19/01/2010 | Yazar: Selçuk Candansayar

Geçen hafta kamuoyuna “Tam Gün” yasa tasarısı olarak sunulan yasanın mecliste görüşmelerinin başlayacağı gün Türk Tabipleri Birliği (TTB) öncül

Geçen hafta kamuoyuna “Tam Gün” yasa tasarısı olarak sunulan yasanın mecliste görüşmelerinin başlayacağı gün Türk Tabipleri Birliği (TTB) öncülüğünde çok sayıda sağlıkla ilgili dernek ve sendika çalışanları bir araya gelmişlerdi.

Öğleden önce Hacettepe Üniversitesi’nin salonlarından birinde toplantı başladı. Toplantıya sağlık alanındaki hemen tüm dernek ve sendikaların başkanları ya da temsilcileri katıldı. Programa göre yasa tasarısına karşı acil eylem planı üzerine ortak bir karar alınacak, ardından basın toplantısıyla bu kararlar duyurulacaktı. Daha sonra ise katılımcı sağlıkçılar hep birlikte Abdi İpekçi parkı yoluyla Sağlık Bakanlığı önüne toplu halde gidecek ve orada bir basın açıklaması daha yapılacaktı. Öyle de oldu.
Ancak büyük olasılıkla yasanın çıkmasını engellemeye yetmeyecek eylemler bir başka gelişmeye gebelik ettiler.
İlkin toplantıya gelenlerin bir bölümü daha önce bırakın TTB öncülüğündeki herhangi bir toplantıyı, TTB merkezine bile bir kez bile yolu düşmemiş hekimlerdi. Aralarında çok sayıda profesör vardı. Bu güne kadar TTB ve Tabip Odalarına zorunluluk nedeniyle üye olan; sendikaların ise adını bile bilmeyen çok sayıda hekim ve sağlık çalışanı sağlık örgütlerinden Tam Gün yasasına engel olacak eylemler için liderlik ve öncülük bekliyordu.
Neden? Ne oldu ki, sağlık çalışanları örgütlerine sığınmaya başladılar?
Çünkü yasanın kamuoyuna sunulduğu gibi hepi topu 1.200 öğretim üyesinin muayenehanesi için çıkarılmadığını biliyorlardı.
Bu yasa ve ardından çıkarılacak hastaneleri özelleştirecek yasa ile hem ücretlerinin çok azalacağını, emeklilik ve sosyal güvencelerinin tırpanlanacağını hem de iş güvencelerinin kalmayacağının farkındaydılar.
Dahası Meclisteki tüm siyasi partilerin ve kamuoyunun da yasayı sadece muayenehane kapatma yasası olarak görmelerine inanamıyorlardı.
Basit bir rakamsal örnek. Üniversite hastanesinde tam gün çalışan bir profesör doktorun, şu anda aldığı maaş ve döner sermaye gelirinin aynısını yeni yasal düzenlemelerle alabilmesi için günde 12 saat çalışması, en az 60 hasta muayene etmesi ve bunu bir ay boyunca her gün yapması gerekiyor. Hastalanır, kongreye gider ya da yıllık izne giderse o süreler boyunca tüm geliri kesilecek. Eğer hasta muayene etmek yerine örneğin ders anlatırsa, yatan hastaların tedavisini düzenlemek için vizit yaparsa ya da uzmanlık eğitimi alan asistanlara eğitim verirse geliri yine düşecek, araştırma yapmak için geçirdiği saatlerde hasta muayene edemeyeceğinden yine geliri azalacak.
En başına buyruk, kendinden, maharetinden emin olan doktor bile bu yasalarla birkaç yıl içinde ne duruma geleceğinin çok farkında. Hemşire, laborant, teknisyen, tekniker ve diğer sağlık çalışanlarının durumu ise daha da beter olacak.
Başta hekimler olmak üzere tüm sağlık çalışanları, Abdi İpekçi Parkından Sağlık Bakanlığı binasına doğru ilerlerlerken el heykelinin altında onları selamlar, alkışlar ve sloganlarla bekleyen Tekel işçilerini görünce kendi geleceklerini gördüklerini anladılar hemen.
Meclisteki yasa ve ardından çıkarılacak Kamu hastaneleri yasası ile birkaç yıl içinde sağlık çalışanları öyle profesör ya da laborant olduğuna bakılmadan işçileştirilecekler. Dahası bu dönüşümden en büyük zararı toplum görecek. Kısa süre içinde fark ücretini ödeyemediği ya da sigortası kapsamadığı için bırakın tedaviyi muayene bile olamayan yığınlarla, işçileşmiş sağlık çalışanlarının çatışmaları başlayacak.
Tekel işçileri sıcacık sarıldı sağlık çalışanlarına hemen kaynaştılar. Kerli ferli profesörler biraz ürkek de olsa güçlü hissettiler kendilerini işçilerin dayanışmasıyla.
Sınıf mıknatıstır; ırk, etnisite, milliyet, din ayrımı yapmaz evet ve evet meslek, eğitim, statü ayrımı da yapmaz. Sınıf çağırır, duymasan da duymamaya çalışsan da o gelir seni bulur.
Sınıf en büyük özgürleşme olduğunu sana yaşatır.


Etiketler:
İstihdam