28/01/2015 | Yazar: Deniz Deniz

Eylül’ün annesine karakolda Türkiye Cumhuriyeti’nin vatansever polis memuru ne demiş? Aynen aktarıyorum: "Ağaç neyse, meyvesi de o olur!"

Eylül’ün annesine karakolda Türkiye  Cumhuriyeti’nin vatansever polis memuru ne demiş? Aynen aktarıyorum: "Ağaç neyse, meyvesi de o olur!" Yazıklar olsun o polise, yazıklar olsun o polisi yetiştiren sisteme…
 
Hepimize yazıklar olsun! LGBTİ mücadelesinin sağında solunda, derneğinde, yetiş bacımsında her neresinde olursa olsun, hepsine yazıklar olsun. Kaç gündür aldığım bir haberden dolayı donmuş kalmış durumdayım. Belki bir itiraz bir ses gelir diye bekledim. Ama ne fayda. 
 
Efendim konumuz yine Eylül, gene Eylül! O kızın suratımıza çarptıkları bitmedi bitmeyecek. Zaten "intihara sürüklenme davası" da bitecek gibi değil. Biz böyle kayıtsız durdukça ne Eylüller ne de davalar bitmez.  
 
Gel gelelim beni donduran habere. Bakın Eylül’ün annesine karakolda Türkiye  Cumhuriyeti’nin vatansever polis memuru ne demiş? Aynen aktarıyorum: "Ağaç neyse, meyvesi de o olur!" Bir daha okuyun: "Ağaç neyse, meyvesi de o olur!" Yazıklar olsun o polise, yazıklar olsun o polisi yetiştiren sisteme. "Yerin dibine batsın o polislerin arayacağı adalet" diyesim geliyor kaç gündür. Eylül’ün annesi Nurcan Zengin bu sözler karşısında "dondum kaldım" demiş. Ah be ablam kolay mı? Ben resmen kahroluyorum.  
Günlerdir evlat acısıyla ordan oraya koşuşturan Nurcan Zengin bir röportajda kızının nasıl intihara sürüklendiğini anlatmaya çalışırken karakolda maruz kaldığı iğrenç bir sözel saldırıyı da aktarmış. Aynen şöyle diyor Zeygin :"Polis Merkezi’ne öyle böyle gittik. Kadıköy İskele Polis Merkezi, komiserin bir tanesi beni kenara çekti ’Bir şey söyleyeceğim’ dedi. Komiser bana, ’Sen hiç gördün mü ceviz ağacının altına kiraz düştüğünü? Ya da kiraz ağacının altında ceviz olduğunu? Ağaç neyse meyvesi de o olur" dedi. Ben hiçbir şey demedim. Dondum kaldım orada. Çeteyle mi baş ediyim, polislerle mi baş edeyim şaşırdım." 
 
Bu sözleri okuyunca sinirle telefona sarılıp bir trans arkadaşımı aradım. O da dondu kaldı. "Ne münasebet ya. Benim annem başörtülü. Namazında niyazında bir kadın" derken sesi titriyordu. Dile kolay, hepimizin bu iğrenç saldırı karşısında sesi titriyor. Ne ki çoğumuzun anneleri namazında niyazında. Namaz niyaz da bir yana, her şeyden önce hepsi en az o polisin annesi kadar onurluydu. Annelerimiz onlar. Bizim acılarımızı sırtlamak zorunda kalan annelerimiz. Ve şimdi o yollu devletin polisi Eylül’ün annesi üzerinden, bizim üzerimizden onlara bile iftira atıyordu. 
 
Ey dernekler, ey siyasi partiler, ey LGBT’lerin sesleri, ey "Ben bu ortamda anneme laf söyletmem ulannnn"cılar nerelerdesiniz? Hiç burnunuzun direği kırılmadı de’mi. Hiç onurunuza değmedi de’mi bu iğrenç niteleme. Yazık çok yazık. 
 
Ve herkesi bir kenara atıyorum. Sen nerelerdesin be LİSTAG? O LİSTAG ki, LGBTİ mücadelesi tarihi boyunca en sevdiğim en değer verdiğim birliktelik. İbnelerin aileleriyle bir araya gelip kurduğu oluşum. Ki ben asla annemle orada yer alamayacağımı bildiğim için hep uzaktan gıptayla takip etmekle yetindiğim grup. Size de mi hiç dokunmadı bu iğrenç sözler? Hâlâ ne bekliyorsunuz. O sözler o polisin yanına kâr mı kalacak? 
 
Tam bu aşağılık sözler gazetede çıktığı sırada birileri de başında türban, elinde tespihle namaza durmuştu ekranlarda. Bizim annelerimizi bile "o biçim" gören zihniyete karşı neyin şirinliğinde, neyin şovundasın be kadın?
 
Yok hayır ben yazı falan yazmadım. Bu iğrenç saldırı karşısında kustum sadece. Eğer annelerinize şu kadar değer veriyorsanız, şu kadar onurunuz varsa şayet siz de kusarsınız. 

Etiketler:
nefret