16/07/2009 | Yazar: Cihan Dağ

Sivil Toplum Örgütleri acaba ne kadar sivil?  Artık ipi onlar göğüslüyor diye bu örgütleri eleştirme hakkımız yok mu?  Elbette her örgüt tam anlamıyla sivil değil ve elbette eleştiri ha

Sivil Toplum Örgütleri acaba ne kadar sivil?  Artık ipi onlar göğüslüyor diye bu örgütleri eleştirme hakkımız yok mu?  Elbette her örgüt tam anlamıyla sivil değil ve elbette eleştiri hakkımız var. Aslında bu noktada eleştirilmeliler, tam da ipleri göğüslemişken. Türkiye'de ki STK'ler bu konuda ne kadar yetkin ve özgün? Bunların finans kaynakları yaptıkları işle ne derece bağdaşıyor?

Örneğin, emperyalizme karşı olduğunu öne süren bazı örgütler, Türkiye'de de başka ülkelerde de emperyalizmin bir başka kolu olan Avrupa Birliği organlarından beslenirler. Avrupa delegasyonlarının toplantılarında görünürler, finanslarını Avrupa Birliği organları hatta Amerika'dan temin ederler. Örneğin NATO karşıtı olarak sokaklara dökülenlerin bağlı oldukları örgütlerin Amerika ve Avrupa ilişkilerine bir bakmalarında fayda var. Çünkü Amerika Dış İlişkiler Konseyinin tepe kadrolarında düşünce kuruluşları ve demokrasi havarileri de yer almakta. Amerika Dış İlişkiler Konseyi demek, sömürge demekti. Yani hem Avrupacı hem de NATO karşıtı olunmaz. Bu ikisi bir bütündür ve dönüşümlü olarak birbirlerini beslerler. Amerika'nın bu gibi eylemlere bakış açısı bu yüzden alaycıdır. Asıl tehlikeli olansa bu gibi eylemlerin halkın öfkesini yutması ve enerjisini çalmasıdır.

Türkiye'de de durum farksız değil. Toplumun çaresizliği basın yayın organları ve "sivil toplum örgütleriyle" belli konulara yönlendirilir. Kitleler sokağa dökülür ve darbe girişimleri düzenlenir. Örneğin 2004 de iki tane darbe atlattığımızı sonradan öğreniyoruz. Bu darbe çalışmalarının derinine indiğimizde ise, ordunun sivil toplum örgütlerine yaklaştığı ve sivil toplum örgütleriyle halkı yönlendirdiği görülüyor. Buna kanıt olarak Cumhuriyet Mitinglerinde sıkça rastladığımız "ordu göreve" pankartları gösterilebilir. Ordunun bu girişimi bir belgeyle basına sızmıştı, ama üstü kapatıldı. Belgede ordunun sivil toplum örgütleriyle ilişkide olması gerektiği söyleniyor ve ilişki kurulacak derneklerin listesi yer alıyordu. Bu listede ki isimleri tahmin etmek güç değil. Çağdaş Türkiye’nin aydın kızları ve boğaz köprüsüne bayrak direği yaptıran çevre örgütü bunun başında geliyordu. Bol parayla finanse edilen sivil toplum örgütleri aslında gösterdikleri hedefi vurmakta zorlanmaktadır. Çünkü kendileri de finans kaynakları tarafından yönlendirilmektedir.

Bugün bakıldığında sivil toplum örgütleri emperyalizme ve bozuk düzene bir aşı gibi. Sistemin karşısında onun baş edebileceği büyüklükte bir isyan ya da mücadele gerçekleştiriyorlar. Böylece hem toplumun bir şeyler yapmaları için içlerinde biriken duyarlılık ve enerji ölüyor, hem de sistem bu isyan ve mücadelenin şifresini çözüp, bu yönde kendini korumayı öğreniyor. Yıkıcı tepkiler de oluyor, ama bu sistem tarafından ağır şekilde cezalandırılıyor veya nadir de olsa sistemi yenilgiye uğratıyor.

Bir diğer nokta da var ki; bu örgütlerin çok şey yapıyor gibi görünüp aslında az iş yapması. Yani tehlike sınırlarından uzak insanlığın dişinin kovuğunu doldurmayan işlerle vicdanlarını rahatlatıyor olması. Çok ciddi meselelerde sessiz kaldıkları ve elini suya sabuna değdirmeden mücadele yürütmek istedikleri aşikar olan örgüt sayısı fazla.

Bu noktada daha cesur, daha bağımsız - ya da finans kaynaklarını daha uyanık bir şekilde mümkün oldukça kendi çizgisinden kaymadan kullanan-, sözde değil özde sivil olan ve sesi gür çıkan örgütler lazım. Kısacası el değmemiş STK'ler istiyoruz. Çok mu şey istiyoruz? Bence değil...

Etiketler: insan hakları
İstihdam