinsel taciz ve tecavüzün sadece “cinsel haz” nedeniyle olmadığını birçok kanallarla erkeğin damarlarına enjekte edilen iktidar arzusuyla gerçekleştiği de aşikâr. Erkeğin kadını ya da çocuğu fiili taciziyle o esnada cinsel hazzın ötesinde farklı bir hazla gerçekleştirdiğini de görmek gerekir. Suçlara dair cezalar belirlenirken suçun tanımını ve niteliklerini bilmiyor olmak çözüm için adımların popülizm olduğunu gösteriyor. Uzun süreden beri devam ettirdiğim bir çalışma için aile içi taciz ve tecavüze uğrayan kadınlarla yapmış olduğum görüşmeler neticesinde tecavüzün ve tacizin dayağın bir uzantısı şeklinde gerçekleştiğini algıladığımı söyleyebilirim. “Ağzım burnum kanayana kadar dayak yiyordum ardından bana tecavüz ediyordu” şeklinde kurulan cümleleri göz önüne alındığında söz konusu uygulamayla belirtilen şiddetin sadece son aşaması belki durdurulabilir. Onun ötesinde bunun şiddeti yok etmediğini hatta işlevsiz kalan organı nedeniyle şiddetin boyutunun artabileceği de muhtemel. O ana kadar kızına tecavüz eden bir babanın ilacın etkisiyle kızına merhamet gösterebilecek şekilde iyileşebileceğine! sanırım kimse inanmaz. Taciz ve tecavüzün sistematik bir şiddet olduğunu bilerek çözüm üretmek gerekir.
 
Hastalarımıza otobüste, metroda vs... yerlerde öncelik vermemiz gerektiğini hatırlatarak hayırlı şifalar mı dilesek bilemedim doğrusu.


Etiketler: insan hakları
nefret