24/05/2009 | Yazar: Göze Orhon

Uzaktan izliyorum. Çağla’nın güzel gözlerine bakıyorum. İnsan söylerken bile utanıyor; ‘rutinleşmiş’ bir vahşetin karşısında naif kalacak söylediklerim, söyleyebileceklerim. Biliyorum.

Uzaktan izliyorum. Çağla’nın güzel gözlerine bakıyorum. İnsan söylerken bile utanıyor; ‘rutinleşmiş’ bir vahşetin karşısında naif kalacak söylediklerim, söyleyebileceklerim. Biliyorum.

Kaos dernekleşti, Lambda’yı kapatmayı başaramadılar, bir hafta önce üçyüz kişilik bir yürüyüşle sona eren Homofobi Karşıtı Buluşma bundan on yıl önce hayalken, şimdi aktivistleri, akademiyi, kısmen uluslararası kamuoyunu, eşcinselleri, insan hakları savunucularını bir araya getiren büyük bir etkinliğe dönüştü, dergi düzenli olarak çıkmaya devam ediyor, önümüzde Pride var. Bugün Çağla, Türkiye’nin başkentinde, bugüne kadar işlenmiş onlarca eşcinsel, travesti ve transeksüel cinayetinin ardından, bıçaklanarak öldürüldü. Bu iyimser tablonun bir köşesinden, öldürülen arkadaşlarımız bakıyor her birimize. Kötücül bir ses içimden, ‘ilk değildi’ diyor; daha fenası ‘son olmayacak’ diyor. Duymak istemiyorum. Duymamayı seçiyorum.
 
Ortadoğu’yu cinnet ve cinayetten ibaret sanan bir kısım Batılıya, bir süredir uzaktan izlediğim kendi ülkemde eşcinsellerin ahvalini anlatıyorum. Onbeş seneden bu yana ne çok yol alındığını. Eve gelip kim bilir kaçıncı cinayet haberini okuyorum. Örgütün fraksiyonun sayılamaz olduğu ülkemde, en iyi ihtimalle slogan kalabalığının arasına karışıyor ‘Eşcinsel cinayetleri politiktir’ sloganı. Ne zaman duyacaksınız can güvenliğimizin olmadığını? Toplu bir kıyım mı gerekiyor? Hafta hafta öldürülüyoruz. Ne zaman ‘haber değeri’ taşıyacak ölümlerimiz? Faşizm propagandası yapan bir dizinin kurmaca kahramanı için gazetelere ilan vermiş güruh, ne zaman üzüleceksiniz öldüğümüze? Bu kadar mı insanlıktan çıkarıyor hepinizi erkekliğinize, erkeklerinize bağlılığınız?

 
Sabrımız taşıyor. Ağır oturaklı yazılar yazıp insan hakları ihlâllerinin içinde eşcinsel cinayetlerinin yerinden, Türkiye’de medyanın cinsiyet rejimine bağlılığından, eşcinsel mücadelesine yer tanımayan politikanın geleneksel değerlerle içiçeliğinden, toplumsal ahlâkın ikiyüzlülüğünden bahsetmek gerekiyor elbette. Çağla bana bakarken, ben yapamıyorum. Tüm bunları hakkıyla söyleyen arkadaşlarım, arkadaşlarımız var. Ben, herkesin izniyle, feryat etmeyi seçiyorum
 
Batıl bir inanca bağlanır gibi, eşcinselliğin hastalık olduğuna inananlar, ‘kendi soyunu devam ettirme hakkı’ adına eşcinsel nefretini körükleyenler, eşcinselliğini inkâr için kırk takla atan medya ‘figürleri’, tek tek öldürüldüğümüzü görmezden gelen profesyonel politikacılar, hepiniz suçlusunuz.
 
Yıldırım Türker, Martin Duberman’ın kitabından bahsediyordu köşesinde. Haliyle, Stonewall İsyanı’ndan da. Siyah-beyaz bir fotoğraf koymuşlar yazının altına. Birbirine sarılmış yürüyen bir grup coşkulu insan var fotoğrafta. Henüz yazarın adını, yazının başlığını görmeden ‘bir grup iyi insan olmalı bunlar’ diye geçti aklımdan. Tok veya aç, işli veya işsiz, cesur veya korkak, aşık ya da kırgın, hiç tanımadıkları birinin ölümüne üzülebilen bir grup insanız iyi biz de. Her hafta Türkiye’nin bir şehrinde, bir evin önünde bir arkadaşımızın öldürüldüğünü söylemek için toplanıyoruz. Tanıdığımız, tanımadığımız, vaktiyle tanıştığımız bir arkadaşımız öldürülüyor her hafta. Ölülerimizin isimleri harç oluyor sizlerle bizler arasında yükseltmeye doyamadığınız erkeklik duvarınıza. Öfke ve ilenç birikiyor dillerimizde. Biz bu ‘rutin’ vahşetten bahsederken, öldüren, öldürüldüğümüzden haberi dahi olmayan, bildiği halde susan hepinizden utanıyoruz. Sizden utandığımız yetmiyor, kendi insanlığımızdan utanıyoruz.

Siz ne zaman utanacaksınız?

Fotoğraf: 9 Kasım 2001, Ankara, Sıhhiye Meydanı, Emeğin Küresel Eylem Günü Mitingi
(Kaos GL Arşivinden)


Etiketler: insan hakları, nefret suçları
İstihdam